Şu sıralarda seçim zamanı geçti şimdi ise tam da geçim zamanı ya, biz de biraz geçen zamanlardan seçim fıkralarından bahsedelim ve de onları ne kadar yerli yerinde, ne kadar doğru fıkraları ve kendimizi şöyle bir öz eleştiri yapalım.
Üzerindeki kıyafet ve davranışlarından köyden geldiği belli olan bir adam, son dakikada yetiştiği trene binmiş. Bindiği vagon dolu olduğu için oturacak yer bulamamış. Diğer vagonları da tek tek dolaşmış, hepsi dolu...
Tam umudunu kestiği anda vagonlardan birinin boş olduğunu görmüş ve ''milletvekillerine aittir'' yazısını da fark etmeden, girip oturmuş. Biraz sonra, biri gelmiş ve adama çıkışmış;
-“Ne işin var burada, çabuk kalk!.. Burası, benim yerim!..”
- “Nereden senin oluyormuş, para verip bileti mi aldım.? Burası da boştu, niye kalkayım?”
- “Bak arkadaş, su levhaya dikkat etsene burada -milletvekillerine aittir'- diye yazıyor. Ben milletvekiliyim, sen kimsin?”
- “Hadi oradan be... Sen milletin vekili isen ben de asliyim. Milletin asli varken, vekilin ne işi var!.. "
Seçim zamanı baş üstüne konulan vatandaş sanki eski bir politikacının dediği gibi ”dün dündür, bu gün de bu gündür “ sözünü ne kadar da doğruluyor. Vatandaşın her gün evlerine ziyaret, dertleriyle dertlenmek, ihtiyaçlarını sorup öğrenmenin ardı arkası kesilmiyordu. Seçim bittikten sonra hiç kapınızı çalan veya sokokta gördüğünüzde selam veren politikacı görebiliyor musunuz?
Kapalı bir yerde yapılan kalabalık, politik bir toplantıda kafası kızan bir taraftar ayağa kalkıp bağırmış:
-“Bu toplantıya katılanların yarası aptal!” Her taraftan protestolar yağmaya başlamış:
-“Sözünü geri al! Sen kim oluyorsun? Atın şunu dışarı? Adam bakmış olacak gibi değil, kabul etmiş.
-“Peki, sözümü geri alıyorum, bu toplantıya katılanların yansı aptal değil.”
Tabi ortalık biraz yatışmış. Bir kişi veya toplulukla konuşurken hiçbir zaman önce olumsuzlukları dile getirmeyin. Hep işin veya olayın iyi taraflarını yapın veya söyleyin. İşin olmayan ve olumsuz yönlerini ise karşınızdakiler beyin jimnastiği ile çözecektir.
Bir gün padişahın aklına köylü möylü fakir makir gibi konuşmaların neden yapıldığı gelir ve ferman verir:
-"Neden böyle konuşuluyor yanıtını verene ağırlığı kadar altın verecem".
Nice alimler ulemalar gelir fakat padişaha bir türlü aradığı yanıtı veremez hiçbiride.
Bir gün yaşlı ve çok bilgin birisi padişahın huzuruna gelir ve başlar anlatmaya:
-"Padişahım köylü diye ektiğini yiyen yarı aç yarı tok yaşayanlara denir. Möylü ise yanında adamları olan adamları çalıştırıp kendisi yiyene denir" der.
Ve padişah aldığı yanıttan memnun:
-"Sana bir soru daha soracağım aynı şey padişah madişah diyenler içinde geçerlimi?"
Adam şu müthiş yanıtı verir:
-"Olmaz olur mu padişahım rahmetli babanız padişahtı sizse madişahsınz...!"
Şu sıralar bakıyorum da çevremiz genellikle möylü, madişah, mesnaf dolu. İşinin ehli olan kişilere pek nadir rastlıyorsunuz. Köylü köylülüğünü bilemiyor, esnaf esnaflığını bilemiyor, hep dert yanıp ağlıyorlar, sızlanıyorlar. Bir dokun bin ah işit deriz ya. Tıpkı öyle, bir dokun bin ah dinle tüm vatandaşlarımızdan. Bunu fazla açmaya gerek yok, hepiniz şöyle bir etrafınıza bakın göreceksiniz.
Vaktiyle partilerden birisinin Başkanı, daha etkin olmak için; nutuk, demeç ve konuşmaları arasında müzik yapmaya, bazen zurna, bazen de akordeon çalmaya karar vermiş.
Doğruca müzik aletleri satan bir mağazaya gitmiş.
Akşama kadar piyanoları, viyolonselleri, violaları, kemanları, mandolinleri, klarnetleri, obuaları, fanfarları incelemiş.
Nihayet dinlenme salonuna doğru yürüdüğünde,mağaza sahibi gelmiş yanına:
- Herhalde çok güzel şeyler seçtiniz beyefendi, demiş; orkestra şefi misiniz, yeni bir orkestra mı kuruyorsunuz; lütfen gösterin neleri seçtiğinizi?
Meçhul partinin meçhul Başkan’ı, mağaza sahibine:
- Azizim, demiş; şu duvarda asılı kırmızı flütle, şu pencerenin önündeki akordeonu çok beğendim. Tanrı’nın izniyle onları rica ediyorum.
Mağaza sahibi, Başkan’ın işaret ettiği yönlere bakmış:
- Şey, demiş; yangın söndürme aletini alabilirsiniz tabii. Ancak radyatör binaya aittir, maalesef onu sökemeyiz.
Tıpkı şu bizim demokrasi konserimizde de, en çok bu tür aletler çalınıyor gibi geliyor bana...
Kişiye göre demokrasi, ekonomik güce göre hukuk ve saygınlık, yani toplumumuzda, cebin kaba ensen kalın ise her türlü saygınlığı, her türlü hizmeti görürsün, her yerde sözün geçerlidir, toplumda da o kadar değerin vardır. İki üniversite bitirmiş olsan da, parası çok olan okur yazar olmayan kişi kadar sana toplum değer vermez. Mehmet Akif ne kadar güzel söylemiş:
Müslümanlık nerde! Bizden geçmiş insanlık bile.../ Adem aldatmaksa maksad, aldanan yok, nafile!
Kaç hakiki Müslüman gördümse, hep makberdedir; / Müslümanlık, bilmem amma, galiba göklerdedir;
İstemem, dursun o payansız mefahir bir yana... / Gösterin ecdada az çok benzeyen kan bana!
Maalesef kalmadı, devalüasyona uğradı….