Nush İle Uslanmayanı Etmeli Tekdir,
Tekdir İle Uslanmayanın Hakkı Kötektir!
-Ziya Paşa-
Toplumun can ve mal güvenliğinden sorumlu olan, bu uğurda canını dişine takıp zor şartlarda vazifesini yapmaya gayret eden emniyet mensuplarımıza selam olsun. Bazen yanlış anlamadan kaynaklı, bazen üslup hatasından dolayı, bazen de başka sebeple polisimize gönül koyduğumuz oluyor ama; iyi niyetli, vatanını ve devletini seven hiçbir kimse bu konuda genelleme yapmaz yapamaz. Netice itibarıyla askerimiz ve polisimiz bizim canımızdır, evladımızdır, kardeşimizdir.
Zaman zaman yaşanan saldırılar, toplumsal olaylar veya kazalar sebebiyle bizim için kendi canlarını öne atan emniyet mensuplarımızı şehit veriyoruz ve içimiz yanıyor. Hiç şüphesiz bu olayların hepsine çok üzülüyoruz. İçinden kıs kıs gülen vatan hainlerini saymazsak tabii ki!
Ancak bazı şehadetler toplumsal infiale de sebep oluyor. Burada belki birikmiş öfke ortaya çıkıyordur ama özellikle olayın nasıl yaşandığı ile alakalı olduğunu söyleyebiliriz.
Polis şehidimiz Şeyda Yılmaz hadisesi de böyle bir hadise. Çoğu yüz kızartıcı ve toplumun huzurunu bozacak tarzda olan birçok suçtan dolayı kaydı bulunan 19 yaşındaki mikrop şahıs, temas ettiği herkesin başına bela olduktan sonra Şeyda Yılmaz kardeşimizi şehit ederek kariyerinin zirvesine çıkmış oldu!...
Su testisinin su yolunda kırılması gibi, bu mikrobun da bir gün böyle bir sonunun olacağını; ailesi, vaktiyle onu gözaltına alan karakol, yargılayan savcı ve hakim hepsi biliyordu. Bazıları öyle pislik oluyor ki, anası babası bile isyan ediyor ve tutuklanmasından dolayı memnun oluyorlar. Bu vakıada da bunu gördük. Zira annesi vaktiyle oğlunu ihbar ettiğini, madde satıcısı ve madde kullanıcısı olduğunu belirterek, neden bunca suça bulaşmış olmasına ve tehlike oluşturmasına rağmen serbest şekilde dolaştığını soruyor. Bu tiplerin genelde ıslah olması da mümkün olmuyor, hatta içeri girip çıktıkça rütbe kazanıyorlar. Kimse kusura bakmasın, bu gibilere cesaret veren adalet sistemimizdeki noksanlıklar, daha hayatının baharındaki Şehit Şeyda kardeşimiz gibi nice insanımızın canına mal oluyor.
Şeyda Şehidimizin haberi paylaşıldığında toplumun her kesiminden yayılan öfkeyi hissedebilmek için özel çabaya gerek yok. Herkes kendi can dostunu, kızını, kardeşini, bir ablasını kaybetmiş gibi üzüntü yaşadı. Hep beraber ağladık ama bunların da son bulması gerekiyor artık. Bir uslanmaz mikrop yüzünden canımız neden yansın?
Bahsi geçen mikrop emniyetteki işlemlerinin ardından hanım polislerin kıskacında adliyeye sevk edilirken siyah çöp torbasıyla ve hayvan toplama aracıyla götürüldü. Polisimiz hem kamuoyuna mesaj vermiş oldu hem de arkadaşlarının intikamını almak istediler ve içimizi de biraz olsun serinletmiş oldular. Bu görüntüyü belki de mahkemelere ve adalet sistemimize üstü kapalı bir mesaj olarak kabul etmek yerinde olabilir!
Kıymetli Okurlarım,
Büyüklerimiz “Zalime merhamet, mazluma zulümdür” derler. Bu tip insanları zalim kabul edersek, merhamet gösterip cezasız bırakmak zulümdür. Bahsi geçen bu şahıs içeride başına bir hal gelmezse ekmek elden su gölden hesabı semirip yatacak ve muhtemelen belli bir süre sonra serbest kalacak. Peki Şehit polisimizin hesabı sorulmuş olacak mı? Bu konuda artık toplumun her kesiminden yüksek seslerin çıktığını görüyoruz. Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’de de Rabbimiz CC. kısasın gerekli kılındığı açık ifade buyuruyor. Yüreklerimiz ancak bu şekilde soğuyabilir.
Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş Hocamız da geçtiğimiz günlerde yaptığı bir konuşmada bu konuya değinerek adeta isyanını ortaya koymuş. Erbaş Hoca, Kanunların caydırıcı olmadığını vurgulayarak; Katilin tespit edilmesinin bir anlam taşımadığını, mevcut cezaların acıları dindirmediğini, cezanın bin sene de olsa caydırıcı olmadığını ifade ediyor. “Ölümse ölüm, idamsa idam” diyerek aslında kamuoyuna ve yetkilere bir çağrıda bulunuyor.
Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın da bu konuda meclise çağrılar yaptığını biliyoruz. Aslında bir kamuoyu oluşması bu konuda adımlar atılmasına da vesile olacaktır. Caydırıcı cezaların olması toplum huzuruna büyük bir katkı sağlayacaktır, vesselam…