Şair Mehmet Akif merhum ne kadar güzel söylemiş değil mi?
Bu ezanlar-ki şahadetleri dinin temeli / Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.
Ebedi yurdumun üstünde inlemesi gereken ezan sesleri, devamlı okunması gereken ezan seslerini nasıl ve hangi ses tonuyla dinliyoruz. Öyle ilginç bir ses tonları geliyor ki insanın kulağına, pes doğrusu diyorsunuz.
Bu hatalı ses tonu çok eskilerden beridir süregelmektedir. Buna da hiç kimse bir türlü sağlam bir çözüm bulabilmiş değillerdir.
Niçin bir çözüm bulamıyoruz? Yoksa işe göre adam mı seçiyoruz, adama göre iş mi belirliyoruz.
Sadi Şirazi’nin Gülistan’ında şöyle bir menkıbe anlatılır.
Çirkin sesli bir zat bağırarak kur’an okumaktadır. Oradan geçerken bunu duyan gönül ehli bir zat sorar:
-Senin aylığın ne kadar?
-Hiç..
-O halde niçin kendine zahmet veriyorsun?
-Allah için okuyorum.
_Öyle ise Allah için okuma…
Güzel sesle okunan kuran ve ezanın dinleyenleri nasıl mest ettiğine; aksine çirkin- kaba bir eda, çirkin bir seda ile okunan kuran ve ezanın nasıl olumsuz bir hava meydana getirdiğine dair çarpıcı bir örneği de Piyer Loti’den verelim;
Hatırlamalısınız,Piyer Loti Türk dostu olarak tanınıyor. Bizimle ilgili eserler kaleme aldığı da bilinenler arasında.
Piyer Loti, İstanbul’da bulunduğu sırada bir gün çirkin sesiyle ezan okuyan bir müezzinin minareden inmesini bekler.
Kendisine bir miktar para verdikten sonra şöyle de;
-Birkaç gün önce dinlediğim bir ezan beni o kadar etkiledi ki, neredeyse dinimi değiştirip Müslüman olacaktım. Ama seni dinledikten sonra –çok şükür- din değiştirmekten kurtuldum. Teşekkür ederim.
Ezan İslamın başta gelen sembolleridir. Her gün beş defa dinleyenlerin kulaklarını okşaması gereken ezan bu gün en fazla ihmal edilen iş olsun diye yerine getirilen görevlerin başında geliyor sanki.
Çirkin sesli müezzinlerin okuduğu ezanlar- ne acı bir gerçektir ki- kuru gürültüden öteye gidemiyor.
Bu mübarek kelimenin manasında değerini ve kıymetini, özelliğini ve güzelliğini ortaya koyamıyorlar.
Ezanın asıl temel amacının yerine getirilebilmesi için müezzinlerin güzel sesli olması, talimli, sesi terbiyeli, aşk ve meşk sahibi kimselerden olması gerekmektedir diye düşünüyorum.
Sakın bana din görevlisi arkadaşlar gücenmesin. Bu sorun hepimizin ve hepinizin sorunudur.
Okunan ezanlar camilerin dışına taştığını ve uzak yakın her köşeye ulaştığını sakın aklımızdan çıkarmayalım. Onun için mutlaka usulüne uygun okunmasının şart olduğunu düşünüyorum.
Hani bir zamanlar ülkemizde tam on sekiz yıl uyduruk kelimelerle ezanlar okundu. Yakın tarih kitaplarını şöyle bir karıştırın daha detaylı bir şekilde görebileceksiniz.
Bazı sözüm ona, dalkavuk müezezinler minareye çıkıp;
Tanrı uludur, Tanrı uludur, diye güya dini görevlerini yerine getirdiler.
Teneke gibi tangır tungur sesler çıkardılar. Hepsi okumadı tabii bu ezanları müezzinlerin. Okumayanlar ise eza cefa gördüler.
Ezanın Türkçe okunduğu o dönemlerde bir dalkavuk müezzinlerden biri minareye çıkıp bağırmaya başlar. Tanrı uludur, Tanrı Uludur. Diye . tam o sırada yoldan geçen nur yüzlü beyaz sakallı bir ihtiyar başını minareye doğru çevirir ve şöyle der:
-Tanrı senin gibi k….leri daha çok uludur. ( D.Gürlek, Huzura varınca)
Kııraatı güzel, sesi güzel imamları ve müezzinleri herkes dinler ama sesi güzel değilse bunun yanına bir de kıraati yoksa cemaat sanki çile çeker duruma gelir. Güzel ses ise söz anlamayan bebeği, yaratılış itibariyle budala olan deveyi bile etkiler.
Güzel ses sayesinde ağlayan çocuk susar, uykuya dalar. Deve ise sırtındaki ağır yükün hafiflediğini hisseder, uzak olan yollar o deveye kısalır, duyduğu sesden adeta mest olur.
Peki ya bizler güzel seslere layık değil miyiz? Elbette layığız. Güzel ses, güzel kıraat derken aklıma bir de ses ve kıraatle alakası olmayan, kendini topluma benimsetme sevdasında olan arkadaşlarımız da var maalesef.
Bundan birkaç sene önce Kıranyağmur köyünde yakın akrabalarımın cenazesinde, mahallenin imamı helalleştirme işini eski emekli bir imama vermiş. İmamın cenazeyi helalleştirmesi tam kırk beş dakika sürdü. Yanımdaki imam arkadaşa sizler niçin bu işi yapmıyorsunuz da, bu eskilere veriyorsunuz. Bu arkadaşlar epey zamandır cemaatin karşısına çıkmadıkları için kendilerini topluma kabul ettirebilmek için sözü habire uzatırlar dediğimde.
-Hocama on beş dakikayı geçmesin, mezarlık uzak dediğim halde yine de uzattı ne yapalım.
Helallik alma bitti, mezarlığa kadar kimisi yürüdü, öyle namazsı, cenaze namazı derken tabi sonrası Kur’an okunması da bitti, sıra duaya geldi. Dua yapması ise benim önceki konuştuğum imam arkadaşa verdiler.
Dua ne kadar sürse iyi dersiniz. Tam on beş dakika. Abrdest almış bir cemaat, ktırkbeş dakika helalleştirme, yirmi dakika mezarlık yolu, yarım saat öyle namazı ile cenaze namazı, yirmi dakika kadar kur’an okunması, onbeş dakika kadar da dua , bu az mı yoksa?
Allah bu cemaatin yardımcısı olsun. Allah aşkına bu cemaatin içerisindeki yaşlıları hiç düşünmüyorlar mı? Dostlar, herkesi kendiniz gibi görmeyin. Sizler kadar sabırlı olamayan yaşlı kişileri de düşünün ara sıra.
Cenazeye gelen insanların yüzde sekseni yaşlı kişiler. Genç kesim yok cenazelerde, camilerimizde.
Ne oldu bizlere, bu ölüm genç yaşta olanlara gelmeyecek mi yoksa?
Yoksa Erzurum valisinin dediği gibi; bu soğuk havada ölmeye hazır değil misiniz? Allah her şeyin hayırlısını nasip eylesin. Bu ezanların bu milletin üzerinde devamlı ve daha güzel okunması için her Müslüman dininin görevlisidir düsturuyla bu işe hepimiz el birliği ile sahip çıkmamız gerekir. Hatasız kul olma, hatamızı ne kadar aza indirirsek o kadar güzel yaşarız şu ülkede.
Bu seferlikte bu kadar. Sürçü lisan ettik ise affola…