İdareciler için dört şey farz derecesindedir.
Adi, yaramaz kimseleri memleketinden uzaklaştırması;
Memlekete akıllı ve yetenekli kimseleri yerleştirip, memleketi düzene sokması ve;
Yaşlıları akıl ve hikmet sahibi ve deneyimli insanların korumaya alması yanı sıra kötü işlerin yayılmasını asgariye indirmek suretiyle, memleketi korumasıdır.
Şöyle bir anekdot anlatılır; Ömer bin Abdulaziz halifeliği alınca, Hasın-ı Basri”ye yazdığı mektupta arkadaşları ile kendisine yardımcı olmalarını ister. Hasan-ı Basri cevabi yazıda şunları bildirir:
Dünyanın peşinde olan, senin iyiliğini istemez. Ahreti arayan kimsenin de, sana rağbet göstermesi söz konusu değildir. Sultan, hiçbir şekilde vezirlik ve benzeri görevlerin hiçbirini ehliyet ve konuma layık olmayan kimseye vermemelidir. Şayet bunu yapacak olursa krallığını yozlaşma sürecine sokar ve işlerinde çok boyutlu büyük gedikler açar.
Bir bakıyorum şöyle çevremize de sanki bu sözler seneler önce bizim zamanınızı, devrimizi, çağımızı bizlere çok mükemmel şekilde açıklamıştır.
Bir yönetimin başarısızlığı o yönetimin ta başındaki kişinin yanına atadığı yardımcı ve yöneticilerden kaynaklanır.
Yazışma kuralları bellidir. Bir ilçe içerisinde dilekçeye cevap otuz gün içerisinde yazılması gerekir.
Yalnız sizler bir kuruma dilekçe yazıyorsunuz aç ay, belki de beş ayda cevabını alamıyorsunuz. O kurum ise bir başka kumumdan bir yazı ile bilgi soruyorsa hemen peşinden telefonla çabuklaştırması için tavassutta bulunmaya başlar. Peki ya sizler, kurumunuza gelen yazılara beş ayda hatta altı ayda cevap vermiyorsunuz da niçin diğer kurumları kendiniz gibi mi zannediyorsunuz da aracı veya tavassutçu koyuyorsunuz.
Ne hale geldik, böyle kurumun işleyişini bilmeyen, yasaların hükmünü bilmeyen kişileri yetkili yaparsanız bir sene bile beklersiniz.
Binanın yıkılışı yaklaşınca temelinden bir takım gıcırtılar duyulur. İdareci görevi ehil olmayan kimselere verirse, onlar da görevleri rastgele liyakat ve ehliyeti olmayana verirler, hizmetler aksayınca da elimizden bu kadar geliyor, ne yapalım derler.
Olmaz arkadaş, işleri ehline vereceksiniz, kanunu, nizamı bilen kişilere yetki vereceksiniz, o zaman karşılığında mükemmel şekilde görev bekleyeceksiniz. Yapmadığı görevin karşılığında hiçbir şeyin olmayacağını bilen bir çalışan o görevi hiçbir zaman ne korku ile yapar ne de isteyerek yapar.
Evinde çocuğuna ve eşine söz geçiremeyen, onlara istediği şeyleri yaptıramayan kişileri üst düzey yönetici yaparsanız o kişi eşine ve çocuklarına sinirlenip kamu malına zarar veriyorsa, o kişiden yönetici olamaz, olmamalıdır. Ama maalesef bu gibi bir çok idareci var çevremizde.
Sen hangi akla hizmet ederek yarı kamu malı niteliği taşıyan sekizyüz kişinin ortak olduğu bir mala hıyanetlik edersin. Ortak olduğunuz bir mala kasdi zarar verirsin. Bu kişilerde hiç vicdan yok mu?
Bu kişilerde hiç Allah korkusu yok mu?
Bu kişilerde hiç kul hakkı korkusu yok mu?
Yoksa bu gibi zararlar kul hakkına girmiyor mu?
Ben evde çocuğa sinirleneyim, gelip devletin kapısını, penceresini kırayım. Bu durumda bana hiç kimse bir sorgu veya sual etmesin, edemesin. Böyle biri idare var mı? Mutlak hakim olan Allah en iyisini bilir.
Bu hangi kanunda var, hangi siyasi bir otoritede bulunmaktadır. Bana yerini bir gösterin de okumak istiyorum.
Bu kişiler bir de tahsilli. Toplumun saygı duyduğu tahsilli kişiler bunlar. Hangi saygıdan bahsediyoruz biz ki?
Bir imam kendi cemaatini devamlı eleştirip rencide etmeye çalışıyorsa, bir idareci emri altındaki memurları devamlı küçük düşürüp oları içeride ve dışarıda eleştiriyorsa, bu nasıl bir idareciliktir.
Peygamber varisi imam kardeşim, peygamber makamına geçip o insanların mesuliyetini yükleniyorsan, onlara aynı Peygamber gibi örnek olmak zorundasın.
Asıl sen eleştirilecek kişin.
Hiçbir eleştiriye de karşılık vermemelisin. O eleştirilen noktalar sende var ise kendini düzelt, eğer yoksa zaten sana iftira atıyorlar demektir. Neden bu kadar haşinsin, neden bu kadar acımasızsın.
Bizler bu halkın ön saflarında olması gereken kişiler, baktığımız zaman berrak görmeyi düşünmeliyiz.
Dinlediğimizi iyi duymaya çalışmalıyız. Görüşlerimiz bakımından sıcak olmaya çalışmalıyız. Davranışlarımızda saygılı olmaya çalışmalıyız.
Konuşmalarımızda doğru olmaya ve kırıcı olmamaya çalışmalıyız.
Yaptığımız işlerimizde ciddi olmaya çalışmalıyız. Ciddiyeti hiçbir zaman elden bırakmamalıyız. Kimseyle alay etmemek ve kimseyi de küçümsemememiz şarttır.
Kuşkuya düştüğümüz bir konuda, soruları nasıl soracağımızı çok iyi bilmeliyiz.
Öfkelendiğimizde sorunları nasıl çözeceğimizi çok iyi bilmemiz gerekir. Her zaman biz haklı değilizdir bunu çok iyi bilelim.
Kazançlı ve faydalı bir iş olduğu zaman mutlaka adaleti elden bırakmamamız gerekir. Bir sana iki bana gibi adaletsizce davranmamalıyız. Yoksa Allahın emrettiği adaleti sağlayamayız.
Bizler toplumun örnek alacağı kişileriz, yetkililer bizlere güvenmiş makam ve mevki sahibi yapmışlardır. Mutlaka makamın ve mevkinin hakkını verelim. Yaptığımız işlerde başarısız isek bu işe ehil değiliz demektir. Bizleri bu makama getiren kişiler de bizlerin işlerinden sorumludurlar.