bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler deneme bonusu deneme bonusu veren siteler ecoplay deneme bonusu https://playdotjs.com/ deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren bahis siteleri youtube mp3 bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler meritking giriş kingroyal giriş deneme bonusu veren siteler

'YAZICIOĞLU'NUN ARKADAŞLARI BELEDİYELERİ YÖNETİR'

Siyaset 05.03.2014 - 18:30, Güncelleme: 05.01.2023 - 05:10 2374+ kez okundu.
 

'YAZICIOĞLU'NUN ARKADAŞLARI BELEDİYELERİ YÖNETİR'

Mavi Marmara gemisiyle Gazze’ye yardım götüren aktivistlerden birisi olan ve Ordu Büyükşehir Belediye Başkan aday adayı Muhittin Açıcı, gündemi değerlendirdi. Açıcı, “Muhsin Yazıcıoğlu’nun arkadaşları devleti ve belediyeleri yönetir.” dedi.
Mavi Marmara gemisiyle Gazze’ye yardım götüren aktivistlerden birisi olan ve BBP MKYK Üyesi Ordu Büyükşehir Belediye Başkan aday adayı Muhittin Açıcı ile gündemi değerlendirdik. Yerel seçimler, 17 Aralık süreci ve Mavi Marmara olayının sonrasında yaşananları konuştuk. Açıcı, bizlere Ordu’yla ilgili projelerini de anlattı. Mavi Marmara’yla ilgili de içini döktü. Yerel seçimlere çok az bir zaman kaldı. Siz yerel seçimlerle ilgili neler söylemek istersiniz? Büyük Birlik Partisi olarak neler düşünüyorsunuz? BBP’nin çizgisinden ve yapısından bahseder misiniz? “BUGÜN SİYASET BİR EMTİA, BİR GEÇİM KAPISI HALİNE GELMİŞ DURUMDA.” Adalet güzeldir ama milleti yönetende, toplumu yönetende, devleti yönetende olursa daha güzeldir. Dün akşam Mekke’nin Fethi ile alakalı bir program için gelmiştim Ankara’ya. İslam Dünyası’nın muhtelif ülkelerinden misafirler vardı. Ak Parti’den, Saadet Partisi’nden ve Büyük Birlik Partisi’nden davetliler vardı. BBP’yi temsilen ben konuşmacı olarak katıldım. Orada da söyledim, Hz. Muhammed Efendimiz sabır güzeldir ama fakirde olursa daha güzeldir, utanma duygusu edep haya güzeldir ama kadında olursa daha güzeldir, cömertlik güzeldir ama zenginde olursa daha güzeldir. Adalet güzeldir ama milleti yönetende, toplumu yönetende, devleti yönetende olursa daha güzeldir. Hz. Ömer Efendimize ait olan bir söz var. “Adalet mülkün temelidir.” Barbaros Hayrettin Paşa da “Kuvvetsiz adalet cılız, adaletsiz kuvvet zalimdir.”diyor. bunları neden söylüyorum? Bugün İslam Dünyası perişanları oynuyor. Bedbaht bir durumda, halimiz içler acısı ama bütün bu zilletimiz tesadüf değil. İslam Dünyası içerisinde şöyle böyle iki yakası bir arada sayılabilecek az çok demokrasisi gelişmiş, sanayisi, kurumları gelişmiş diyebileceğimiz bir Türkiye var. Ama Türkiye’mizde de kavramlar, kurumlar, ilkeler, prensipler, değer yargıları yerli yerinde değil. Yani biraz ortada görüyorum hadiseyi. Konuyu yerel yönetimlere getirecek olursak bugün siyaset bir emtia, bir geçim kapısı haline gelmiş durumda. Ekonomik açıdan rant elde etmek için herhangi bir siyasi partiden bir belediyeyi almak veyahut bir kamu kuruluşunun başına geçmek, şirket kurup üreterek zengin olmaktan daha kolay hale geldi. Bu bir çürüme bir kokuşmuşluktur. Bunları Almanya’da, Fransa’da, İngiltere’de Japonya’da ABD’de göremezsiniz. Bu saydığım ülkelerin kalkınmışlığı tesadüfi değil, dünyaya kafa tutmaları tesadüfi değil, bizim de geri kalmışlığımız ve zilletimiz tesadüfi değil. “MİLLETİMİZ EMANETİ BİZE TESLİM EDERSE O EMANETİN ZERRESİNE HALEL GETİRMEDEN EMANETİ EN İYİ ŞEKİLDE TEMSİL ETMENİN MÜCADELESİNİ VERECEĞİZ.” “Siyaseten rant elde etmeyi, zenginleşmeyi, saltanat sürmeyi, tüyü bitmemiş yetimin malı üzerinde servet edinmenin alçaklık olduğunu düşünüyoruz.” Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu’nun ayak izlerini takip eden BBP ve bizler siyaseti dua alma vesilesi olarak görüyoruz. Siyaseti Allah’ın razı olabileceği, milletin dua edebileceği hayır ameliyesi olarak görüyor ve anlıyoruz. Siyaseten rant elde etmeyi, zenginleşmeyi, saltanat sürmeyi, tüyü bitmemiş yetimin malı üzerinde servet edinmenin alçaklık olduğunu düşünüyoruz. Dolayısıyla bir misyon hareketiyiz. Yani idealizmin öldüğünü ilan eden güruhlara karşı idealizmin ölmediğini ispat etmeye çalışan bir siyasi hareketiz. Biz yerel seçimlere halkın bize verdiği oyları, belediyeleri, kamu kuruluşlarını geçici bir test vesilesi aracı olarak kabul ediyoruz. Ve ona göre de inşallah mühür bizde olursa; milletimiz emaneti bize teslim ederse o emanetin zerresine halel getirmeden emaneti en iyi şekilde temsil etmenin mücadelesini vereceğiz. Bu bir hamaset değil bu ütopik bir şey değil. Bunun örnekleri de var. Mesela bizim Sivas Belediyemiz. Sivas Belediye Başkanımız tarafından söylem-eylem bütünlüğü içerisinde söylenmiş sözler bunlar. Başkanımız “Biz Sivas Belediyesi’ni iktidardan devraldık. BBP’den sonra buyurun kıyaslama yapalım. Eğer 5 kat yatırım yapmamışsam bütçeyi iki kat artırmamışsam yeraltı ve yerüstü yatırımları noktasında öncekine 5 kat fark atmamışsam. Seçimlere girmeyeceğim.” diyor. Siyaset bilimcilere, toplum bilimcilere, bu konulara kafa yoran eli kalem tutan, yazma, konuşma inisiyatifi alma ihtiyacı hisseden insanları Sivas’a davet ediyor. “İKTİDAR KİMSE BELEDİYE DE ONDAN OLMALI ANLAYIŞINI BBP, YERLE BİR ETMİŞTİR.” Şarkışla’mız, Doğankent’imiz, Suşehri’miz başta olmak üzere BBP’nin elindeki belediyelerin tamamı böyledir. Bizim 20’nin üzerinde belediyemiz var. Hepsini iktidardan devralmışız ve iktidarın 3 katı 4 katı 5 katı hizmeti o dönem içerisinde yapmış bir siyasi hareketiz. İktidar kimse belediye de ondan olmalı hizmet olur anlayışını BBP, yerle bir etmiştir. İktidarın herhangi bir ilini alsınlar bir de Sivas’ı ele alsınlar ya da Suşehri’ni alsınlar iktidarın da bir ilçesini ele alsınlar. Sonra da eldeki imkanlara göre bir değerlendirme yapsınlar netice BBP ‘in’ diğerlerinin de ‘out’ olduğunu görebiliriz. Ordu’yla ilgili projeleriniz var mı? BBP, Ordu’da kazanırsa neler yapacak? “İNSANLARI DOĞDUĞU YERDE DOYURMALIYIZ.” Ben Ordu’nun Korgan ilçesindenim.. 11 yıl önce benim ilçemin nüfusu 44 bindi bugün 32 bin. Yani her 4 kişiden biri göç etmiş. 11 yıl önce fındık 8 liraydı geçen yıl 3.5, 4 liraya kadar indiğini de biliyoruz. Bugün ise fındık 6 lira. 11 yıl önce Korgan’da tek bir mağaza dükkan boş bulamazdınız. Bugün Korgan’da onlarca boş kiralık mağaza bulabilirsiniz. Bu diğer ilçelerde de böyle oldu. Fatsa’nın nüfusunun artma sebebi de diğer ilçelerden oraya göç olmasıdır. Ama orada da bir şey yok. Fatsa’ya bakarak Ordu’nun büyüdüğünü söylerseniz yanılırsınız. Perdenin arkası öyle değil. Siz insanları doğduğu yerde doyuramıyorsunuz istihdam oluşturamıyorsunuz, yerinden yönetimi pekiştiremiyorsunuz, sanal showlarla belediye yönetiyorsunuz. Sonucunda insanlar köylerini boşaltıyorlar. Atalarının, dedelerinin diyarını bırakıp bir ümit başka bir yere göç ediyorlar. Peki sonuç var mı? Yok. Fatsa’nın bugün nüfusu 80-85 bin ama içi boş bir nüfus bu. Sanayisi olmayan, altyapısı olmayan, oradaki insanların istihdamına elverişli ortamı olmayan bir yapı. Hepsi bu kadar. Biz Ordu’dan, Kumru’dan, Akkuş’tan, Korgan’dan göçü nasıl durduracağız noktasında yerel yönetim, genel yönetim, üniversiteler ve o bölgelerin ya da ilçelerin önde gelenleriyle oturup bir çalıştay yaptık mı? Mesela nasıl fındığı markalaştırabiliriz? Fındığı üreten Karadeniz halkı parayı kazanan ise Almanya. Bu rezilliğe nasıl son verebiliriz bunu konuşabildik mi? Bugün İstanbul’da 4 milyon insanın geçim kapısı tekstil. Tekstil deyince Ordulular akla geliyor. İstanbul’un marka şehir olması noktasında kafa yoran insanlar şunu söylüyorlar. İstanbul’un Milano olabilmesi için Paris olabilmesi için New york olabilmesi için Pekin olabilmesi için tekstil türü alt yatırım alanlarının oradan çıkması lazım. İstanbul, kültür ve turizm başkenti olmalı. O zaman bu tekstil vs alt yatırımların çıkması gerekiyor. Bu iş için havaalanı da yapılıyor. Karadan ve denizden ulaşım imkanı da var. İstanbul’da tekstilin omurgasını teşkil eden iş adamlarını organize edelim. Üniversite ve belediyelerle beraber istişare edip bunu Ordu’ya taşıyalım. Dolayısıyla Ordu, Karadeniz’in Kayseri’si olabilir. Göç veren değil göç alan bir yere dönüşebilir. Böyle bir çalışma yapalım. Ranta dayalı olmayan geleceğe yönelik dua alabileceğimiz bir ortamı hep beraber hazırlayalım. “MUHSİN YAZICIOĞLU’NUN ARKADAŞLARI DEVLETİ VE BELEDİYELERİ YÖNETİR.” Büyük Birlik Partisi, Ordu’yu belediyeciliğin ötesinde İç Anadolu’nun Kayseri’si yapma noktasında akıl yürütecek. Bir saltanat kapısı, bir rant kapısı değil. Karadeniz’in marka şehri, katma değer üreten, istihdam oluşturan, turizmde, yatırımda ve üniversite yerleşkesi anlamında gözde bir şehir haline getirilebilir. Bu ütopya değil vizyonla alakalı bir şey. İnsanın ruh ve gönül dünyasında hissettikleriyle ilgili bir şey. Kardeşim! Biz bunu yaparız. Muhsin Yazıcıoğlu’nun arkadaşları bunu yapar. Örnek Sivas Şehri’miz. Biz bu noktada kafa yoracağız. Hep söylüyorum. Sarıkamış ve Çanakkale’den sonra o günkü nüfus yapısı ele alındığında bizim tarihimizdeki en yoğun şehidin olduğu yer Ordu’dur. Danişmentliler zamanında Korgan ve Aybastı’nın yaylalarında 6000’e yakın şehit düşmüş. Burası Malazgirt Savaşı’nda Alparslan’ın en üst rütbeli komutanının şehit düştüğü yer. Siz burayı neden Çanakkale gibi inanç turizmine açmıyorsunuz? Abdullah-i Mekki Hazretleri Konya’nın Mevlana’sıdır, Eskişehir’in Yunus Emre’sidir Ankara’nın Hacı Bayram Veli’sidir. Abdullah-i Mekki Hazretleri’ni Ordu’da bilen yok. Halbuki tasavvufi bir ekoldür. Mevlana, Yunus Emre gibi büyük bildiğimiz Üstad-ı azam diye kabul ettiğimiz insanlar değerinde, mesafesinde bir insandır. Buyurun adına üniversite kuralım, köyünü Türk evleriyle yeniden imar edelim. Biz bunu yaparız ve orayı inanç turizminin merkezlerinden biri haline getirebiliriz. Tika, nasıl Afganistan ‘a gidip orada Mevlana Celaleddin Rumi’nin doğduğu yeri ihya ediyorsa Ordu Büyükşehir Belediyesi, Büyük Birliğin olursa Ordu’nun Kumru ilçesine bağlı Fizme Beldesi’ni aynı şekilde ihya edecektir. Ordu’da 30, 40, 50 yılın ürünü bu ümmetin aziz insanımızın, işçinin, emekçinin 3-5 kuruş vergi paralarıyla yapılan okullarda büyümüş yüzlerce ilim irfan sahibi insanı bir araya getirip bir çalıştay düzenlendi mi şu ana kadar? Yani Ordu’da istihdam nasıl oluşturulur? Ürettiğimiz malların katma değeri nasıl kaliteli bir noktaya getirilir noktasında bir çalışma yapıldı mı? Biz bu çalıştayı yaparız. Maksat üzüm yemek olduğu için de üzüm yeriz. Bağcıyla işimiz olmaz. Türkiye çok önemli bir süreçten geçiyor. 17 Aralık’tan bu yana devam eden yolsuzluk ve rüşvet operasyonuyla ilgili neler söylemek istersiniz? “CİDDİ BİR DEVLET, PARALEL YAPIYA MÜSAADE ETMEZ, EDEMEZ.” “Sen bakanlarının tanınırlığından yararlanarak Hatay’da, Gaziantep’te, İzmir’de aday gösteriyorsun. İdris Naim Şahin’inde tanınırlık oranı çok yüksek değil mi? Neden Ordu’da İdris Naim Şahin’i göstermedin?” Gönlümden geçenleri söylemek istiyorum. Ben meselenin ne cemaat ne de hükümet tarafındayım. Memleketin hayrına bir söz varsa alkışlarım eğer memleketin hayrına bir sonuç yoksa en azından sükut etmeyi tercih ederim. 17 Aralık’ta başlayan bu hadiseyle alakalı şunu söylemek isterim. Mesele dershane meselesi değil. Eğer dershane meselesi ise hükümet yanlış yapıyor. Çünkü benim 4 tane oğlum var. 4’ü de okuyor. İkisi üniversite de ikisi İmam Hatip lisesinde ben İmam hatip lisesindeki müfredatı son derece yetersiz buluyorum. Göstermelik bir eğitim var orada ve benim çocuğum bunun farkında. Hatta bana “Baba ben liseyi dışarıdan bitireyim dershanelerle kendimi takviye edeyim. Zaten evde annem İmam Hatipli babam İmam Hatipli. Oradan alacağım manevi eğitimi ben aile ortamı içerisinde alıyorum. Vakit kaybetmeyeyim.”diyor. Bende ona evladım oranın bir ruhu var yine de. Arkadaş ortamı var beraber namaz kılıyorsunuz. Bunu tatman bile bir eğitimdir. Ama şu bir gerçek ki benim oğlumun da farkında olduğu bir durum var ortada. Devletin okullarındaki eğitimin kalitesi bizi ileri ülkeler seviyesine falan getirmez. Ciddi bir devlet paralel yapıya müsaade etmez, edemez. Varsa böyle bir şey ortaya çıkarılmalı. Ben BBP olarak hükümetin yanında yer alırım. Ama KCK dediğin şey paralel yapı değil miydi? Bu paralel yapının üstüne gittiği için canını tehlikeye atan paralel devleti ortaya çıkarmaya çalışan bir İçişleri Bakanı’nı görevden almadın mı? Onun görevden alınmasına en çok sevinenler de terör örgütü ve yandaşlarıydı. Sen bakanlarının tanınırlığından yararlanarak Hatay’da, Gaziantep’te, İzmir’de aday gösteriyorsun. İdris Naim Şahin’inde tanınırlık oranı çok yüksek değil mi? Neden Ordu’da İdris Naim Şahin’i göstermedin? “KCK İLE OTURDUNUZ YENİ TÜRKİYE FOTOĞRAFINDA TERÖRİST BAŞINI MUHATAP OLARAK KARŞINIZA ALDINIZ.” Çünkü terör örgütü istemedi, kim istemedi terör örgütünün paralel yapısı istemedi. Paralel devlet dediğin gerçekçi bir şey değil. Şimdi hükümet nedir hakimiyettir. Yani hükümet bilimsel olmalıdır. Sizin yanınızda bir dünya akıl veren insan var. Bunların sahici, gerçekçi bilgiler noktasında sizi donatması ve yönlendirmesi lazım. Sizin de bu bilgiler çerçevesinde üst pencereden bakıp milletin lehine olan kararlar vermeniz gerekmektedir. Aksi halde siz hükümet ediyor olduğunuzu zannedersiniz ama hükümet olamazsınız, hükümetçilik oynarsınız. Neticede ben paralel devleti sahici bulmuyorum. Varsa da ikna edilmeliyim ama KCK’nın olduğunu 76 milyon değil 7 düvel biliyor. Ama sonuç olarak siz KCK ile oturdunuz yeni Türkiye fotoğrafında terörist başını muhatap olarak karşınıza aldınız. Türkiye’nin bir bölgesine Sivas’ın ötesi diyorsunuz. Muhalefete de bak gidemiyorsunuz oraya diyorsunuz ki bir devlet adamı bunu söylemez. 1 milyon Türkmen ve Arap’ın katili ABD ile terör yapılanmasının başındaki adamın sofrasında ‘Kürdistan’ ifadesini kullanıyorsun. Sonra da gelip bir grupla, camiayla alakalı burada paralel devlet var diyorsunuz. Said Nursi’nin dizi dibinde yetişmiş, Risale-i Nur’un feyzinden istifade etmiş, Nene Hatun’un köyünden toprağından çıkmış, ömrünü Kur’an-ı Kerim ve Sünnet diyerek geçirmiş birisinin İsrail ve ABD’nin ajanı olduğuna ben inanmıyorum ve inanmak da istemiyorum.  Biz hükümetin artılarını görmüş kritik noktalarda aleyhimize de olsa hükümetin yanında saf tutmayı yeğlemiş bir siyasi hareketiz. Bu yüzden hükümetten ne kadar aldınız eleştirileriyle muhatap olmuşuz. MHP, bayramlaşmak için bize randevu vermedi ve dedi ki siz hükümetin stepnesisiniz. Referandumda evet dediğimiz için Ergenekon soruşturmasını doğru bulduğumuz için askeri vesayetin bitmesi noktasında tavır koyduğumuz için böyle oldu. Ama bugün tepeden tırnağa eleştirilmeyi hak eden haksız, hukuksuz bir hükümet var. Bunu da söylemem gerekiyor. “KEMAL KILIÇDAROĞLU VE SEZGİN TANRIKULU DA ÇOK CİDDİ BİR MÜHENDİSLİK ÇALIŞMASI İÇERİSİNDE.” Öte yandan Türkiye’nin markası olan bir bankanın zerresine zarar gelse ben üzülürüm. Çünkü o banka benim ve çocuklarımın bankası, halkımızın bankası. 10 tane daha Halk Bankası olsun. Ama Halk Bankası Müdürü’nün evindeki 4.5 milyon Dolar yakalandıktan sonra İmam Hatip’e verecektik söylemi halkın ruhuyla beyniyle dalga geçmek anlamına gelir. Başbakan, ‘Halk Bankası Genel Müdürü böyle bir hata yapamaz. Ama yapan kimse bunun da cezasını çeker.’ diyebilse Halk Bank bundan ne zarar görür? Sen hatayı savunduğun için o bankayı sorgulatıyorsun. Sen yumruğa yumrukla, söyleme söylemle karşılık verdiğin için kaos oluşturuyorsun. Zararı da Halk Bankası görüyor. Ama aksini yapsaydın güçlü çıkacaktı Halk Bankası. Bir müdür gider başkası gelir. Bürokrat mı yok memlekette. Onun yerine başkasını getirirsin Halk Bankası yürüyüşüne devam eder. Elimizi vicdanımıza koyalım ne olursa olsun bu hükümet gitsin de diyemiyorum. Şimdi CHP üzerinden bir operasyonda yapıldığını görüyorum. Bu da içime sinmiyor. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun bir toplum mühendisliği çalışması olduğunu düşünüyorum. Deniz Baykal evli bir kadınla münasebeti olduğu için devre dışı bırakılmadı. Baykal, açılım denilen kepazeliğe karşı çıkan milliyetçilik damarı olan bir Yörük Türkü’ydü. Yani bunu biliyorlardı ama açığı vardı ve bu açık üzerinden operasyon yaptılar. Bugün Avrupa da terör örgütünün konserlerine gitmiş bir şarkıcı hususunda hükümetle sen daha çok seviyorsun hayır ben daha çok seviyorum yarışına giriyorlar. Dolayısıyla açılım kepazeliğine karşı çıkmıyor aksine onun yanında yer alıyor. Ben Kemal Kılıçdaroğlu ve Sezgin Tanrıkulu’nun çok ciddi bir mühendislik çalışması içerisinde oraya getirildiğini düşünüyorum. Baykal’ın bir kasetle oradan alındığı kanaatinde değilim. Peygamber Efendimiz’in Kutlu Doğum Haftası’nda sarf ettiği sözlerden sonra geldi operasyon. “BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE YASASI KÜRDİSTAN’I KURMAK İÇİN Mİ ÇIKARILDI?” “Asıl büyük proje Türkiye’nin Güneydoğusu’nun Kürdistan olma projesidir.” Asıl büyük proje Türkiye’nin Güneydoğusu’nun Kürdistan olma projesidir. Hep beraber göreceğiz. Seçimde Güneydoğu’nun en flaş partisi BDP olacak. AK PARTİ’nin çözüldüğünü göreceksiniz. Arkasından Başbakan referandum isterse yapabilir. Büyükşehir yasası bu yüzden çıktı. Ordululara da siz hak ettiniz anlayışıyla değil sus payı olarak verildi. Bunun da bilincinde olalım. Mardin’i, Şanlıurfa’yı, Van’ı, Diyarbakır’ı terör örgütüne teslim etmek, yerel yönetimleri güçlü hale getirmek, İller Bankası’nı devre dışı bırakmak, Valiliği sembolik hale getirmek ve yerinden yönetim adı altında Güneydoğu’nun terör örgütü tarafından yönetilmesine zemin hazırlamak için Büyükşehir Belediye Yasası çıkarıldı. Siz Mavi Marmara gemisinde Gazze’ye yardım götüren Aktivistlerden birisiydiniz. Kötü şeyler yaşadınız. Bu olayın sonrasında yaşananlarla ilgili neler söylemek istersiniz? “İSRAİL’İN ÖZÜR DİLEDİĞİNİ İSPATLASINLAR BANA. SEÇİMLERDE AK PARTİ’Yİ DESTEKLEYECEĞİM.” Bu konuda çok konuşmak istemiyorum ama çok konuşanlara bakıyorum. Orada dayağı yiyen zindana atılanlardan birisiydim ben. Psikolojik travmasını aylarca sürdürdüm. Biz oraya ambargonun kalkması için gitmiştik. 9 kişi şehit oldu bir kişi bitkisel hayatta yüze yakın arkadaşımız da yaralandı. Allah Razı olsun devletimiz bizi oradan çıkardı. Ama Türk Hükümeti üç şey söylemişti İsrail’le ilişkilerin düzelebilmesi için. Ambargo kalkacak. Türkiye’den özür dilenecek. Mağdurlara da tazminat ödenecek. Şu an bizim ilişkiler nasıl peki İsrail’le şöyle böyle kötü değil yani. Peki ambargo kalktı mı? Hayır daha da derinleşti. Tazminat da ödenmedi. Özür de dilemediler. Kim özür diledi bana birisi göstersin ben Ordu Belediye Başkanlığı adaylığından vazgeçeceğim. Bu bir toplum mühendisliği çalışmasıydı. Sadece alt başlıklarda İsrail özür dileyecek diye yazdı. Bunu da söyleyen Barack Obama’ydı. Bu bir Yahudi taktiği. Ne Başbakanları ne Genel Kurmay Başkanları ne de Dışişleri Bakanı, hiçbiri özür dilemedi. Ama kamuoyuna bunu İsrail, Türkiye’nin önünde diz çöktü diye yansıttılar. Bunun sopasını yiyen benim. Zindanında travmasını yaşayan benim. Kafasına dipçik yiyen de benim. Şimdi bana söyleyin. İsrail kimden özür diledi. İspatlasınlar bana. Ordu Büyükşehir Belediye Başkan Adaylığı’ndan çekilip AK PARTİ’yi destekleyeceğim. Son olarak neler söylemek istersiniz?“BEN SEFERLE HÜKÜMLÜYÜM ZAFERLE DEĞİL.” Ordu’da benim üç tane rakibim var. Ben her türlü müzakereye, mütalaaya, analitik, kritik meseleleri tahlil etmeye tenkit etmeye, masa üzerinde bunun sonuçlarıyla ilgili fikir fırtınasına varım. Buna göre halkımız karar verecek olursa benim alacağım oy diğerlerinin alacağı oydan kesinlikle az olmayacaktır. Ama ben cebimdeki üst sınır 20 bin lirayla seçime gireceğim. Kendimi zorlayarak ve çocuklarımın benden istediklerini erteleyerek siyaset yapacağım. Çıkarabildiğim gürültü kadar onlarla yarışacağım. Üç parti devlet destekli girecek. Muhittin Açıcı da çocuğunun hakkı olan parayla seçime girecek. Ben seferle hükümlüyüm zaferle değil. Ben yürümekle yükümlüyüm sonuçla değil. Dolayısıyla ben bu safiyetimle ceketimi omzuma atar efe efe Anadolu Türkülerini söylerim. Söylemeye de devam edeceğiz. Takdir milletimizin, kimin ne kadar adil olduğuna onlar karar versin."                                                                                                                           Kaynak: www.yerlihaber.com.tr
Mavi Marmara gemisiyle Gazze’ye yardım götüren aktivistlerden birisi olan ve Ordu Büyükşehir Belediye Başkan aday adayı Muhittin Açıcı, gündemi değerlendirdi. Açıcı, “Muhsin Yazıcıoğlu’nun arkadaşları devleti ve belediyeleri yönetir.” dedi.

Mavi Marmara gemisiyle Gazze’ye yardım götüren aktivistlerden birisi olan ve BBP MKYK Üyesi Ordu Büyükşehir Belediye Başkan aday adayı Muhittin Açıcı ile gündemi değerlendirdik. Yerel seçimler, 17 Aralık süreci ve Mavi Marmara olayının sonrasında yaşananları konuştuk. Açıcı, bizlere Ordu’yla ilgili projelerini de anlattı. Mavi Marmara’yla ilgili de içini döktü.

Yerel seçimlere çok az bir zaman kaldı. Siz yerel seçimlerle ilgili neler söylemek istersiniz? Büyük Birlik Partisi olarak neler düşünüyorsunuz? BBP’nin çizgisinden ve yapısından bahseder misiniz?

“BUGÜN SİYASET BİR EMTİA, BİR GEÇİM KAPISI HALİNE GELMİŞ DURUMDA.”

Adalet güzeldir ama milleti yönetende, toplumu yönetende, devleti yönetende olursa daha güzeldir. Dün akşam Mekke’nin Fethi ile alakalı bir program için gelmiştim Ankara’ya. İslam Dünyası’nın muhtelif ülkelerinden misafirler vardı. Ak Parti’den, Saadet Partisi’nden ve Büyük Birlik Partisi’nden davetliler vardı. BBP’yi temsilen ben konuşmacı olarak katıldım. Orada da söyledim, Hz. Muhammed Efendimiz sabır güzeldir ama fakirde olursa daha güzeldir, utanma duygusu edep haya güzeldir ama kadında olursa daha güzeldir, cömertlik güzeldir ama zenginde olursa daha güzeldir. Adalet güzeldir ama milleti yönetende, toplumu yönetende, devleti yönetende olursa daha güzeldir. Hz. Ömer Efendimize ait olan bir söz var. “Adalet mülkün temelidir.” Barbaros Hayrettin Paşa da “Kuvvetsiz adalet cılız, adaletsiz kuvvet zalimdir.”diyor. bunları neden söylüyorum? Bugün İslam Dünyası perişanları oynuyor. Bedbaht bir durumda, halimiz içler acısı ama bütün bu zilletimiz tesadüf değil. İslam Dünyası içerisinde şöyle böyle iki yakası bir arada sayılabilecek az çok demokrasisi gelişmiş, sanayisi, kurumları gelişmiş diyebileceğimiz bir Türkiye var. Ama Türkiye’mizde de kavramlar, kurumlar, ilkeler, prensipler, değer yargıları yerli yerinde değil. Yani biraz ortada görüyorum hadiseyi. Konuyu yerel yönetimlere getirecek olursak bugün siyaset bir emtia, bir geçim kapısı haline gelmiş durumda. Ekonomik açıdan rant elde etmek için herhangi bir siyasi partiden bir belediyeyi almak veyahut bir kamu kuruluşunun başına geçmek, şirket kurup üreterek zengin olmaktan daha kolay hale geldi. Bu bir çürüme bir kokuşmuşluktur. Bunları Almanya’da, Fransa’da, İngiltere’de Japonya’da ABD’de göremezsiniz. Bu saydığım ülkelerin kalkınmışlığı tesadüfi değil, dünyaya kafa tutmaları tesadüfi değil, bizim de geri kalmışlığımız ve zilletimiz tesadüfi değil.

“MİLLETİMİZ EMANETİ BİZE TESLİM EDERSE O EMANETİN ZERRESİNE HALEL GETİRMEDEN EMANETİ EN İYİ ŞEKİLDE TEMSİL ETMENİN MÜCADELESİNİ VERECEĞİZ.”

“Siyaseten rant elde etmeyi, zenginleşmeyi, saltanat sürmeyi, tüyü bitmemiş yetimin malı üzerinde servet edinmenin alçaklık olduğunu düşünüyoruz.”

Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu’nun ayak izlerini takip eden BBP ve bizler siyaseti dua alma vesilesi olarak görüyoruz. Siyaseti Allah’ın razı olabileceği, milletin dua edebileceği hayır ameliyesi olarak görüyor ve anlıyoruz. Siyaseten rant elde etmeyi, zenginleşmeyi, saltanat sürmeyi, tüyü bitmemiş yetimin malı üzerinde servet edinmenin alçaklık olduğunu düşünüyoruz. Dolayısıyla bir misyon hareketiyiz. Yani idealizmin öldüğünü ilan eden güruhlara karşı idealizmin ölmediğini ispat etmeye çalışan bir siyasi hareketiz. Biz yerel seçimlere halkın bize verdiği oyları, belediyeleri, kamu kuruluşlarını geçici bir test vesilesi aracı olarak kabul ediyoruz. Ve ona göre de inşallah mühür bizde olursa; milletimiz emaneti bize teslim ederse o emanetin zerresine halel getirmeden emaneti en iyi şekilde temsil etmenin mücadelesini vereceğiz. Bu bir hamaset değil bu ütopik bir şey değil. Bunun örnekleri de var. Mesela bizim Sivas Belediyemiz. Sivas Belediye Başkanımız tarafından söylem-eylem bütünlüğü içerisinde söylenmiş sözler bunlar. Başkanımız “Biz Sivas Belediyesi’ni iktidardan devraldık. BBP’den sonra buyurun kıyaslama yapalım. Eğer 5 kat yatırım yapmamışsam bütçeyi iki kat artırmamışsam yeraltı ve yerüstü yatırımları noktasında öncekine 5 kat fark atmamışsam. Seçimlere girmeyeceğim.” diyor. Siyaset bilimcilere, toplum bilimcilere, bu konulara kafa yoran eli kalem tutan, yazma, konuşma inisiyatifi alma ihtiyacı hisseden insanları Sivas’a davet ediyor.

“İKTİDAR KİMSE BELEDİYE DE ONDAN OLMALI ANLAYIŞINI BBP, YERLE BİR ETMİŞTİR.”

Şarkışla’mız, Doğankent’imiz, Suşehri’miz başta olmak üzere BBP’nin elindeki belediyelerin tamamı böyledir. Bizim 20’nin üzerinde belediyemiz var. Hepsini iktidardan devralmışız ve iktidarın 3 katı 4 katı 5 katı hizmeti o dönem içerisinde yapmış bir siyasi hareketiz.

İktidar kimse belediye de ondan olmalı hizmet olur anlayışını BBP, yerle bir etmiştir. İktidarın herhangi bir ilini alsınlar bir de Sivas’ı ele alsınlar ya da Suşehri’ni alsınlar iktidarın da bir ilçesini ele alsınlar. Sonra da eldeki imkanlara göre bir değerlendirme yapsınlar netice BBP ‘in’ diğerlerinin de ‘out’ olduğunu görebiliriz.

Ordu’yla ilgili projeleriniz var mı? BBP, Ordu’da kazanırsa neler yapacak?

“İNSANLARI DOĞDUĞU YERDE DOYURMALIYIZ.”

Ben Ordu’nun Korgan ilçesindenim.. 11 yıl önce benim ilçemin nüfusu 44 bindi bugün 32 bin. Yani her 4 kişiden biri göç etmiş. 11 yıl önce fındık 8 liraydı geçen yıl 3.5, 4 liraya kadar indiğini de biliyoruz. Bugün ise fındık 6 lira. 11 yıl önce Korgan’da tek bir mağaza dükkan boş bulamazdınız. Bugün Korgan’da onlarca boş kiralık mağaza bulabilirsiniz. Bu diğer ilçelerde de böyle oldu. Fatsa’nın nüfusunun artma sebebi de diğer ilçelerden oraya göç olmasıdır. Ama orada da bir şey yok. Fatsa’ya bakarak Ordu’nun büyüdüğünü söylerseniz yanılırsınız. Perdenin arkası öyle değil. Siz insanları doğduğu yerde doyuramıyorsunuz istihdam oluşturamıyorsunuz, yerinden yönetimi pekiştiremiyorsunuz, sanal showlarla belediye yönetiyorsunuz. Sonucunda insanlar köylerini boşaltıyorlar. Atalarının, dedelerinin diyarını bırakıp bir ümit başka bir yere göç ediyorlar. Peki sonuç var mı? Yok. Fatsa’nın bugün nüfusu 80-85 bin ama içi boş bir nüfus bu. Sanayisi olmayan, altyapısı olmayan, oradaki insanların istihdamına elverişli ortamı olmayan bir yapı. Hepsi bu kadar. Biz Ordu’dan, Kumru’dan, Akkuş’tan, Korgan’dan göçü nasıl durduracağız noktasında yerel yönetim, genel yönetim, üniversiteler ve o bölgelerin ya da ilçelerin önde gelenleriyle oturup bir çalıştay yaptık mı? Mesela nasıl fındığı markalaştırabiliriz? Fındığı üreten Karadeniz halkı parayı kazanan ise Almanya. Bu rezilliğe nasıl son verebiliriz bunu konuşabildik mi? Bugün İstanbul’da 4 milyon insanın geçim kapısı tekstil. Tekstil deyince Ordulular akla geliyor. İstanbul’un marka şehir olması noktasında kafa yoran insanlar şunu söylüyorlar. İstanbul’un Milano olabilmesi için Paris olabilmesi için New york olabilmesi için Pekin olabilmesi için tekstil türü alt yatırım alanlarının oradan çıkması lazım. İstanbul, kültür ve turizm başkenti olmalı. O zaman bu tekstil vs alt yatırımların çıkması gerekiyor. Bu iş için havaalanı da yapılıyor. Karadan ve denizden ulaşım imkanı da var. İstanbul’da tekstilin omurgasını teşkil eden iş adamlarını organize edelim. Üniversite ve belediyelerle beraber istişare edip bunu Ordu’ya taşıyalım. Dolayısıyla Ordu, Karadeniz’in Kayseri’si olabilir. Göç veren değil göç alan bir yere dönüşebilir. Böyle bir çalışma yapalım. Ranta dayalı olmayan geleceğe yönelik dua alabileceğimiz bir ortamı hep beraber hazırlayalım.

“MUHSİN YAZICIOĞLU’NUN ARKADAŞLARI DEVLETİ VE BELEDİYELERİ YÖNETİR.”

Büyük Birlik Partisi, Ordu’yu belediyeciliğin ötesinde İç Anadolu’nun Kayseri’si yapma noktasında akıl yürütecek. Bir saltanat kapısı, bir rant kapısı değil. Karadeniz’in marka şehri, katma değer üreten, istihdam oluşturan, turizmde, yatırımda ve üniversite yerleşkesi anlamında gözde bir şehir haline getirilebilir. Bu ütopya değil vizyonla alakalı bir şey. İnsanın ruh ve gönül dünyasında hissettikleriyle ilgili bir şey. Kardeşim! Biz bunu yaparız. Muhsin Yazıcıoğlu’nun arkadaşları bunu yapar. Örnek Sivas Şehri’miz. Biz bu noktada kafa yoracağız.

Hep söylüyorum. Sarıkamış ve Çanakkale’den sonra o günkü nüfus yapısı ele alındığında bizim tarihimizdeki en yoğun şehidin olduğu yer Ordu’dur. Danişmentliler zamanında Korgan ve Aybastı’nın yaylalarında 6000’e yakın şehit düşmüş. Burası Malazgirt Savaşı’nda Alparslan’ın en üst rütbeli komutanının şehit düştüğü yer. Siz burayı neden Çanakkale gibi inanç turizmine açmıyorsunuz?

Abdullah-i Mekki Hazretleri Konya’nın Mevlana’sıdır, Eskişehir’in Yunus Emre’sidir Ankara’nın Hacı Bayram Veli’sidir. Abdullah-i Mekki Hazretleri’ni Ordu’da bilen yok. Halbuki tasavvufi bir ekoldür. Mevlana, Yunus Emre gibi büyük bildiğimiz Üstad-ı azam diye kabul ettiğimiz insanlar değerinde, mesafesinde bir insandır. Buyurun adına üniversite kuralım, köyünü Türk evleriyle yeniden imar edelim. Biz bunu yaparız ve orayı inanç turizminin merkezlerinden biri haline getirebiliriz. Tika, nasıl Afganistan ‘a gidip orada Mevlana Celaleddin Rumi’nin doğduğu yeri ihya ediyorsa Ordu Büyükşehir Belediyesi, Büyük Birliğin olursa Ordu’nun Kumru ilçesine bağlı Fizme Beldesi’ni aynı şekilde ihya edecektir.

Ordu’da 30, 40, 50 yılın ürünü bu ümmetin aziz insanımızın, işçinin, emekçinin 3-5 kuruş vergi paralarıyla yapılan okullarda büyümüş yüzlerce ilim irfan sahibi insanı bir araya getirip bir çalıştay düzenlendi mi şu ana kadar? Yani Ordu’da istihdam nasıl oluşturulur? Ürettiğimiz malların katma değeri nasıl kaliteli bir noktaya getirilir noktasında bir çalışma yapıldı mı? Biz bu çalıştayı yaparız. Maksat üzüm yemek olduğu için de üzüm yeriz. Bağcıyla işimiz olmaz.

Türkiye çok önemli bir süreçten geçiyor. 17 Aralık’tan bu yana devam eden yolsuzluk ve rüşvet operasyonuyla ilgili neler söylemek istersiniz?

“CİDDİ BİR DEVLET, PARALEL YAPIYA MÜSAADE ETMEZ, EDEMEZ.”

“Sen bakanlarının tanınırlığından yararlanarak Hatay’da, Gaziantep’te, İzmir’de aday gösteriyorsun. İdris Naim Şahin’inde tanınırlık oranı çok yüksek değil mi? Neden Ordu’da İdris Naim Şahin’i göstermedin?”

Gönlümden geçenleri söylemek istiyorum. Ben meselenin ne cemaat ne de hükümet tarafındayım. Memleketin hayrına bir söz varsa alkışlarım eğer memleketin hayrına bir sonuç yoksa en azından sükut etmeyi tercih ederim. 17 Aralık’ta başlayan bu hadiseyle alakalı şunu söylemek isterim. Mesele dershane meselesi değil. Eğer dershane meselesi ise hükümet yanlış yapıyor. Çünkü benim 4 tane oğlum var. 4’ü de okuyor. İkisi üniversite de ikisi İmam Hatip lisesinde ben İmam hatip lisesindeki müfredatı son derece yetersiz buluyorum. Göstermelik bir eğitim var orada ve benim çocuğum bunun farkında. Hatta bana “Baba ben liseyi dışarıdan bitireyim dershanelerle kendimi takviye edeyim. Zaten evde annem İmam Hatipli babam İmam Hatipli. Oradan alacağım manevi eğitimi ben aile ortamı içerisinde alıyorum. Vakit kaybetmeyeyim.”diyor. Bende ona evladım oranın bir ruhu var yine de. Arkadaş ortamı var beraber namaz kılıyorsunuz. Bunu tatman bile bir eğitimdir. Ama şu bir gerçek ki benim oğlumun da farkında olduğu bir durum var ortada. Devletin okullarındaki eğitimin kalitesi bizi ileri ülkeler seviyesine falan getirmez.

Ciddi bir devlet paralel yapıya müsaade etmez, edemez. Varsa böyle bir şey ortaya çıkarılmalı. Ben BBP olarak hükümetin yanında yer alırım. Ama KCK dediğin şey paralel yapı değil miydi? Bu paralel yapının üstüne gittiği için canını tehlikeye atan paralel devleti ortaya çıkarmaya çalışan bir İçişleri Bakanı’nı görevden almadın mı? Onun görevden alınmasına en çok sevinenler de terör örgütü ve yandaşlarıydı. Sen bakanlarının tanınırlığından yararlanarak Hatay’da, Gaziantep’te, İzmir’de aday gösteriyorsun. İdris Naim Şahin’inde tanınırlık oranı çok yüksek değil mi? Neden Ordu’da İdris Naim Şahin’i göstermedin?

“KCK İLE OTURDUNUZ YENİ TÜRKİYE FOTOĞRAFINDA TERÖRİST BAŞINI MUHATAP OLARAK KARŞINIZA ALDINIZ.”

Çünkü terör örgütü istemedi, kim istemedi terör örgütünün paralel yapısı istemedi. Paralel devlet dediğin gerçekçi bir şey değil. Şimdi hükümet nedir hakimiyettir. Yani hükümet bilimsel olmalıdır. Sizin yanınızda bir dünya akıl veren insan var. Bunların sahici, gerçekçi bilgiler noktasında sizi donatması ve yönlendirmesi lazım. Sizin de bu bilgiler çerçevesinde üst pencereden bakıp milletin lehine olan kararlar vermeniz gerekmektedir. Aksi halde siz hükümet ediyor olduğunuzu zannedersiniz ama hükümet olamazsınız, hükümetçilik oynarsınız. Neticede ben paralel devleti sahici bulmuyorum. Varsa da ikna edilmeliyim ama KCK’nın olduğunu 76 milyon değil 7 düvel biliyor. Ama sonuç olarak siz KCK ile oturdunuz yeni Türkiye fotoğrafında terörist başını muhatap olarak karşınıza aldınız. Türkiye’nin bir bölgesine Sivas’ın ötesi diyorsunuz. Muhalefete de bak gidemiyorsunuz oraya diyorsunuz ki bir devlet adamı bunu söylemez. 1 milyon Türkmen ve Arap’ın katili ABD ile terör yapılanmasının başındaki adamın sofrasında ‘Kürdistan’ ifadesini kullanıyorsun. Sonra da gelip bir grupla, camiayla alakalı burada paralel devlet var diyorsunuz. Said Nursi’nin dizi dibinde yetişmiş, Risale-i Nur’un feyzinden istifade etmiş, Nene Hatun’un köyünden toprağından çıkmış, ömrünü Kur’an-ı Kerim ve Sünnet diyerek geçirmiş birisinin İsrail ve ABD’nin ajanı olduğuna ben inanmıyorum ve inanmak da istemiyorum. 

Biz hükümetin artılarını görmüş kritik noktalarda aleyhimize de olsa hükümetin yanında saf tutmayı yeğlemiş bir siyasi hareketiz. Bu yüzden hükümetten ne kadar aldınız eleştirileriyle muhatap olmuşuz. MHP, bayramlaşmak için bize randevu vermedi ve dedi ki siz hükümetin stepnesisiniz. Referandumda evet dediğimiz için Ergenekon soruşturmasını doğru bulduğumuz için askeri vesayetin bitmesi noktasında tavır koyduğumuz için böyle oldu. Ama bugün tepeden tırnağa eleştirilmeyi hak eden haksız, hukuksuz bir hükümet var. Bunu da söylemem gerekiyor.

“KEMAL KILIÇDAROĞLU VE SEZGİN TANRIKULU DA ÇOK CİDDİ BİR MÜHENDİSLİK ÇALIŞMASI İÇERİSİNDE.”

Öte yandan Türkiye’nin markası olan bir bankanın zerresine zarar gelse ben üzülürüm. Çünkü o banka benim ve çocuklarımın bankası, halkımızın bankası. 10 tane daha Halk Bankası olsun. Ama Halk Bankası Müdürü’nün evindeki 4.5 milyon Dolar yakalandıktan sonra İmam Hatip’e verecektik söylemi halkın ruhuyla beyniyle dalga geçmek anlamına gelir. Başbakan, ‘Halk Bankası Genel Müdürü böyle bir hata yapamaz. Ama yapan kimse bunun da cezasını çeker.’ diyebilse Halk Bank bundan ne zarar görür? Sen hatayı savunduğun için o bankayı sorgulatıyorsun. Sen yumruğa yumrukla, söyleme söylemle karşılık verdiğin için kaos oluşturuyorsun. Zararı da Halk Bankası görüyor. Ama aksini yapsaydın güçlü çıkacaktı Halk Bankası. Bir müdür gider başkası gelir. Bürokrat mı yok memlekette. Onun yerine başkasını getirirsin Halk Bankası yürüyüşüne devam eder. Elimizi vicdanımıza koyalım ne olursa olsun bu hükümet gitsin de diyemiyorum.

Şimdi CHP üzerinden bir operasyonda yapıldığını görüyorum. Bu da içime sinmiyor. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun bir toplum mühendisliği çalışması olduğunu düşünüyorum. Deniz Baykal evli bir kadınla münasebeti olduğu için devre dışı bırakılmadı. Baykal, açılım denilen kepazeliğe karşı çıkan milliyetçilik damarı olan bir Yörük Türkü’ydü. Yani bunu biliyorlardı ama açığı vardı ve bu açık üzerinden operasyon yaptılar. Bugün Avrupa da terör örgütünün konserlerine gitmiş bir şarkıcı hususunda hükümetle sen daha çok seviyorsun hayır ben daha çok seviyorum yarışına giriyorlar. Dolayısıyla açılım kepazeliğine karşı çıkmıyor aksine onun yanında yer alıyor. Ben Kemal Kılıçdaroğlu ve Sezgin Tanrıkulu’nun çok ciddi bir mühendislik çalışması içerisinde oraya getirildiğini düşünüyorum. Baykal’ın bir kasetle oradan alındığı kanaatinde değilim. Peygamber Efendimiz’in Kutlu Doğum Haftası’nda sarf ettiği sözlerden sonra geldi operasyon.

“BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE YASASI KÜRDİSTAN’I KURMAK İÇİN Mİ ÇIKARILDI?”

“Asıl büyük proje Türkiye’nin Güneydoğusu’nun Kürdistan olma projesidir.”

Asıl büyük proje Türkiye’nin Güneydoğusu’nun Kürdistan olma projesidir. Hep beraber göreceğiz. Seçimde Güneydoğu’nun en flaş partisi BDP olacak. AK PARTİ’nin çözüldüğünü göreceksiniz. Arkasından Başbakan referandum isterse yapabilir. Büyükşehir yasası bu yüzden çıktı. Ordululara da siz hak ettiniz anlayışıyla değil sus payı olarak verildi. Bunun da bilincinde olalım. Mardin’i, Şanlıurfa’yı, Van’ı, Diyarbakır’ı terör örgütüne teslim etmek, yerel yönetimleri güçlü hale getirmek, İller Bankası’nı devre dışı bırakmak, Valiliği sembolik hale getirmek ve yerinden yönetim adı altında Güneydoğu’nun terör örgütü tarafından yönetilmesine zemin hazırlamak için Büyükşehir Belediye Yasası çıkarıldı.

Siz Mavi Marmara gemisinde Gazze’ye yardım götüren Aktivistlerden birisiydiniz. Kötü şeyler yaşadınız. Bu olayın sonrasında yaşananlarla ilgili neler söylemek istersiniz?

“İSRAİL’İN ÖZÜR DİLEDİĞİNİ İSPATLASINLAR BANA. SEÇİMLERDE AK PARTİ’Yİ DESTEKLEYECEĞİM.”

Bu konuda çok konuşmak istemiyorum ama çok konuşanlara bakıyorum. Orada dayağı yiyen zindana atılanlardan birisiydim ben. Psikolojik travmasını aylarca sürdürdüm. Biz oraya ambargonun kalkması için gitmiştik. 9 kişi şehit oldu bir kişi bitkisel hayatta yüze yakın arkadaşımız da yaralandı. Allah Razı olsun devletimiz bizi oradan çıkardı. Ama Türk Hükümeti üç şey söylemişti İsrail’le ilişkilerin düzelebilmesi için. Ambargo kalkacak. Türkiye’den özür dilenecek. Mağdurlara da tazminat ödenecek. Şu an bizim ilişkiler nasıl peki İsrail’le şöyle böyle kötü değil yani. Peki ambargo kalktı mı? Hayır daha da derinleşti. Tazminat da ödenmedi. Özür de dilemediler. Kim özür diledi bana birisi göstersin ben Ordu Belediye Başkanlığı adaylığından vazgeçeceğim. Bu bir toplum mühendisliği çalışmasıydı. Sadece alt başlıklarda İsrail özür dileyecek diye yazdı. Bunu da söyleyen Barack Obama’ydı. Bu bir Yahudi taktiği. Ne Başbakanları ne Genel Kurmay Başkanları ne de Dışişleri Bakanı, hiçbiri özür dilemedi. Ama kamuoyuna bunu İsrail, Türkiye’nin önünde diz çöktü diye yansıttılar. Bunun sopasını yiyen benim. Zindanında travmasını yaşayan benim. Kafasına dipçik yiyen de benim. Şimdi bana söyleyin. İsrail kimden özür diledi. İspatlasınlar bana. Ordu Büyükşehir Belediye Başkan Adaylığı’ndan çekilip AK PARTİ’yi destekleyeceğim.

Son olarak neler söylemek istersiniz?
“BEN SEFERLE HÜKÜMLÜYÜM ZAFERLE DEĞİL.”

Ordu’da benim üç tane rakibim var. Ben her türlü müzakereye, mütalaaya, analitik, kritik meseleleri tahlil etmeye tenkit etmeye, masa üzerinde bunun sonuçlarıyla ilgili fikir fırtınasına varım. Buna göre halkımız karar verecek olursa benim alacağım oy diğerlerinin alacağı oydan kesinlikle az olmayacaktır. Ama ben cebimdeki üst sınır 20 bin lirayla seçime gireceğim. Kendimi zorlayarak ve çocuklarımın benden istediklerini erteleyerek siyaset yapacağım. Çıkarabildiğim gürültü kadar onlarla yarışacağım. Üç parti devlet destekli girecek. Muhittin Açıcı da çocuğunun hakkı olan parayla seçime girecek. Ben seferle hükümlüyüm zaferle değil. Ben yürümekle yükümlüyüm sonuçla değil. Dolayısıyla ben bu safiyetimle ceketimi omzuma atar efe efe Anadolu Türkülerini söylerim. Söylemeye de devam edeceğiz. Takdir milletimizin, kimin ne kadar adil olduğuna onlar karar versin."

                                                                                                                          Kaynak: www.yerlihaber.com.tr

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve orducu.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.