Ayten YÜKSEL
Köşe Yazarı
Ayten YÜKSEL
 

BİR TUTAM EMPATİ, BİR AVUÇ TAHAMMÜL, GÖZ KARARINCA HOŞGÖRÜ

                          Her sabah, öğle, akşam koşturuyoruz… Eline çantasını alıp işe vaktinde gitmeye çalışan anneler, babalar… Okula, derse yetişmek için sırtında bir dolu çantayla zar zor yürümeye çalışan çocuklar… Değişik yüzler, her biri birbirinden farklı yüzler… Bir telaş, bir stres yüklü omuzlarda, yorgunluk, tahammülsüzlük akıyor çehrelerden, çatık kaşlarını kaldırıp bir selam vermekten mahrum insanlar.  Sokakta durup, uzun uzun etrafımı izledim, şimdi zaman dursa, bütün insanlar donup kalsa diye geçirdim içimden. Bu koşturma düşündürdü beni:                          Yeryüzündeki bütün insanlar birbirinden farklıdır. İkizler bile birbirinin aynı olamaz. Çok benzeyebilir ama aynı olamaz. Bir göz, bir kulak; bir el, bir ayak diğer eşinin aynısı olamaz. Her insanın ses tonu, gülüşü, davranışları; kültürü, karakteri, inanışı, doğası birbirinden farklıdır. Herkesin aynı olduğu bir dünya düşünmek çok zor. Robot değiliz ki, insanız, elbette bambaşka özelliklere sahip olarak yaratılmışız. Her şey bu kadar farklı iken, birbirimizi yıpratıp üzmek, herkesi aynılaştırmak için yakıp yıkmak çok yanlış. Bütün insanlar aynı fikirde olsaydı, yanlışlarımızı düzeltme imkanı bulamazdık. Birilerinin bizi uyarması, hatalarımızı düzeltmesi, kendimize çeki düzen vermemizi sağlaması gerek.  Aynı zamanda birilerinin, iyi ve güzel yanlarımızı onurlandırması gerek. Başka türlü hayat çok sıradan ve anlamsız olur. Ancak toplumumuzda  bir çok insanda “nasıl bir çelme taksam da şu şahsı sekteye uğratsam” fikri oldukça yaygın.                          Beyin silahlarını doğrultup, birbirlerini kurşun gibi sözlerle yaralayan insanlar! Artık sevgi ve saygı çerçevesinde, yine sözlerden oluşan güller dağıtmanın zamanı gelmedi mi? Arkadaşlıklar, dostluklar yıpranıyor. Aynı çatı altında aile bireyleri küskün. İçlerinde kinle beslenen bir canavar büyütüyorlar. Herkes aşağılayıcı atıflar peşinde koşuyor. Vatandaşlar, ilim adamları, sanatçılar, siyasetçiler…  Ünlü yazarlar kalemlerine domdom kurşunu doldurup insanları kalbinden vuruyor. Televizyon  kanalları aşikâr… Demokrasinin temelini oluşturan düşünce özgürlüğü sayesinde her fert:  Kimsenin müdahalesi olmadan istediğini düşünme ve ifade etme,  bunu da sözlü ya da  yazılı olarak iletme hakkına sahiptir. Ama bu sahiplik başkalarının şahsına hakaret etme anlamına gelmez. Bir tarafı düzeltmeye çalışırken, diğer tarafı dağıtmak  yerine, hoşgörüyü elden bırakmadan nezaket tohumları ekerek, zerafet çiçekleri elde etmeliyiz. Yarın çocuklarımız bizden ne gördüyse, onu yapacak unutmayalım.                          Eğer doğru yoldaysan, bu yoldan eminsen iç huzurunu yakalamışsın demektir. Ama senin doğruların bir başkasının yanlışı olabilir. Bu doğrularına çevrendeki insanları ikna etmek için uğraşıp duruyorsun. İşte burada tekrar kendini sorgulamalısın. Zorlama yaparak kimseyi değiştiremezsin.  Doğru zaten tektir. O doğruyu herkes bulacaktır. Ama şimdi, ama yarın… Her insanın bir cahiliye devri vardır. Bu devri kapatıp kendi iradesiyle, okuyup araştırıp, doğruyu bulmaya çalışacaktır. Eğer sen zorlama yaparsan, bunun faydası olmaz, tam tersi ilişkilerini zarara uğratırsın. Şimdi: “Ne yani hiçbir şey yapmadan duracak mıyım?” Diye sorabilirsin. Tabi ki durma, tabi ki eleştir, sorgula, araştır, yaz, çiz… Ama bunları yaparken beyaz mendilini çıkarıp, olumlu ve yapıcı yaklaşmalısın. Etrafındakilere tevazu göstermeli, onlarla empati kurmalısın. Eleştiri bombardımanı yerine, değişik alternatifler, çeşitli teklifler sunarak yol göstermeye çalışmalısın. Topluma faydalı bir birey olmak için önce iyi niyetli ve ahlaklı olmalısın. Buna *Hayata Gülümse* kitabından bir örnek vereyim: “Yüreğimde yeşil bir dal saklarsam, şarkı söyleyen bir kuş gelecektir.” Yine *Hayata Gülümse* kitabından: Birinin mezar taşında çok güzel bir söz var. Der ki: “Gençken, düşlerim sonsuzken, dünyayı değiştirmek isterdim. Yaşlanıp akıllanınca dünyayı değiştiremeyeceğimi anladım. Ben de düşlerimi kısıtlayarak, memleketimi değiştirmeye karar verdim. Ama baktım ki, o da değişeceğe benzemiyor. İyice yaşlandığımda artık son gayretle ailemi, kendime yakın olanları değiştirmeyi denedim. Maalesef onu da kabul ettiremedim. Şimdi ölüm döşeğinde yatarken fark etim ki, önce kendimi değiştirseydim, onlara örnek olarak ailemi de değiştirebilirdim. Bundan alacağım cesaret ve ilhamla memleketimi de daha ileriye götürebilir, kimbilir belki dünyayı bile değiştirebilirdim.”                          Zaman dursa, bütün insanlar donup kalsa diye içimden geçirdim ya hani, ne zamanın durduğu, ne de insanların donduğu var… Hayat akıp gidiyor.  Bir takım dünyevi hevesler uğruna etrafındaki güzellikleri kaçırma! Kaşlarını çatma! Üstün Dökmen’in meşhur satırlarındaki gibi:                          Yola çıkınca her sabah bulutlara selam ver!                          Taşlara, kuşlara, atlara, otlara, insanlara selam ver!                           Sonra çıkarıp cebinden aynayı, bir selam da kendine ver,                           Hatırın kalmasın el gün yanında, bu dünyada sen de varsın. 
Ekleme Tarihi: 07 Kasım 2015 - Cumartesi

BİR TUTAM EMPATİ, BİR AVUÇ TAHAMMÜL, GÖZ KARARINCA HOŞGÖRÜ

                          Her sabah, öğle, akşam koşturuyoruz… Eline çantasını alıp işe vaktinde gitmeye çalışan anneler, babalar… Okula, derse yetişmek için sırtında bir dolu çantayla zar zor yürümeye çalışan çocuklar… Değişik yüzler, her biri birbirinden farklı yüzler… Bir telaş, bir stres yüklü omuzlarda, yorgunluk, tahammülsüzlük akıyor çehrelerden, çatık kaşlarını kaldırıp bir selam vermekten mahrum insanlar.  Sokakta durup, uzun uzun etrafımı izledim, şimdi zaman dursa, bütün insanlar donup kalsa diye geçirdim içimden. Bu koşturma düşündürdü beni:

                         Yeryüzündeki bütün insanlar birbirinden farklıdır. İkizler bile birbirinin aynı olamaz. Çok benzeyebilir ama aynı olamaz. Bir göz, bir kulak; bir el, bir ayak diğer eşinin aynısı olamaz. Her insanın ses tonu, gülüşü, davranışları; kültürü, karakteri, inanışı, doğası birbirinden farklıdır. Herkesin aynı olduğu bir dünya düşünmek çok zor. Robot değiliz ki, insanız, elbette bambaşka özelliklere sahip olarak yaratılmışız. Her şey bu kadar farklı iken, birbirimizi yıpratıp üzmek, herkesi aynılaştırmak için yakıp yıkmak çok yanlış. Bütün insanlar aynı fikirde olsaydı, yanlışlarımızı düzeltme imkanı bulamazdık. Birilerinin bizi uyarması, hatalarımızı düzeltmesi, kendimize çeki düzen vermemizi sağlaması gerek.  Aynı zamanda birilerinin, iyi ve güzel yanlarımızı onurlandırması gerek. Başka türlü hayat çok sıradan ve anlamsız olur. Ancak toplumumuzda  bir çok insanda “nasıl bir çelme taksam da şu şahsı sekteye uğratsam” fikri oldukça yaygın.

                         Beyin silahlarını doğrultup, birbirlerini kurşun gibi sözlerle yaralayan insanlar! Artık sevgi ve saygı çerçevesinde, yine sözlerden oluşan güller dağıtmanın zamanı gelmedi mi? Arkadaşlıklar, dostluklar yıpranıyor. Aynı çatı altında aile bireyleri küskün. İçlerinde kinle beslenen bir canavar büyütüyorlar. Herkes aşağılayıcı atıflar peşinde koşuyor. Vatandaşlar, ilim adamları, sanatçılar, siyasetçiler…  Ünlü yazarlar kalemlerine domdom kurşunu doldurup insanları kalbinden vuruyor. Televizyon  kanalları aşikâr… Demokrasinin temelini oluşturan düşünce özgürlüğü sayesinde her fert:  Kimsenin müdahalesi olmadan istediğini düşünme ve ifade etme,  bunu da sözlü ya da  yazılı olarak iletme hakkına sahiptir. Ama bu sahiplik başkalarının şahsına hakaret etme anlamına gelmez. Bir tarafı düzeltmeye çalışırken, diğer tarafı dağıtmak  yerine, hoşgörüyü elden bırakmadan nezaket tohumları ekerek, zerafet çiçekleri elde etmeliyiz. Yarın çocuklarımız bizden ne gördüyse, onu yapacak unutmayalım.

                         Eğer doğru yoldaysan, bu yoldan eminsen iç huzurunu yakalamışsın demektir. Ama senin doğruların bir başkasının yanlışı olabilir. Bu doğrularına çevrendeki insanları ikna etmek için uğraşıp duruyorsun. İşte burada tekrar kendini sorgulamalısın. Zorlama yaparak kimseyi değiştiremezsin.  Doğru zaten tektir. O doğruyu herkes bulacaktır. Ama şimdi, ama yarın… Her insanın bir cahiliye devri vardır. Bu devri kapatıp kendi iradesiyle, okuyup araştırıp, doğruyu bulmaya çalışacaktır. Eğer sen zorlama yaparsan, bunun faydası olmaz, tam tersi ilişkilerini zarara uğratırsın. Şimdi: “Ne yani hiçbir şey yapmadan duracak mıyım?” Diye sorabilirsin. Tabi ki durma, tabi ki eleştir, sorgula, araştır, yaz, çiz… Ama bunları yaparken beyaz mendilini çıkarıp, olumlu ve yapıcı yaklaşmalısın. Etrafındakilere tevazu göstermeli, onlarla empati kurmalısın. Eleştiri bombardımanı yerine, değişik alternatifler, çeşitli teklifler sunarak yol göstermeye çalışmalısın. Topluma faydalı bir birey olmak için önce iyi niyetli ve ahlaklı olmalısın. Buna *Hayata Gülümse* kitabından bir örnek vereyim: “Yüreğimde yeşil bir dal saklarsam, şarkı söyleyen bir kuş gelecektir.” Yine *Hayata Gülümse* kitabından: Birinin mezar taşında çok güzel bir söz var. Der ki: “Gençken, düşlerim sonsuzken, dünyayı değiştirmek isterdim. Yaşlanıp akıllanınca dünyayı değiştiremeyeceğimi anladım. Ben de düşlerimi kısıtlayarak, memleketimi değiştirmeye karar verdim. Ama baktım ki, o da değişeceğe benzemiyor. İyice yaşlandığımda artık son gayretle ailemi, kendime yakın olanları değiştirmeyi denedim. Maalesef onu da kabul ettiremedim. Şimdi ölüm döşeğinde yatarken fark etim ki, önce kendimi değiştirseydim, onlara örnek olarak ailemi de değiştirebilirdim. Bundan alacağım cesaret ve ilhamla memleketimi de daha ileriye götürebilir, kimbilir belki dünyayı bile değiştirebilirdim.”

                         Zaman dursa, bütün insanlar donup kalsa diye içimden geçirdim ya hani, ne zamanın durduğu, ne de insanların donduğu var… Hayat akıp gidiyor.  Bir takım dünyevi hevesler uğruna etrafındaki güzellikleri kaçırma! Kaşlarını çatma! Üstün Dökmen’in meşhur satırlarındaki gibi:

                         Yola çıkınca her sabah bulutlara selam ver!

                         Taşlara, kuşlara, atlara, otlara, insanlara selam ver!

                          Sonra çıkarıp cebinden aynayı, bir selam da kendine ver,

                          Hatırın kalmasın el gün yanında, bu dünyada sen de varsın. 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve orducu.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.