Geçtiğimiz günlerde Aksaray ilimizdeki bir polis çevirmesinde yaşanan diyalogları izleyenler büyük bir gerilim yaşamışlardır. Ben yaşadım doğrusu. Konuyu hatırlatacak olursak; 14 yaşında olan bir çocuk babasının arabasıyla şehir turuna çıkmış ve çevirmede yakalanmıştı.
Bu yaşlardaki bir çocuğa göre fazlaca özgüven sahibi olduğu hal hareketlerinden belli olan çocuk; olayı görüntüleyen gazetecilere parmak sallayıp, polislere de atar gider yapabiliyordu. Gayet soğukkanlı bir şekilde kendisine nasihatta bulunan polislere işlem yapmayın diye emir vermekten de geri durmuyor, “Ehliyetin yok neden trafiğe çıkıyorsun? birine çarpıp öldürsen ne yapacağız?” sarularına ve uyarılarına da, “ehliyet mi sürüyor arabayı?” diyordu.
Bir süre sonra olay yerine intikal eden baba da, aynen çocuk gibi rahat hareketlerle önce gazeteciye imalı şekilde “ben seni tanıyorum” mesajı verdikten sonra “erkek evladıdır canın sağolsun” falan diyerek çocuğun sırtını sıvazlayıp çocuğun moralini de yüksek tutuyordu!
Devletlerin vatandaşının canını, ırzını, hakkını ve hukukunu korumak gibi görevleri vardır. Kanunları adaletle uygulayarak düzeni de tesis eder. İleri gideni, haddi aşanı cezalandırır. Bazen para cezası, bazen hapis cezası, bazen de idam gibi cezalar verebilir. İşlenen suça göre verilen ceza değişiklik gösterebilir. Gönül ister ki herkes huzur içinde yaşasın, kimse cezaya maruz kalmasın. Ancak bu beklenti eşyanın tabiatına aykırıdır. Hak edene hak ettiği cezayı adaletle vermek gerekir ve adalet devletlerin dinidir. Terazi şaştığında görmek istemediğimiz görüntülere maruz kalırız.
Her ebeveyn kendi çocuğunun iyi olmasını ister, bu insani durumdur. Ancak bu tarz örneklerde olduğu gibi kendi çocuklarının hayatları boyunca güçlü ve küstah olmaları için her türlü zemini hazırlayan ebeveynler, toplumun ifsadında büyük pay sahibidirler. Bu hadisede gerekli dersi almayan bu çocuğun, ömür boyu kriminal bir kişilik olarak yaşaması muhtemeldir. Bu çocuktan başkalarının hayatlarına saygılı olmasını bekleyebilir miyiz? Eğer dediğimiz gibi çıkmazsa Allah ona büyük bir lütufta bulunmuş demektir.
Gündelik hayatımızda gördüğümüz birçok olayın altında bu bakış açısı yatmaktadır. Sadece kendi menfaatine odaklanan, had hudut bilemeyen, küstahlıktan geri durmayan insanların bu davranışlarının altında büyük oranda “Erkek çocuktur istediğini yapar” bakış açısı yatmaktadır.
Hayır efendim erkek çocuk da olsa, kız çocuk da olsa istediğini yapamaz! Her bireyin kendisine, ailesine, komşusuna, akrabasına ve yaşadığı topluma karşı sorumlulukları vardır ve bu sorumluluk bilinciyle hareket etmelidir. Çocuklarına bu terbiyeyi veren milyonlarca insan keriz midir?
Keşke o baba polislere; “bizim oğlan bir eşeklik etmiş, bir daha olmaz”, olayı görüntüleyen gazetecilere de; “evladımızın hatasından dolayı kamuoyundan özür diliyorum” deseydi daha iyi olmaz mıydı? Bu erdemle hareket edilmesini beklemek çok mu beyhude bir yaklaşım mıdır acaba bilemedim.
Kıymetli okurlarım,
Özellikle belli bir yaş grubunda ciddi bir alarm var. Kanı kaynayan genç yaşlardaki bu tarz çocukların bir şekilde disiplin altında olmaması, kendilerine de çevreye de zarar vermekte. Akran zorbalığı meselesi de burayla bağlantılıdır. Bu tip çocukların er geç bir suça karışıp kendi başlarını yaklamarı kuvvetle muhtemeldir. Örnekler çok. Ya da bir şekilde milletin başına bela olabilme ihtimali de yüksektir. İlerleyen yaşlarda problemler başka bir boyuta da geçecektir.
2 sene evvel bir lisede kendini bilmez öğrenci tarafından, derslerine giren hocaya şiddet içeren garip garip hareketlerle saygısızlık yapıldığına şahit olmuştuk. Bu şahitliğin ardından hepimiz küplere binip çocuğu kınamıştık. Ama geçtiğimiz günlerde evinin balkonundan düşerek hayatını kaybeden, feraset timsali o eli öpülesi merhum hocamız, “Bir hata ile bir Türk evladı kaybedilemez. Ben kendisini affettim. Bu bizim evladımız, atamayız” sözleriyle tarihi bir merhamet örneği ortaya koymuştu. İnşallah o terbiyesizliğin sahibi çocuk bu olaydan gerekli dersi çıkarmıştır!
Gün geçmiyor ki; bir hastanede doktorlara saldırı, veya bir okulda öğrencilerin babası ve akrabaları tarafından müdüre saldırı olayları veya benzer magandalıklar görüyor duyuyoruz. Hepsinin altında çocukluk dönemlerindeki bu kuralsızlığın payı muhakkak vardır. Bu tip konulara kanunlarımız doğru düzgün ceza öngörmediği için, yapanın yanına kâr kalan bir durum var. Toplumumuzdaki kötülükleri dizginleyen dini değerlerimizin de gündelik hayatımızda etkisiz hale gelmesinin bu sonuçları doğurduğunu da söylemek gerekir. Maddi ve manevi disiplini bir bütün halinde uygulayıp çocukları hayata hazırlamalıyız. Kul hakkını öğretmeliyiz, en önemlisi utanmayı da öğretmeliyiz. Başkasının hakkına saygılı olmanın ne kadar önemli olduğunu beyinlerine kazımalıyız. Çocukken bir olaya karıştığımızda haklı olalım veya olmayalım dayağı biz yerdik. Büyüklere saygısızlığa asla müsamaha olmazdı ama devir değişti! Bu eğitimler de nush ile uslanma olmuyorsa köteğin devreye girmesi de gerekir!
Bu arada o kadar olumsuz hadiseye şahit olduk ki; güler misiniz, ağlar mısınız bilmem ama bu yazımızı kaleme alırken “acaba ilgili kişiler bu yazdıklarımızdan dolayı bana bir kötülük edebilirler mi? diye düşünmekten kendimi alamadım. Ne kadar vahim bir durum değil mi?
Narin’e Veda Ederken…
“Kısasta sizin için hayat vardır, ey akıl sahipleri, umulur ki sakınırsınız.” (Bakara- 179)
Son söz, bendeniz bu satırları yazdığım gün 21 Ağustos’ta Diyarbakır’da kaybolan ve o tarihten beri aranan Narin’in cansız bedeninin bulunduğu haberi geldi. Öldürüldükten sonra bir çuvala konulup köye yakın bir dereye, üzerine ağırlık konularak yerleştirildiği tespit edilmiş. Belli ki bir organize durum söz konusu. Narin sağ salim bulunsun diye günlerdir dualar ettik, hep beraber ağladık, devletimizin ilgili birimleri büyük bir özveriyle aramalarını sürdürdüler ve Narin bulununca hepimiz ürperdik. Nasıl bir vicdan var ki, bu sabi çacuğa kıyabildiler! Hele de bunu Narin’i aslında koruması gereken ailesinden birililerinin yapmış olması kanımızı dondurdu. Konunun her ayrıntısı konuşuldu ve uzun bir süre konuşulacak. Daha fazla bir şey diyemiyorum.
Bu olayın altında da her şeyi kendine hak gören özgüvenli anlayışın yattığını düşünüyorum. Bu suçun karşılığında olması gereken ceza kısastır ama kanunlarımız bunu öngörmüyor. En adi suçu işleyenler bile belli süre sonra cezaevinden çıkabiliyor ve maalesef yürekler soğumuyor. Kısas uygulansa eminim ki, böyle suçlarla karşılaşmayız.
Rabbimiz CC. “Kısasta hayat vardır” hükmünü koymuş ve bize daha fazla konuşmak düşmez aslında, vesselam…