Uzun bir yolculuk annelik. Tek bedende iken bile endişe doluyken, kollarına aldığında senden ayrı bir varlığın sorumluluğu ve içine sığmayan o tarifsiz sevgiyi kalbinde taşımak bile öyle zor... Benim içinse hiçbir zaman olağan seyrinde gitmeyen sınavlarla dolu bir yol oldu çoğu zaman. Ama annelik zaten biraz sınavdır. Demir Ali’yi kucağıma alana kadar türlü hayaller kurdum. Öncelikle doğar doğmaz aylardır beklediğim o küçük bedeni göğsüme bastıracaktım. Sonra birlikte tekrar büyüyecektik. Birlikte tekrar öğrenecektik koşmayı; bisiklete binmeyi. Annelik biraz da hayal kurmaktır. Demir Ali meğerse hayalin ta kendisiymiş. Bir hayal kurulacaksa o zaten büsbütün Demir Ali’ymiş. Beni o bisiklet süren çocuklara küstüren de, şimdi tekrar baktıkça heyecanlandıran da oymuş…
Demir Ali doğar doğmaz ilk cümlem derin bir nefesle o güzel pespembe suratına baktıktan sonra ‘’çok güzelmiş’’ demek oldu. Kucağım 40 haftadır onun için hazır bekliyordu. Hareketsiz; nefessizdi. Hemşireler onu kucağıma vermeden yoğun bakıma taşırken anladım. Annelik biraz da evladından çok daha ağır, büyük bir endişeyi koynunda taşımak ve büyütmekti. Hayatının ilk dakikalarına bedenimden ayrılır ayrılmaz mücadele ile başlayan bu minik adamın yaşam savaşı sonradan benim annelik mücadelem olacaktı.
Yoğun bakımdaki makinelerin sesi arasında, onun sıcacık ellerini küvezin ardından tuttuğumda o eli hiç bırakamayacağımı biliyordum. Kısacık mutlu bir hikaye yürüdü gitti 2 ay. Sonrasında teşhis konulunca alt üst olup; şehir şehir gezdik. Hatta çok uzun süre evimizden uzakta kaldık. SMA denilen çok ağır genetik ve ölümcül bir kas hastalığı ile doğmuş meğer. Zaten o sebeple yoğun bakımda açmış hayata gözlerini. Kas demek hayat demekmiş. Evladınızla güzel zaman geçirmelisiniz der doktorlar bu hastalıkta. Yani vaktiniz az. Gözbebeğiniz eriyerek kaybolacak ellerinizden; o öldüğünde kabus bitecek demek bu. Anneliğin çok acı bir tarafını da öğrendim. Demek annelik kaybetme korkusuymuş.
Hayal kurmak şöyle dursun, hayalini kurduğumuz şeylerden korkar olduk sonrasında. Bir gün ‘’anne karnım acıktı! ‘’diye en sevimli haliyle bağırır diye düşünürken; sütü boğazına dolar, ciğerine kaçar enfeksiyon olur, nefesi kesilir diye; burnundan beslenmesi için bir kablo minicik midesine uzanır diye; yoğun bakımda benden çok uzaklarda nefes alamaz entübe olur, boğazı açılır diye kabus gördük. Bir evlat büyütmek böylesine bir kabusa dönüşürken; bir tatlı gülüşü nasıl hayata tekrar bağlar insanı...Annelik işte tam da böyle bir şeydir.Bir yanın endişe içinde kabuslarla doludur; bir yanın çiçek bahçesidir. Annelik biraz deliliktir.
Bir de bana sorarsanız anne olmak, doğurmaktan ibaret değildir. Bir canlıya merhamet gösterebilen herkes içinde bir yerde annedir. Bense Demir Ali’den sonra önce SMA’lı tüm bebeklerin ;sonra dünyadaki tüm çocukların annesiyim...Gücüm yetse ölümü yasaklasam tüm yavrulara. Afrika’da açlıktan, Filistin’de savaşta ölsem tüm çocukların yerine.Sma illetine yakalanıp nefes alamayan bebeklerin yerine kesilse nefesim. Çünkü annelik biraz kendini feda etmektedir.
Tüm bunları düşününce böylesine çılgınca bir sevgiyi yüreğim kaldırmaz derdim. Bir kez daha mücadele etmenin mümkün olmadığını bir kez daha savaşmanın imkansızlığını düşünürdüm. Meğer annelik her anne oluşunda yeniden doğmakmış ve her evlat okuluymuş annesinin...
Canım Annem, seni şimdi anladım. Sen olmadan hayatımdaki hiçbir şey de olmazmış meğer. Günışığım oğlum. Demir Ali’m özellikle bu büyük mücadelenin ardından gelen ilk anneler günümüzde bana hayatı ve anneliği öğrettiğin için en çok sana teşekkür ederim...
Bir canlıya merhamet gösteren herkesin anneler gününü kutlarım... Bugün siz de günışığınıza teşekkür edin. Çünkü anne olmak bir dünyayı içinde taşırıken, gerekince tüm dünyayı karşınıza alma gücünü içinizde bulmaktır. O ışık hep içimizde, bir yerlerde...Çünkü evlatlar tek bedendeyken ışığını bırakıyor içimize...