Abdullah Yılmaz
Köşe Yazarı
Abdullah Yılmaz
 

PAYLAŞSAK MI PAYLAŞMASAK MI?

Takribi 20 yıl öncesine kadar dindar insanlar fotoğraf video gibi teknolojilerden uzak durmaya gayret ederlerdi. Yahut lüzumundan fazla bu işlerle meşgul olmazlar, olanlar da bunu bir kaçamak sayarlardı. Bunun dini açıdan tartışmasına girmeyeyim.   Ancak bu noktada bir örnek vermek isterim. Rahmetli dedem sanırım 50’li yıllarda ya da 60’lı yıllarda İstanbul’da medfun bulunan Çanakkale Gazisi babasını ve bizim de büyük dedemizi ziyarete niyetlenmiş ve yola koyulmuş. Ordu Yalı Camii’nde o dönem Ordu Müftüsü olan Hocaefendiyle karşılaşmış ve ayaküstü muhabbette Hocaefendi, ‘yolculuk nereye’ diye sormuş. Dedem de, ‘İstanbul’a babamın kabrini ziyaret edeceğim’ hem de cebindeki fotoğrafı göstererek ‘tek fotoğrafı budur, büyülttürüp çoğalttıracağım’ yanıtını vermiş. Hocaefendi dedeme fotoğrafın dini açıdan doğru olmadığını söyleyerek nasihatte bulunmuş. Dedem de elindeki fotoğrafı oracıkta yırtıp atmış. Eski insanlarımız böyle iman etmişlerdi ve bunun adı kimine göre kocakarı imanıdır ve Rabbim her birimize o imandan nasip eylesin.   Bundan elli yıl öncesinde elindeki vesikalık fotoğrafı bile doğru görmeyen bir yanımız varken, bugün bize ne oldu da her anımızı, her özelimizi sosyal medyada paylaşır olduk?   Sosyal medya paylaşımlarının bu denli artmasında bu platformların bir nevi fotoğraf ve video arşivi olarak görülmesinin etkili olduğunu bu noktada belirteyim. Ama bu platformlara yükleme yaptığımız andan itibaren o fotoğraf ve videolar bizim olmaktan çıkıyor. Bu ihtiyacımızı başka şekillerde gidermemiz gayet mümkün.   Yazımda herhangi bir kimseyi kastetmek niyetinde değilim. Zira burada yazacaklarım ben de dahil birçoğumuzun farkına vararak, veya varmadan düştüğümüz yanlışları dile getirmekten ibarettir. Başka bir niyetim yoktur. Kimseyi rencide etme gayreti içinde de değilim. Umarım yazımızın şapkayı önümüze koymamız konusunda faydası dokunur.   Bu konuya daha önce bir yazımda kısaca değinmiştim. Hem önemine binaen hem de geçtiğimiz günlerde gördüğüm Yazar Taha Kılınç Bey’in bir paylaşımından ilhamla konuyu tekrar gündeme getirmek istedim. Taha Bey’in BİR KARDEŞ TAVSİYESİ başlığıyla yaptığı paylaşım şu şekilde: ‘Sosyal medya, aynı zamanda bir nazar ve haset meydanı. "Aşırı mutlu" anlarınızı orada paylaştığınızda, nazara ve hasede doğru kapılar açılıyor. Her bir paylaşımdan önce, dört bir yanıyla, uzunca düşünmek gerek. Dilden duayı, kalpten temkini düşürmemek gerek. Sosyal medyada "aşırı mutlu" anlarını ulu-orta paylaştıktan hemen sonra, acı imtihanlarla karşılaşanlar epey fazla. Bu işler sırlı işler...’   Evet bu işler sırlı işler ve bendeniz, bu işlerin sırrına inanıp kendimce riayet etmeye çalışıyorum. Zaman zaman ortamın havasına kapılıp evlatlarımın fotoğraflarını paylaşmış olsam da bu konuda da hassas davranmaya çalışıyorum. Burada özellikle Taha Bey’in de dikkat çekitiği nazar olabilir niyetiyle böyle davranıyorum. Ve bir konu daha var ki, o da bence çok önemli. Evlenemediği için veya bir rahatsızlık nedeniyle çocuğu olmayan çok sayıda insanımız var. İmkanı olmayıp sizin sergilediğiniz güzelliklere sahip olamayanlar da olabilir. Eşi olmayan inanlar var. Bu fotoğraflardan onların da etkilenebileceğini düşünmek meseleyi çok mu ileri taşımak olur acaba?   Bakın, özellikle ev hallerinin veya mahrem hallerin sosyal medyadan paylaşılması dini açıdan da başımızı ağrıtır bunu da vurgulamak isterim. Özellikle hanımların bu konuda daha hassas olması elzemdir.   Aldığımız yeni arabamızı, evimizi, yaptığımız gezilerimizi hatta Umre’mizi veya bilmem neyimizi milletin gözüne sokarcasına paylaşmak neden ayıp karşılanmıyor? Sosyal medyadan paylaşılınca ayıplığı ortadan mı kalkıyor? Eskiden yurt dışına gidip sonra döndüğünde bunları ‘ay şikerim şöyle oldu böyle oldu’ diye ballandıra ballandıra anlatanları acayip görgüsüz kabul ederdik de şimdi ne oldu bize her anımızı daha da görgüsüzce paylaşır olduk? Bundan yaklaşık yüz sene önce elleri öpülesi analarımız kocalarının birkaç metre gerisinden yürürmüş, savaşlarda kocaları şehit düşmüş dul kadınlara ayıp olmasın diye. O hallerden şimdiki hallere savrulmak başımıza gelebilecek en büyük felaket olsa gerek!   Dindar insanlar bile en özel hallerini paylaşma konusunda herkesle yarış yapıyor. Daha fazla bam teline dokunmayayım ama bu konuda her geçen gün perdeyi yırtıyoruz! Mesela ömrü boyunca saçının telini göstermemiş ninemizin hasta yatağındaki fotoğraflarını boy boy paylaşmak ne kazandırır bize? Sizce ninemiz bu işin ne manaya geldiğini anlasa bize müsaade eder mi? Milletçe şaklaban olmamızdan korkuyorum alimallah ve yapmayalım etmeyelim ne olursunuz!   Az çok medya sektöründe bulunmuş ve bu konularla ilgili tefekkür etmiş biri olarak söylüyorum, sosyal medya sandığımız kadar masum değil. Son yıllarda adeta fitne yuvasına dönmüş olan Facebook, İnstagram, Tiktok, Twitter vb. platformlar faydalı işler için kullanıldığında işe yarayabilir ama genelde şer işler için kullanılıyor. Bu konuyla alakalı hem kendimiz bilinçlenip hem de çocuklarımızı bilinçlendirmeliyiz. Özellikle bu platformlar vasıtasıyla tanışılan insanlara şüpheli yaklaşmakta acayip fayda olduğunu da belirtmek isterim.   Bazen öyle görüntülerle, öyle videolarla karşılaşıyoruz ki akıl alır gibi değil. Üç-beş beğeni toplayacağım kendi yaptıkları yetmiyormuş gibi aile büyüklerine bile şaklabanlık yaptıran seviyesiz tiplerin sayısını da Allah azaltsın ne diyeyim! Bu mecranın kuralı ne kadar çukurlaşırsan o kadar beğeni toplarsın! Bu kadar çukurlaşmak bize yakışmıyor.   Biliyorum yazımı okuyup bana kızanlar ve geri kafalı vizyonsuz falan diyenler olacaktır. Buna razıyım ve dileyen olursa kendisiyle bu konuda istişareler yapabiliriz. Biz Müslümanız ve buna uygun yaşama konusunda gayretimizin olması lazım. Derdim de bu konuda farkındalık oluşturmaktır. Neticede Müslümanlar olarak; yaptığımız işten, ortaya koyduğumuz eylemden ‘Allah razı mı değil mi’ şeklinde mükemmel bir ölçümüz var. Yaptığımız her işi bu ölçüye göre yaparsak sorunların birçoğunu bertaraf etmiş oluruz. Vesselam…
Ekleme Tarihi: 04 Kasım 2021 - Perşembe

PAYLAŞSAK MI PAYLAŞMASAK MI?

Takribi 20 yıl öncesine kadar dindar insanlar fotoğraf video gibi teknolojilerden uzak durmaya gayret ederlerdi. Yahut lüzumundan fazla bu işlerle meşgul olmazlar, olanlar da bunu bir kaçamak sayarlardı. Bunun dini açıdan tartışmasına girmeyeyim.

 

Ancak bu noktada bir örnek vermek isterim. Rahmetli dedem sanırım 50’li yıllarda ya da 60’lı yıllarda İstanbul’da medfun bulunan Çanakkale Gazisi babasını ve bizim de büyük dedemizi ziyarete niyetlenmiş ve yola koyulmuş. Ordu Yalı Camii’nde o dönem Ordu Müftüsü olan Hocaefendiyle karşılaşmış ve ayaküstü muhabbette Hocaefendi, ‘yolculuk nereye’ diye sormuş. Dedem de, ‘İstanbul’a babamın kabrini ziyaret edeceğim’ hem de cebindeki fotoğrafı göstererek ‘tek fotoğrafı budur, büyülttürüp çoğalttıracağım’ yanıtını vermiş. Hocaefendi dedeme fotoğrafın dini açıdan doğru olmadığını söyleyerek nasihatte bulunmuş. Dedem de elindeki fotoğrafı oracıkta yırtıp atmış. Eski insanlarımız böyle iman etmişlerdi ve bunun adı kimine göre kocakarı imanıdır ve Rabbim her birimize o imandan nasip eylesin.

 

Bundan elli yıl öncesinde elindeki vesikalık fotoğrafı bile doğru görmeyen bir yanımız varken, bugün bize ne oldu da her anımızı, her özelimizi sosyal medyada paylaşır olduk?

 

Sosyal medya paylaşımlarının bu denli artmasında bu platformların bir nevi fotoğraf ve video arşivi olarak görülmesinin etkili olduğunu bu noktada belirteyim. Ama bu platformlara yükleme yaptığımız andan itibaren o fotoğraf ve videolar bizim olmaktan çıkıyor. Bu ihtiyacımızı başka şekillerde gidermemiz gayet mümkün.

 

Yazımda herhangi bir kimseyi kastetmek niyetinde değilim. Zira burada yazacaklarım ben de dahil birçoğumuzun farkına vararak, veya varmadan düştüğümüz yanlışları dile getirmekten ibarettir. Başka bir niyetim yoktur. Kimseyi rencide etme gayreti içinde de değilim. Umarım yazımızın şapkayı önümüze koymamız konusunda faydası dokunur.

 

Bu konuya daha önce bir yazımda kısaca değinmiştim. Hem önemine binaen hem de geçtiğimiz günlerde gördüğüm Yazar Taha Kılınç Bey’in bir paylaşımından ilhamla konuyu tekrar gündeme getirmek istedim. Taha Bey’in BİR KARDEŞ TAVSİYESİ başlığıyla yaptığı paylaşım şu şekilde: ‘Sosyal medya, aynı zamanda bir nazar ve haset meydanı. "Aşırı mutlu" anlarınızı orada paylaştığınızda, nazara ve hasede doğru kapılar açılıyor. Her bir paylaşımdan önce, dört bir yanıyla, uzunca düşünmek gerek. Dilden duayı, kalpten temkini düşürmemek gerek. Sosyal medyada "aşırı mutlu" anlarını ulu-orta paylaştıktan hemen sonra, acı imtihanlarla karşılaşanlar epey fazla. Bu işler sırlı işler...’

 

Evet bu işler sırlı işler ve bendeniz, bu işlerin sırrına inanıp kendimce riayet etmeye çalışıyorum. Zaman zaman ortamın havasına kapılıp evlatlarımın fotoğraflarını paylaşmış olsam da bu konuda da hassas davranmaya çalışıyorum. Burada özellikle Taha Bey’in de dikkat çekitiği nazar olabilir niyetiyle böyle davranıyorum. Ve bir konu daha var ki, o da bence çok önemli. Evlenemediği için veya bir rahatsızlık nedeniyle çocuğu olmayan çok sayıda insanımız var. İmkanı olmayıp sizin sergilediğiniz güzelliklere sahip olamayanlar da olabilir. Eşi olmayan inanlar var. Bu fotoğraflardan onların da etkilenebileceğini düşünmek meseleyi çok mu ileri taşımak olur acaba?

 

Bakın, özellikle ev hallerinin veya mahrem hallerin sosyal medyadan paylaşılması dini açıdan da başımızı ağrıtır bunu da vurgulamak isterim. Özellikle hanımların bu konuda daha hassas olması elzemdir.

 

Aldığımız yeni arabamızı, evimizi, yaptığımız gezilerimizi hatta Umre’mizi veya bilmem neyimizi milletin gözüne sokarcasına paylaşmak neden ayıp karşılanmıyor? Sosyal medyadan paylaşılınca ayıplığı ortadan mı kalkıyor? Eskiden yurt dışına gidip sonra döndüğünde bunları ‘ay şikerim şöyle oldu böyle oldu’ diye ballandıra ballandıra anlatanları acayip görgüsüz kabul ederdik de şimdi ne oldu bize her anımızı daha da görgüsüzce paylaşır olduk? Bundan yaklaşık yüz sene önce elleri öpülesi analarımız kocalarının birkaç metre gerisinden yürürmüş, savaşlarda kocaları şehit düşmüş dul kadınlara ayıp olmasın diye. O hallerden şimdiki hallere savrulmak başımıza gelebilecek en büyük felaket olsa gerek!

 

Dindar insanlar bile en özel hallerini paylaşma konusunda herkesle yarış yapıyor. Daha fazla bam teline dokunmayayım ama bu konuda her geçen gün perdeyi yırtıyoruz! Mesela ömrü boyunca saçının telini göstermemiş ninemizin hasta yatağındaki fotoğraflarını boy boy paylaşmak ne kazandırır bize? Sizce ninemiz bu işin ne manaya geldiğini anlasa bize müsaade eder mi? Milletçe şaklaban olmamızdan korkuyorum alimallah ve yapmayalım etmeyelim ne olursunuz!

 

Az çok medya sektöründe bulunmuş ve bu konularla ilgili tefekkür etmiş biri olarak söylüyorum, sosyal medya sandığımız kadar masum değil. Son yıllarda adeta fitne yuvasına dönmüş olan Facebook, İnstagram, Tiktok, Twitter vb. platformlar faydalı işler için kullanıldığında işe yarayabilir ama genelde şer işler için kullanılıyor. Bu konuyla alakalı hem kendimiz bilinçlenip hem de çocuklarımızı bilinçlendirmeliyiz. Özellikle bu platformlar vasıtasıyla tanışılan insanlara şüpheli yaklaşmakta acayip fayda olduğunu da belirtmek isterim.

 

Bazen öyle görüntülerle, öyle videolarla karşılaşıyoruz ki akıl alır gibi değil. Üç-beş beğeni toplayacağım kendi yaptıkları yetmiyormuş gibi aile büyüklerine bile şaklabanlık yaptıran seviyesiz tiplerin sayısını da Allah azaltsın ne diyeyim! Bu mecranın kuralı ne kadar çukurlaşırsan o kadar beğeni toplarsın! Bu kadar çukurlaşmak bize yakışmıyor.

 

Biliyorum yazımı okuyup bana kızanlar ve geri kafalı vizyonsuz falan diyenler olacaktır. Buna razıyım ve dileyen olursa kendisiyle bu konuda istişareler yapabiliriz. Biz Müslümanız ve buna uygun yaşama konusunda gayretimizin olması lazım. Derdim de bu konuda farkındalık oluşturmaktır. Neticede Müslümanlar olarak; yaptığımız işten, ortaya koyduğumuz eylemden ‘Allah razı mı değil mi’ şeklinde mükemmel bir ölçümüz var. Yaptığımız her işi bu ölçüye göre yaparsak sorunların birçoğunu bertaraf etmiş oluruz. Vesselam…

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve orducu.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.