Sevgili okurlar. 14’den 15’e geçtik. Hayırlı olsun. Herkes kendince bir şeyler yaptı 15 daha iyi olsun diye. Dînini-diyânetini, geleneğini-göreneğini bir yana bırakıp, çağın getirdiği, kendini, aklını, fikrini, zekâsını çok beğenme rüzgârına, daha doğrusu çağdaşlık dîni mensuplarının ortaya üfürdüğü bâtıl inançlara kapılanlar, gûyâ sevinç ve neşe hâkim olsun diye vur patlasın çal oynasınla girdiler yeni yıla…
Ekranlara yansıdığı kadarıyla, bütün dünyâ sallandı. Denizler çalkalandı. Hayat felsefelerinde ar-nâmus, helâl-haram, günâh-sevap, ölçü-tartı kavramları zayıf olanlar orda-burda, parkta-turda, rıhtımda-vapurda, motelde-barda halkalandılar. Uyanabilenler bir de göz açtılarki değişen hiçbir şey yok. Her şey kaldığı yerden devam ediyor.
PİŞMAN OLUR DA BİR GÜN!
Aslında değişen çok şey var. Her şeyden önce yaş değişti. Sâdece yaş mı? Elbette kurular da! Takvimler değişti, tüm dünyâ değişti, binâlar değişti, zamanlar değişti. Hiçbir şey bir sâniye önceki gibi değil. Çünkü, bu anlamda hiçbir şey yerinde durmuyor. En kötüsü, yerinde durduğunu sanmak. Gerçek değişimin farkında olup da duruşunu, sonsuz geleceğe göre formatlamamak. Daha da kötüsü, gideceğini hiç akıl etmeden yaşamak. Problemin büyüğü ve telâfisi de olmayan en korkuncu burada.
İşte az önce Orta Câmi’de genci-ihtiyârı, erkeği-kadınıyla 5-6 cenâzeyi birden yolcu ettik. İşte asıl değişim bu. Yapılması gereken de, yeni yıllardaki değişimi sonsuz değişime göre formatlamaya çalışmak. Meselenin aslı bu. Gerisi nedir derseniz, buna bir ad bile koymak zor. Ne deseniz az. Çünkü, denilenler tadılmayınca, görülmeyince nasıl anlaşılabilecek ki?
Bir yiğit(!) için, hapishâneye girene kadar her şey kolay. Adam öldürmek bile bayağı sükseli bir iş ve de kahramanlık! Ama, oraya girdikten, eller-kollar, kapılar-yollar bağlandıktan sonra pişmanlıklar başlıyor ama, iş işten geçmiş oluyor. Bu yine, bir şekilde bitebilecek bir şey. Yâ âhiret? Aman Allâhım! Sen bize akıl fikir ver ey Yüce Rabbim!
HİDÂYET NEREDE?
Gel gör ki, ne söylenirse söylensin, hidâyet Allâh’tan. Son yapraklar dedik ya, kasdımız takvimdi. Evimizin duvarında, her gün okumaya çalıştığımız takvimdeki son yaprakları, sanki ömrün son yapraklarıymışçasına okuduk ve sizlerle de paylaşmak istedik. Nitekim, bugün namazlarını kıldıklarımız için gerçekten de son yapraklarmış onlar. Onlar geçip gitti. Allâh (CC) rahmet eylesin. İnşâllâh bizlere faydalı olur ümîdiyle buraya alıyoruz:
Son üç yapraktan önceki iki yaprakta, Avustralyalı bir Üniversite talebesinin, kendi ağzından, arayış ve en son İslâm’a giriş hikâyesi var ki, internetlerde de dolaşıyor, oralardan bakılabilir. Biz buradan doğru diyoruz ki; ne mutlu ona, bizim, her gün ezanların okunduğu güzel ülkemizde gerçekleri çocuklarımıza duyuramadığımız oluyor. Bunun örnekleri hepimizin çevresinde bol miktarda var. İntiharlar, alkol komaları, tinerler, akla-hayâle gelmedik abuk-sabukluklar, hep, söz konusu ettiğimiz nasipsizliklerin ifâdesi. Rabbimiz onlara da, bizlere de, ülkemize ve de insanlığa acısın inşâllâh. Merhametini esirgemesin.
Hayâtın gülümseyen tarafları yok mu? Elbette var. Ümitsizlik aslâ câiz değil. Nitekim, bu husûsu en veciz şekliyle formüle eden Bedîuz’zaman hazretleri ne güzel buyuruyorlar:
“Ümitvâr olunuz. Şu istikbâl inkılâbâtı içerisinde en gür sadâ İslâm’ın olacaktır!”
İnşâllâh diyor, sözünü ettiğimiz takvim yapraklarında da, bizleri uyaran ve de gönlümüze inşirah veren kısımlar var. Onlardan birkaçıyla bugünkü notları bağlayalım inşâllâh.
ÂYETLER, HADİSLER, VECÎZELER…
“(Hz. İbrâhim);(İnsanların dirilicekleri gün beni mahcup etme!” (Şuarâ 67)
“Mü’minler Allâh’a dayanıp güvensinler.” (Âl-i İmran 122)
“Allâh’ın rızâsını gözetirsen, hanımının ağzına verdiğin lokmadan bile sevap kazanırsın.” Hadîs-i Şerîf
''Kim gereksiz yere bol bol harcayıp tüketmek için borç alırsa Allah borç aldığı
malın bereketini göstermez.'' (Hadis-i şerif)
HAYÂTIN GÜLÜMSEYEN YÜZÜ
Hz. Ali (r.a.) Efendimiz ne güzel buyuruyor: “Hayâtın günleri ikidir. Biri senin lehineyse diğeri aleyhinedir. Lehine olan günlerde şımarma; aleyhine olan günlerde de umutsuzluğa kapılma. Her iki durumda da sakın Allah’ı unutma.” Bu noktada, “El hamdü lillâhi alâ külli hâl, sive’l-küfri ve’ddalâl = Küfür ve dalâlet hâriç, her hâl-u kârda Allah’a hamdolsun” sözünü de hatırlamak gerekir.
Yahya bin Muaz’a “Dünyâ nedir?” diye sorulmuş. O da; “Seni Mevlâ’dan alıkoyan şeydir!” diye cevap vermiş.
ALLÂH’A GÜVENMEK
Sözü, yine takvimde yer alan Abdülkadir Geylani'nin bir duâsıyla bitirelim: "Allah’ım bizi gaflet uykusundan uyandır. Bizim kimimizi kimimizden faydalandır. Bizi yalnız kendinle meşgul ettir. Ta ki nefislerimiz islah olsun. Nefislerimize sana gelen yolu göster. Ömrümüzün kalan kısmını senin yolunda meşguliyetle geçirelim..." Amin, âmin, âmiin ves'selâm...