Erdoğan DEMİR
Köşe Yazarı
Erdoğan DEMİR
 

AH ŞU POLİTİKA

Bu gün siz dostlarımla biraz farklı konuda hasbihal edeceğim. Güzel sanatlardan matematiğe, esnaflıktan idareciliğe kadar her yetenekli insan toplumun ihtiyaçlarına göre yaratılmışlardır değil mi? Yaratıcı yaratmış olduğu toplumun nasıl ve hangi karakterde bir idareci veya yöneticiye ihtiyacı olduğunu bilmiyor mu? Tabii ki biliyor, ona göre insanları bizlerin karşısına çıkarıyor. Ne biri ne diğeri bunların hiç birisi fantezi değildir. Bunlardan mimari yeteneği olan da toplum için gerekli, idari yeteneği olan da toplum için gereklidir. Önemli olan kişinin beceri ve yeteneğidir, ne yaşı, ne de hizmetidir. Bir sistemin başarısı, bu farklı yetenekli kişileri tespit edip, eğitip ilgili yerlere getirmektedir. Yoksa, yok genç idi, yok tecrübesi az ama olsun biz onu tecrübe sahibi yaparız gibi hayal kurmak idare açısından külfettir. Bu söylediklerim milletlerin ve toplumların bir birine üstün olmasını sağlayan en önemli faktörlerdir, çok iyi hesap etmek gerekir. Toplumları düzene sokan sistemlerin kuruluş ve devamını sağlayan politikalarla, idareciler sonuç alır ya da çıkmaza girerler. Bu sebeple politika iyi anlaşılması gerekir. Mao Ze Tung politikayı; Politika, kan dökmeden yapılan savaş, savaşsa kanlı bir politikadır. Demektedir. Kanlı ya da kansız politika, her zaman iktidar mücadelelerini yönetmez. Halkına belli bir hayat tarzını yaşatmak için de politika gereklidir. Bunu, dış politika ve iç politika diye de ikiye ayırabiliriz. Sosyolog Camte’un bir söyleminde şöyle demektedir. Cemil Meriç’in Sosyoloji Notları adlı eserinden: Dirileri idare eden ölülerdir. Ne kadar doğru söylemiş değil mi? Şöyle bir geçmiş tarihi bir tahayyül edin; şu kadar zaman önce göçmüş gitmiş nice insanların fikirleri için geride kalan insanlar, gruplar, milletler öyle kan akıtıyor ki, Camte’u haklı görmemek, sen haklısın dememek elde değil, doğru mu dostlar? Politikacılar, sağlığında hiç istemedikleri kişileri ölünce resmini odalarının baş köşesine asarlar, onların fikirleriyle devam etmeye çalışırlar. Demek ki, politikalara mezarlıklar da etki edebiliyor. Çoğu zaman ölülerin önerdiği ya da kurduğu sistemler, ölenlerden yıllarca sonra idarenin bir numaralı kaynağı, sığınağı, koruyucusu hatta dayanağı oluyorlar. Yakın tarihimizi bir gözden geçirin. Yakın doğu ve uzak doğu ülkelerini iyi gözlemleyin. Hatta diğer dünya ülkelerini de çok iyi analiz ederseniz, aynı sonuca varırsınız. Bu tip sistemlerde ideoloji ön plana çıkar, resmiyet kazanır, onun zamanındaki şartlar değişmiş olsa da, sistem için o ideolojinin üstünlüğü daha da kuvvetli hale gelir. Bu durumda hukuk bile ikinci plana düşebilir. Sistem için önemli olan, hukukun üstünlüğü değil, maalesef resmi ideolojinin üstünlüğü ön plana çıkmasıdır. Bir hurafe haline gelmiş olsa bile, idare edenlerin iktidarlarını sürdürdükleri, iş başında tutmaya devam edildiği sürece devam eder.İktidarlar hele sermayeyi de yanlarına aldıkları veya tekellerine aldıkları zaman başkalarının işi zor demektir. Aristo ne kadar güzel söylemiş: Tarih gösteriyor ki; iktisadi iktidar kimde ise, politik iktidar da onundur. Şu yaşadığımız dünyada, ekonomik güç kimde ise dünyaya hükmeden güç de o değil mi? Siz ne kadar uğraşırsanız uğraşın, ne kadar bağırırsanız bağırın, ekonomik güç, yani para gücü kimi destekliyorsa iktidar da o dur. Siz hiç fakirin, güçsüzün en basitinden bizim memlekette vekil olduğunu gördünüz mü? Hepsi sermayeye dayanır. Bu bizde öyle, Avrupa ülkelerinde de böyle, Amerika’da da bu böyle. Hani ne demiş bizim büyüklerimiz: Para insana konuşmayı, elbise ise insana yürümeyi öğretir. Ben çok iyi bildiğim kişiler var, parası olmadığı zaman devlet kurumlarına dahi refakatçisiz giremiyorlardı, cebi az parayı görünce, kendisine refakat eden kişiyi bile tanımaz oldular. İlçemizde bir meczup vardı. Öldü, Allah rahmet eylesin. Vakıftan veya yardım eli açık olan insanlardan yeni elbise alınca ilçede yürüyüşü bile hemen değişiyordu. Allah af etsin, bazen şakalaşıyorduk onunla, “yürüyüşünü değiştirdin” diye. İlginç bir detay arz edeyim son olarak: Rousseau, İngiliz anayasasından söz ederken; İngilizler, kendilerini hür sanıyorlar ama, gerçekte, yedi yılda tek bir gün, yani temsilcilerini seçtikleri gün hürdürler.Nasıl isek öyle idare ediliriz. Ah şu yanlış politikalar.
Ekleme Tarihi: 19 Mayıs 2015 - Salı

AH ŞU POLİTİKA

Bu gün siz dostlarımla biraz farklı konuda hasbihal edeceğim.

Güzel sanatlardan matematiğe, esnaflıktan idareciliğe kadar her yetenekli insan toplumun ihtiyaçlarına göre yaratılmışlardır değil mi? Yaratıcı yaratmış olduğu toplumun nasıl ve hangi karakterde bir idareci veya yöneticiye ihtiyacı olduğunu bilmiyor mu? Tabii ki biliyor, ona göre insanları bizlerin karşısına çıkarıyor.

Ne biri ne diğeri bunların hiç birisi fantezi değildir. Bunlardan mimari yeteneği olan da toplum için gerekli, idari yeteneği olan da toplum için gereklidir. Önemli olan kişinin beceri ve yeteneğidir, ne yaşı, ne de hizmetidir.

Bir sistemin başarısı, bu farklı yetenekli kişileri tespit edip, eğitip ilgili yerlere getirmektedir. Yoksa, yok genç idi, yok tecrübesi az ama olsun biz onu tecrübe sahibi yaparız gibi hayal kurmak idare açısından külfettir.

Bu söylediklerim milletlerin ve toplumların bir birine üstün olmasını sağlayan en önemli faktörlerdir, çok iyi hesap etmek gerekir.

Toplumları düzene sokan sistemlerin kuruluş ve devamını sağlayan politikalarla, idareciler sonuç alır ya da çıkmaza girerler. Bu sebeple politika iyi anlaşılması gerekir.

Mao Ze Tung politikayı; Politika, kan dökmeden yapılan savaş, savaşsa kanlı bir politikadır. Demektedir.

Kanlı ya da kansız politika, her zaman iktidar mücadelelerini yönetmez. Halkına belli bir hayat tarzını yaşatmak için de politika gereklidir. Bunu, dış politika ve iç politika diye de ikiye ayırabiliriz.

Sosyolog Camte’un bir söyleminde şöyle demektedir. Cemil Meriç’in Sosyoloji Notları adlı eserinden: Dirileri idare eden ölülerdir. Ne kadar doğru söylemiş değil mi?

Şöyle bir geçmiş tarihi bir tahayyül edin; şu kadar zaman önce göçmüş gitmiş nice insanların fikirleri için geride kalan insanlar, gruplar, milletler öyle kan akıtıyor ki, Camte’u haklı görmemek, sen haklısın dememek elde değil, doğru mu dostlar?

Politikacılar, sağlığında hiç istemedikleri kişileri ölünce resmini odalarının baş köşesine asarlar, onların fikirleriyle devam etmeye çalışırlar.

Demek ki, politikalara mezarlıklar da etki edebiliyor.

Çoğu zaman ölülerin önerdiği ya da kurduğu sistemler, ölenlerden yıllarca sonra idarenin bir numaralı kaynağı, sığınağı, koruyucusu hatta dayanağı oluyorlar. Yakın tarihimizi bir gözden geçirin. Yakın doğu ve uzak doğu ülkelerini iyi gözlemleyin. Hatta diğer dünya ülkelerini de çok iyi analiz ederseniz, aynı sonuca varırsınız.

Bu tip sistemlerde ideoloji ön plana çıkar, resmiyet kazanır, onun zamanındaki şartlar değişmiş olsa da, sistem için o ideolojinin üstünlüğü daha da kuvvetli hale gelir. Bu durumda hukuk bile ikinci plana düşebilir. Sistem için önemli olan, hukukun üstünlüğü değil, maalesef resmi ideolojinin üstünlüğü ön plana çıkmasıdır.

Bir hurafe haline gelmiş olsa bile, idare edenlerin iktidarlarını sürdürdükleri, iş başında tutmaya devam edildiği sürece devam eder.
İktidarlar hele sermayeyi de yanlarına aldıkları veya tekellerine aldıkları zaman başkalarının işi zor demektir.

Aristo ne kadar güzel söylemiş: Tarih gösteriyor ki; iktisadi iktidar kimde ise, politik iktidar da onundur.

Şu yaşadığımız dünyada, ekonomik güç kimde ise dünyaya hükmeden güç de o değil mi? Siz ne kadar uğraşırsanız uğraşın, ne kadar bağırırsanız bağırın, ekonomik güç, yani para gücü kimi destekliyorsa iktidar da o dur.

Siz hiç fakirin, güçsüzün en basitinden bizim memlekette vekil olduğunu gördünüz mü? Hepsi sermayeye dayanır. Bu bizde öyle, Avrupa ülkelerinde de böyle, Amerika’da da bu böyle.

Hani ne demiş bizim büyüklerimiz: Para insana konuşmayı, elbise ise insana yürümeyi öğretir. Ben çok iyi bildiğim kişiler var, parası olmadığı zaman devlet kurumlarına dahi refakatçisiz giremiyorlardı, cebi az parayı görünce, kendisine refakat eden kişiyi bile tanımaz oldular.

İlçemizde bir meczup vardı. Öldü, Allah rahmet eylesin. Vakıftan veya yardım eli açık olan insanlardan yeni elbise alınca ilçede yürüyüşü bile hemen değişiyordu. Allah af etsin, bazen şakalaşıyorduk onunla, “yürüyüşünü değiştirdin” diye.

İlginç bir detay arz edeyim son olarak: Rousseau, İngiliz anayasasından söz ederken; İngilizler, kendilerini hür sanıyorlar ama, gerçekte, yedi yılda tek bir gün, yani temsilcilerini seçtikleri gün hürdürler.
Nasıl isek öyle idare ediliriz. Ah şu yanlış politikalar.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve orducu.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.