ORDULU YAZAR BİROL ÖZTÜRK NURETTİN İSLAM'I ANLATTI

Ordu’nun renkli ve sevilen simalarından Nurettin İslam’ın vefatı Ordu’yu derinden üzdü. Nurettin İslam’ın vefatının ardından Ordulu Yazar Birol Öztürk’ten duygu dolu bir yazı geldi. İşte Birol Öztürk’ün o yazısı;

Önce kelek tangırtısına karışan çan cıngırtısı ardından da davulunun dan dan dan dangır dungur, ritimsiz, hem uzaktan hem de yakından nahoş sesi duyulurdu, Nurettin İslam’ın…

“İslam” soyadını sonradan alır… O soyadın

alınmasındaki hukuki süreci de avukat Kaşif Enginyurt (Özgür Enginyurt) abimiz takip eder. Kaşif abi, eski tüfeklerdendir. Şu “68 Kuşağı” dediğimiz çağın delikanlısıdır, Allah selamet versin. Denizgilin, Deniz Gezmiş’in, yakın arkadaşı, yoldaşıdır. Çalıştığım kurumun da avukatıydı, avukatlığa paydos diyene kadar. Çok severim, aşırı sayarım…

Her fırsatta bir araya gelir sohbet ederdik ve çoğu da eskilere dairdi.

Enginyurt ailesi varlıklıdır ve devrimcilik, zenginlerin, varlıklıların buluşacağı iş değildir. Yani eşyanın doğasına aykırıdır bir parça ve “neden Denizgille hareket ettin?” diye sormuştum bir keresinde, Kaşif abiye “o kadar iyilerdi ve o kadar cesurlardı  ki, başka  seçenek yoktu” demişti.

Neyse!

Belli ki Kaşif abiye dair de yazmak gerekiyormuş, anladık; tabi isterse, izin verirse.

Kaşif abiyle Tahıl Pazarı’ndan borsaya doğru yürüyoruz, Nurettin İslam protestoda yine. Kaşif abiyi görünce tatavayı kesti. Gülümsedi Kaşif abi “Nurettin, seni kim İslam yaptı?” dedi. Bir kucak ak sakalı altındaki yüzü gevşedi Nurettin İslam’ın “sen” dedi.

İroniye bak!

İşte o Nurettin İslam, ölmüş. Bugün ölmüş. 16 Ağustos 2024 Cuma günü ölmüş…

Ölüsü bulunmuş fındık bahçesinde, öyle dediler.

Öyle yazdılar.

Ordu’nun Gürgentepe ilçesine bağlı köyündeki fındık bahçesinde, çocukları tarafından bulunmuş ölüsü…

Öyle dediler…

Üç tekerlekli bisikleti üstünde, çan sesine karışan kelek ve davul sesleriyle şehrin tüm seslerini bastırırdı Nurettin İslam’ın şehre arzı endamı. O da yetmez,  bir amfiye bağlı mikrofonla sürekli bir şeyleri, illaki fındık fiyatını protesto ederdi.

Allahım

Allahım

Fındığa para ver TeMO

Allahım

Allahım

“Dan dan dan dangır dungur, çangır cungur tangır!”

Başında sarık, üzerinde ak libas, altında şalvar, ayağında çarık, belinde kılıç, yüzünde ucu göbeğinde bir kucak ak sakal ve saçlar, sünnet ehli mucibince uzun.

M.S. 2024

Bisikletin sağı solu, arkası önü şeri ve de bir takım mevzuları protesto eden sloganlar yazılı dövizlerle dolu, aynı dövizlerden boynuna da asmış, idam yaftası gibi.

Özellikle yılın bu aylarında soluğu borsanın önünde alırdı… Tüm tarım ürünlerinde olduğu üzere fındığın fiyatı da hiçbir zaman üreticiyi memnun etmemiştir, etmeyecektir de… Maliyet de beklenti ve hayaller de hep yüksektir, kadim töre.

2006 yılı…

Fındık mevzusu “bıçak kemiği geçti” noktasında ve şehir,  tarihi bir mitinge hazırlanıyor. Tüm sinir uçları uyarılmış, herkes dost, herkes düşman. Sen Nurettin İslam’sın, elinde bir kutu siyah renkli yağlı boya ve dört numara fırçayla borsanın duvarlarına yazılama yap… Saçma sapan sloganlar…

Dışı şeriatçı, ruhu anarşist, eylemi devrimci…

İş büyüdü, polis molis geldi, bibergazı, ters kelepçe… Aldılar götürdüler Nurettin İslam’ı…

O yağlı boya ne lanet şeymiş, çıkarmak için bir hafta boyunca iki kişi çalıştı.

Tabi ki “şikayetçi” olduk. Afedersiniz de biz de “şamar oğlanı” değiliz. Bilenler bilir, çok hızlı savcılığa giderim. Hiç ses etmem, asla mağdur ya da mahcup kalmam. Hakkımı, en az haddim kadar bilirim amirim. Şikayetçi olduk olmasına da bir zaman sonra savcılıktan “takipsizlik kararı”  tebligatı geldi.

Gerekçesi “cezai ehliyeti yok” ! 

Nurettin İslam, bildiğimiz 46’lıkmış ya la; adam belindeki o kılıçla gırtlağımızı kesse…

Neyse…

Yine böyle bir fındık sezonu ve bir kilo fındık serbest piyasada beş lira civarında… Beklenti ve talep yedi buçuk lira… Nurettin İslam “dan dan dan dangır dungur, çangır cungur tangır” ve “Allahım! Allahım” manileriyle geldi. Durdu iki bayrak direğinin arasında, elinde bir teneke fındık. Pet şişede yanıcı bir sıvı… Fındık yakarak protesto edecek; fındık fiyatını, sistemi, borsayı, zartını zurtunu… Bizim genç gazeteci muhabirler de takipte, evvelinden telefonla haber verdiler “abi, geliyor gelmekte olan” minvalinde. İndim caddeye, Nurettin İslam’ın yanına; yaklaştım iyice, bir kılıç artığı mesafe kadar… Bir şey yapacağımı mı sandı bilmem “mülk Allah’ın” dedi, anlamsızca.

“Hoş geldin” dedim.

Sakinleşti azıcık sanki.

“Seninle bir sorunum yok” dedi.

“Yok tabi ki, neden olsun ki” derken gözüm tenekedeki fındığa ilişki “koruk” lan bunlar.

Ulan Nurettin İslam, çakalsın çakal!

“Koruk” dediğim, sıfır randıman, kabuğun kalorisi bile sıfır. Bokun bile bir faydası vardır da koruk fındığın faydası yoktur şu hayata…

“Koruk bunlar” dedim, sırrını açık etmeden, ikimizin duyabileceği kadar bir desibelde.

“Çaktırma” dedi.

Çaktırmadım.

Bir hikâye daha anlatıp rahmetle analım Nurettin İslam’ı.

Seyit Torun’un   belediye başkanı olduğu yıllardı ve Nurettin İslam kafayı belediyeye de takmıştı. Camilerin tuvaletleri paralıymış, hem de bir lira! Hem de büyük küçük fark etmeksizin bir lira... Nurettin İslam soluğu Atatürk heykeli önünde alıp bu adaletsizliği Atatürk’e şikayet etmişti. Ha bu esnada heykele saldıracağı endişesiyle güvenlik önlemleri derhal alınmıştı,  kolluk kuvvetlerince ki, kısa bir zaman önce kılıçla polis yaraladığı tecrübesi sabit ve de hafızada yeniydi.

Ah Nurettin İslam, ruhun gideli çok olmuştu ya “ne sen bunun farkındasın ne de polis farkında”!

Ağır konuştuğum, salladığım, saldırdığım sanılmasın. Onun,  ruhuyla bedeni nihayet buluştu.

Tabi ki özleyeceğiz senin “dan dan dan dangır dungur, çangır cungur tangır” larını…

Sen, düşmanımın düşmanının dostum olmadığını, düşmanımın dostunun da düşmanım ya da dostum olmadığının en meczup hâliydin… Siktir et, anlayan anladı.

Gün oldu çok yordun beni ama sana hiç gönül koymadım, kin beslemedim, gülüp geçtim.

Kapımın önünden geçerken “ey borsa! Ey borsa! Allahım! Allahım!” selamına bir kere daha “aleyküm selam ey İslam”!

Ruhun şâd olsun!