HAKEM OL ANLAŞMAYA GİDEN BÜTÜN YOLLARI TIKA
Büyük İskender'den Aristo'ya bir mektup ve verilen hala geçerliliğini koruyan bir cevap!
Büyük İskender, Felsefenin Duayeni sayılan Aristo'ya şöyle bir mektup yazar.
-''Zapt ettiğim topraklardaki insanları tahakkümüm altında tutabilmek için neler yapmalıyım'' diye Görüşünü de Beyan Eder;
1- Ülkenin ileri gelen insanlarını sürgüne mi göndereyim ?
2- Ülkenin ileri gelen insanlarını hapse mi atayım ?
3- Ülkenin ileri gelen insanlarını kılıçtan mı geçireyim ?
Aristo' nun Cevabı çok ilginçtir:
1- Sürgünde toplanıp sana karşı başkaldırırlar,
2- Hapishaneler militan yuvası olur, kontrolden çıkar,
3- Onlardan sonraki kuşak intikam hırsıyla büyür, Tahtını sallar.
Çözüm olarak şu nasihati verir:
-''İnsanların arasına nifak tohumları ekeceksin, birbirleriyle savaşınca hakem olarak kendini kabul ettireceksin, ama Anlaşmaya Giden bütün yolları tıkayacaksın. ''
Şöyle başınızı iki elinizin arasına alın ve bir düşünün. Dünyadaki ikinci dünya ülkeleri denilen yani kalkınmakta olan ve geri kalmış ülkeler. Bu ülkelerde devamlı iç savaş, terör, huzursuzluk, dış ve iç tehdit, demokrasiyi kesintiye uğratmak ve aklınıza gelen daha neler.
Bu saydıklarımın hepsi de fakir ülkelerde oluyor. Kim yönlendiriyor bunları. Kim finanse ediyor bu kişileri.
İkiz kulelerini bombaladı diye dünyayı ayağa kaldıran ABD, terörist dediği kişiyi kendisi yetiştirmedi mi? Ve sonra da aynı kişiyi sözde kendisi kovaladı ve yine kendisi imha etti; ne anlaşma yaptı, ne de aracılık yapıldı.
Bir milleti yok etmek istiyorsanız, o ülkenin dilini değiştireceksiniz. Bunu söyleyen ünlü düşünür Konfüçyüs’tür. Ne kadar doğru biliyor musunuz?
Şu Çin’e ve de şu Japonya’ya bir bakın. Bin yıllık, belki de ikibin yıllık dillerini aynen muhafaza etmişler ve o milletler hala ayaktalar. Ya dili ile oynanan milletlere ne demeli?
Ortak bir dil vardı, yüz yıl kadar önce kaldırdık, yerine getirdiğimiz dilimizi bile daha doğru dürüst öğrenemeden yok İngilizce imiş, yol Almanca imiş habire yabancı dil öğrenmek için mücadele ediyoruz.
ABD başkanı Obama acaba kaç tane yabancı dil biliyor. Belki de diyeceksiniz ki, O’nun kullandığı dil dünya dili olmuş, neden ihtiyaç duysun ki.
Peki Alman Başbakanı kaç dil biliyor öyle ise. Bir Başbakanın veya bir Cumhurbaşkanının yabancı dil bilmesi bence çok önemli değil, yeter ki kendi öz dilini çok iyi bilsin ve onu çok iyi kullansın.
Ama şöyle bir ilçemizde gezinti yapalım, esnafların kaç tanesinin levhaları Türkçe. Cafe Biyer, Restaurant, Fisko, Market, Şanküteri ve daha neler. Şimdilik aklıma gelen bunlar. Bunların Türkçesi yok mu. Marketin içine girdiğinizde raflara şöyle bir bakın, Türkçe hiçbir şey yok.
Yeni bir kelime daha kullanılıyor resmi kurumlarda; Proje… nedir proje: Türk Dil kurumu sözlüğüne bakın, Fransızca bir kelime olup, Tasarlanan ilk şey, tasarı, Layiha. İlle de yabancılık hastalığımız var ise niçin Layiha demiyoruz. Kökeni Arapçadır. Garp dilini seçmek, garp dilini seçmekten daha sosyetik oluyor değil mi? Geçmişimizde, tarihimizde kullanmışızdır o kelimeyi.
Ne ben doğuluyu anlayabiliyorum, ne de doğulu beni anlayabiliyor. Ne Lazlar doğuluyu veya beni anlayabiliyorlar ne de ben ve doğulu Lazları.
Şunu hiç unutmayalım dostlar; tüm insanlar kendi dilleri ile, kendi dillerindeki sözcüklerle konuşurlar ve düşünürler. Olan biteni manasını bildikleri sözcüklerin anlam içeriğine göre algılar ve değerlendirirler.
Tabii, bu arada yeni sonuçlar üretip, yeni davranışlar sergilerler. Tüm bunlar tamamen kendi dilimizi çok iyi bilmemize bağlıdır. Eğer dilimize sahip çıkmaz isek ya Amerika’nın ya da Avrupa’nın sözünden dışarıya çıkamayız.
Bir ülke nasıl yok olurmuş yarım yamalak anlatabildim mi?