Fındık bahçelerimizde dolu çuvalların üzerinde kara sinekler fırsat verdikçe uyumayı severdim. Arada bir rahmetli dedem veya annem değişik vaatlerle teşvik ettikçe yerden, daldan, toplanmamış yerlerden başak da yapardım. Yevmiye ile fındık toplamaya gittiğimi hatırlamıyorum o duyguyu da yaşamak isterim, o da nasip…
Fındıktan başka gündemimizin olmadığı bu zaman dilimlerinde ve yaşadığımız bu coğrafyada her birimizin nice hatıraları vardır.
Şelalesi ve Nice Güzellikleriyle Kadıncık…
Toplanan fındıkları taşımak için gelen atlara, katır ve eşeklere arada fırsat olursa binmeyi de severdim. Şimdi atların yerini patpatlar ve traktörler aldı. Bendeniz Ulubey Kadıncık Köyü’ndenim ve bizim oralarda at veya katıra artık rastlamıyorum.
Halk arasında Şıhlar denilen Şeyh Abdullah Hz.’nin de medfun olduğu Şeyhler Köyü sınırındaki Erik Yanı ismini verdiğimiz uzak bahçemiz, birçok hatıramıza ev sahipliği yapmıştır. Bizim aile için çile anlamına gelen, ama her şeye rağmen şükür vesilemiz olan bahçemize ulaşana kadar gün içinde ihtiyacımız olan enerjimiz tükenir, günümüzün önemli kısmını da akşam nasıl döneceğimizi düşünerek geçirdiğimi hatırlarım. Yevmiyeci almadığımız dönemlerde bu bahçedeki fındığı toplamak on günü bulabiliyor, yağmur yağdığı zamanlarda bu süre daha da artabiliyordu. Erik yanı mevkiindeki aşağı tarafta Sarpdere’den de geçerek Melet’e bağlanan deremizin yukarı tarafında bulunan köy ahalisinin birçoğunun yüzmeyi öğrendiği Emin Gölü bulunuyor. Hemen yanında istenildiğinde çalıştırılabilen bir değirmenin de bulunduğu bu gölün üst tarafında bulunan şelalemiz, on seneden fazla zamandır turizm amaçlı ziyaretçi akınına uğruyor. Ve bu bölge Kadıncık Şelalesi ismiyle yeni bir kimlik kazanmış oldu. Coğrafya kader derler, bizim kaderimiz güzelmiş, zira bana dünyanın en güzel yerlerinden bir bölgede dünyaya gelip yaşam sürmek nasip olmuş. Bunu dışarıdan baktığımızda daha iyi anlıyorum…
Bahçeler yamaç değilse fındık toplamak zevkli bir iş. Ama aramızda kalsın önemli bir sorunumuz daha var; sanırım düz bahçeniz de olsa, işiniz kolaylaşsa da fındık patozdan çıkana kadar gerginlik yaşıyorsunuz. Fındık önemli ve bu mevsimde kimsenin gözü kimseyi görmez derler...
Kadıncık Köyü Ulubey ilçemizin hemen yakınında. Havası suyu insanı güzel olan köyümüz gerçekten görmeye değerdir. Pozitif ayrımcılık yaptığımın farkındayım ama onu da görmezden geliniz artık…
Çocukken; köyümüzün karşısında yine Şeyhler Köyünün bizim tarafa bakan yamacın başındaki, dönemine göre güzel yapılmış iki katlı ev ve yanındaki muhtemelen işçi evi olarak kullanılan daha küçük yapıya bakıp, büyük olanın Allah’ın (CC) evi küçük olanın ise Peygamberimiz’in (SAV) evi olduğunu düşünürdüm. Orası bana o kadar uzak geliri ki, ulaşılamaz görürdüm. Bu ruh halini sanırım hala yaşamaya devam ediyorum.
Gökyüzünden nadiren geçen arkasında duman bırakan uçakları içindekilerin nereye gittiğini ve kimler olduğunu merak ederdim. Zaman geçti yaş aldık şimdi uçaktan bakıp aşağıda görünen yerleşim yerlerini merak ediyorum. Dünyada türlü hayatlar var.
Ve geçtiğimiz yıl kaybettiğimiz babaannemin gözyaşları… Henüz gençliğinde kaybettiği küçük amcamın arkasından yaktığı ağıtları hatırlarım. Evlat acısı yaşamış insanlar acı ile olgunlaşırmış…
Neşe Dolu Oyumgürgen…
Arının her çiçekten bal alması gibi, Rabbimiz bendenize de babamın imamlık vazifesinden dolayı Ordu’muzun çeşitli yörelerinden nasiplenmeyi lütfeyledi. Bunların içinde en uzun süre kaldığımız Oyumgürgen köyünün, kendi köyümüze yakın olmasına rağmen bazı kültürel farklılıklarının olduğunu söyleyebilirim. Keşkek yemeğini bu köyde öğrenip sevdim. Hele bayram geceleri sayısını hatırlayamadığım yahni ve keşkek pişirme şenliklerini unutamam. Bu ritüel gerçekten bir şenliğe dönüşüyordu. Bayram ziyafetine köyün hemen üst tarafında bulunan eski ismi Güvebe olan Şekeroluk’tan misafirler de geliyordu. Bir sonraki bayramda da Oyumgürgen’liler Güvebe’ye gidiyordu. Köyler arası genelde kavgalar olur ama burada güzel bir dayanışma vardı. Yine hanımların başrolde olduğu dere kenarında cami halılarını elbirliğiyle temizleme çalışmasını hatırlarım. Dostluk, Komşuluk kadirşinaslık nasıl olur, bu köyde bolca örnekler gördüm.
Oyumgürgen’de yaşadığımız dönemlerde Ordu’daki Bölge Yatılı Kur’an Kursunda devam ediyordum. Allah hayırlı uzun ömür versin, Ahmet Demirbaş hocamız kış döneminde izin istediğimde Ulubey tarafındaki dağları gösterip karlı havada izin almamamı isterdi. Karlı dağlar bazen moralimi bozardı ne yalan söyleyeyim.
Telefon sadece köy kahvesinde vardı ve kahve ile ev arasında hatırı sayılır bir mesafe söz konusuydu. Kursta kaldığım dönemlerde telefonu her aradığımızda kahveci ailesinin üşenmeden sabırla gidip babamı annemi telefona davet ettiklerini hep hatırlarım. Bu konuyu kayıtlara geçsin diye özellikle yazmak istedim. Zira artık çoğu kimse, başkası için kılını bile kıpırdatmıyor!
Çok hatıralarımızın olduğu Oyumgürgen köyümüzle özellikle İstanbul’da yaşayanlar üzerinden irtibatımız büyük bir memnuniyetle devam etmekte. Her birine selam olsun…
Altı ay kadar kaldığımız Perşembe İmeçli Köyü ve dolayısıyla aşina olduğumuz Yalıköy ve Medreseönü bölgesi hatıralarımızdadır. Köyü ayrıldıktan sonra ziyaret edemedim ama İstanbul’da bu köyden bazı kişilerle tanışma fırsatım oldu. Güzel kokulu çileklerini, yayla havasını unutamadığım Koç Boynuzu da denilen İmeçli Köyüne en kısa zamanda bir ziyaret yapacağım inşallah.
Ve Ulubey…
İlkokulu ikinci yarısından sonra ve üçüncü sınıfı okuduğum Ulubey benim için şehir hayatını da gördüğüm yer olması hasebiyle farklı bir önem taşıyor. Evimizin biraz şehrin dış tarafında olması ve okula sonradan gelmemizden dolayı uyum sorunu da yaşamışımdır ama Ulubey’in hayatımızda apayrı bir yeri var. Burada bulunduğumuz dönemde babam taksicilik yaptı ve onun sayesinde Ulubey’in birçok bölgesini bu vesileyle benim de görme fırsatım oldu.
Ulubey’de nüfusun kalabalık olduğu bu dönemlerde annemin amcası olan Rahmetli Kalaycı Şaban Ustanın yazıhanesinde bulunmayı ve evlatlarının kalay yaparken ellerine bakmayı severdim. Muhtemelen ısmarladığı oraletlerin de bu sevgide etkisi vardır. Şaban Amcamızla ve o jenerasyondaki dedelerimizle ilgili ayrı bir yazı hazırlarım inşallah.
Çorak düzündeki şenlikleri, salı günleri yaşanan telaşeyi, kaymakamlığa yaptığımız ziyarette Kaymakam Bey’den çocuk parkı istemişliğimi unutamıyorum.
Ve okulda sıra arkadaşım olan hanımefendinin saçını yolduğum için belediyede zabıta olan babasından dolayı yaşadığım korkuyu hep hatırlarım.
Bu korkumda annemin etkisi vardır. Benzer bir hatıram daha var; Kadıncık Köprü yanında kaldığımız dönemde kiremitle bir arkadaşımın başını yarmıştım. O gün köye kadastro meselesinde dolayı jandarma, hakim ve bazı devlet görevlileri gelmişti. Evimiz köy meydanında caminin altındaydı. Annem, çocuğun kafasını yardığın için seni almaya geldiler saklan dedi ve ben o günü divanın altında saklanarak geçirdim. Sanırım bu olaydan sonra kimseyle esaslı bir kavgam olmamıştır. Şimdiki annelerin birçoğu Aferin eline sağlık derler mi demezler mi sizlerin takdirine bırakıyorum.
Hatıralarla Dolu Sayaca Köyü
Sayaca’daki Gürcü nüfusun bulunduğu Kazancı Mahallesi, her zaman vakit geçirmekten dolayı çok bahtiyarlık yaşadığım benim için müstesna bir yer. Rahmetli dedemin evi özellikle bayramlarda dolar taşardı. Diğer zamanlarda da hiç boş kalmazdı. Lisanıyla ve kültürüyle farklılığı olan bu köydeki samimiyeti yaşayarak görmenizi isterdim. Şimdilerde nüfusun kış mevsiminde genelde şehirlerde olduğu bu köyde mevcut jenerasyon elden geldiğince bu ortamı yaşatmaya çalışıyor.
Rahmetli dedemin değirmeni, atölyesi, bazı zamanlar işlettiği bakkalı ve annemin amcası rahmetli Osman Amcamızın ve çocuklarının arıcılık malzemeleri ürettikleri atölyesi çocukların güzel vakit geçirmeleri için birebirdi. Yaramazlık yapsak da kredimiz her zaman vardı. Köyün büyüklerinin muhabbetini dinlemeyi, dayımlarla ve kuzenlerimle vakit geçirmeyi, köydeki kale bölgesini gezmeyi, ava gitmeyi, derelerde balık tutmayı severdim. Hala daha değirmen ve atölye hizmetine devam eden küçük dayımla ve tırcı büyük dayımla vakit geçirmeyi severim ama eskisi gibi vakit bulamıyorum.
Bir not; Kazancı Mahallemizin sakinleri el birliği yaparak köyün deresinin geçtiği bölgeye; altında su değirmeni, yanında piknik alanı bulunan ve minaresi de olan bir mescit inşa ettiler. Göze ve gönle hitap eden bu mescidi görmenizi dilerim.
Çocukluğumda yaşadıklarımı pek hatırlamadığımı düşünürdüm ama yazdıkça birçok şey satırlara dökülmek istedi. Hepsini toparlasam belki kitap olur ama köşe yazımızda bunlarla yetineyim. Bana ne senin köyünden, dedenden, babandan diyen olursa hakkını helal etsin. Ama bazı yaşanmışlıkların kayıtlara geçmesinin güzel olduğunu düşünüyorum. Ordu’ya, Ulubey’e, Kadıncık’a, Sayaca’ya, Kazancı Mahallesi’ne, Oyumgürgen’e, ve İmeçli’ye selam olsun. Üzerimizde hakkı olan tüm büyüklerimize, dostlarımıza rabbimiz güzellikler nasip eylesin, vesselam…