Erdoğan DEMİR
Köşe Yazarı
Erdoğan DEMİR
 

HAYATIMIZIN KARARI ELİMİZDE

Günümüz bol keseden cömertlik yapma günlerindeyiz, Günlerimiz sözün yapılanları yok saydığı günlerdeyiz, Şu karanlık fırtınalı günlere gün demek utandırıyor beni, Günümüz, mutluluğun ülkemize gücendiği günlerdeyiz. Çocuğun bir tanesi eline aldığı bir kuş için yaşlı bilgeye: -Yaşlı bilge! Der. "Ellerimde tuttuğum kuşun canlı mı, ölü mü olduğunu söyleyebilir misin?" Yaşlı bilge, gözünü dikip çocuğa sessizce bakar ve: -Evlat. der. Ellerinde esir kalmış kuşun canlı olduğunu söylersem, ellerini iyice sıkıştırıp onu öldüreceksin. Ölü olduğunu söylersem ellerini açacaksın ve kuş özgürlüğüne uçacak. Ellerinde hayatın ve ölümün gücünü tutuyorsun oğlum. Hayat ile ölüm arasında seçim yapabileceğini bilecek kadar bilgi var sende. Kuşun veya herhangi bir olayın sonuçlarına benim cevabımın belirlemesine izin verirsen kendi gücünden ve kararlarından mahrum kalırsın. Aynı zamanda, doğru seçimi yapma sorumluluğunu üzerinden atmış, kendi gücünü ve bilginin mutluluğunu hissetme ve kullanabilme fırsatını yitirmiş olursun. Kendin karar ver ve sonradan da pişman olma. Şu karışık dünyada elimizle tuttuğumuz ve gözümüzle gördüğümüz gerçek olan tüm şeyleri belki başkasına inat belki de kendimize inat, ya görmezden gelip inkâr ediyoruz yahut da görmüyoruz. Şu küçük, her şeyin elimizin altında bulunduğu dünyada, bir çok ülkeler uzaya giderken bizler daha düne kadar yaya dahi gidemiyorduk. Öyle söylüyorduk devamlı değil mi? Elimizde var olan tüm imkanları kullanamadan yok olup gidiyorduk az daha. Bu millet artık uyandı. Her şeyleri görüyorlar. Televizyonlar, gazeteler ve internetlerin yanında bir de cep telefonları artık saklanacak hiçbir şey kalmadı. Küçücük bir şehir olan şu Ordu’muza uluslar arası hava alanı ne demek bunu izah etmeye gerek var mı? Ben korkarım ama, İstanbul’a uçakla bir saatte gitmek ne demek!!!! Hakkari, nüfusu ne kadar bir araştırın, ulaşımın zar zor yapıldığı bir ile hava alını hizmeti ne demek tahayyül edebiliyor musunuz?  Elimizdeki kuşu ne öldürelim,ne de serbest bırakalım. Ordu Ulubey arasında daha birkaç seneye kadar yılda en az iki trafik kazası oluyor ve sonucunda ölümler de oluyordu. Ama şimdilerde!! İşte dostlar hayatın kararı elimizde…..   *** Kadri Paşa, Trabzon valisiyken bir köy muhtarından mektup alır. Muhtar, tarla meselesinden araları açılan imamı gammazlamaktadır: -Köyümüzün imamı Temel, kırk yıldır ruhsatsız namaz kıldırmaktadır. Kadri Paşa, mektuba cevap verir: -Öyle aptal cemaat bulursan, seksen yıl da sen kıldır. Bir bakalım şöyle çevremize, bizler aptal cemaat miyiz? Ben bunu kabul etmiyorum. Hatasız kul olmaz, ama üst üste iki defa hata yapana da insan gözüyle bakılmaz. İdari mekanizmaların baskın olduğu bir toplulukta, o halk ürkektir, korkaktır. Her nereye giderse gitsin hep önyargı ve şüpheyle bakar tüm olaylara. Ama öyle baskıcı ve despot idareciler kalmadı artık… Vatandaş, bir kuruma mı gidecek, hemen işinin olmayacağı veya olamayacağı ön koşuluyla girer kurumlara. Bu toplumumuzda hala devam etmektedir. Artık bu tip ön yargı ve düşüncelerinizi kırın, yıkın, yok edin. Siz vatandaşlar olmazsa hiçbir resmi kurum ve daireler olmayacaktır. Her şeyin ön şartı insan faktörüdür. Kişi önce kendi hakkını ve özgürlüğünü bilmelidir. Bunları yaparken de başkasının hakkını gasp edin demiyorum ha… Yani, kırık çanağımız yok ayran içmeye, kahveye gidip de fincan beğenmezlik yapmayacağız. Bir yere bir işçi veya yönetici mi alacaksınız, bunların yaşı ile, işi ile, eşi ile, çocuğu ile uğraşmayın. Kişilerin yaptığı işe ve tecrübesine bakın. Şu söylemle bu haftaki sohbeti kapatayım: 20; lerin cahilliği, 30; ların güzelliği, 40; ların tecrübesi, 60; ların bardakta takma damağı, 80; lerin helvası meşhurdur.   Tecrübe, tecrübe, yine de tecrübe… Karar sizlerin elinde…..
Ekleme Tarihi: 02 Haziran 2015 - Salı

HAYATIMIZIN KARARI ELİMİZDE

Günümüz bol keseden cömertlik yapma günlerindeyiz,

Günlerimiz sözün yapılanları yok saydığı günlerdeyiz,

Şu karanlık fırtınalı günlere gün demek utandırıyor beni,

Günümüz, mutluluğun ülkemize gücendiği günlerdeyiz.

Çocuğun bir tanesi eline aldığı bir kuş için yaşlı bilgeye:

-Yaşlı bilge! Der. "Ellerimde tuttuğum kuşun canlı mı, ölü mü olduğunu söyleyebilir misin?"

Yaşlı bilge, gözünü dikip çocuğa sessizce bakar ve:

-Evlat. der. Ellerinde esir kalmış kuşun canlı olduğunu söylersem, ellerini iyice sıkıştırıp onu öldüreceksin. Ölü olduğunu söylersem ellerini açacaksın ve kuş özgürlüğüne uçacak.

Ellerinde hayatın ve ölümün gücünü tutuyorsun oğlum.

Hayat ile ölüm arasında seçim yapabileceğini bilecek kadar bilgi var sende. Kuşun veya herhangi bir olayın sonuçlarına benim cevabımın belirlemesine izin verirsen kendi gücünden ve kararlarından mahrum kalırsın.

Aynı zamanda, doğru seçimi yapma sorumluluğunu üzerinden atmış, kendi gücünü ve bilginin mutluluğunu hissetme ve kullanabilme fırsatını yitirmiş olursun.

Kendin karar ver ve sonradan da pişman olma.

Şu karışık dünyada elimizle tuttuğumuz ve gözümüzle gördüğümüz gerçek olan tüm şeyleri belki başkasına inat belki de kendimize inat, ya görmezden gelip inkâr ediyoruz yahut da görmüyoruz. Şu küçük, her şeyin elimizin altında bulunduğu dünyada, bir çok ülkeler uzaya giderken bizler daha düne kadar yaya dahi gidemiyorduk. Öyle söylüyorduk devamlı değil mi?

Elimizde var olan tüm imkanları kullanamadan yok olup gidiyorduk az daha. Bu millet artık uyandı. Her şeyleri görüyorlar. Televizyonlar, gazeteler ve internetlerin yanında bir de cep telefonları artık saklanacak hiçbir şey kalmadı.

Küçücük bir şehir olan şu Ordu’muza uluslar arası hava alanı ne demek bunu izah etmeye gerek var mı? Ben korkarım ama, İstanbul’a uçakla bir saatte gitmek ne demek!!!!

Hakkari, nüfusu ne kadar bir araştırın, ulaşımın zar zor yapıldığı bir ile hava alını hizmeti ne demek tahayyül edebiliyor musunuz? 

Elimizdeki kuşu ne öldürelim,ne de serbest bırakalım. Ordu Ulubey arasında daha birkaç seneye kadar yılda en az iki trafik kazası oluyor ve sonucunda ölümler de oluyordu. Ama şimdilerde!!

İşte dostlar hayatın kararı elimizde…..  

***

Kadri Paşa, Trabzon valisiyken bir köy muhtarından mektup alır.

Muhtar, tarla meselesinden araları açılan imamı gammazlamaktadır:

-Köyümüzün imamı Temel, kırk yıldır ruhsatsız namaz kıldırmaktadır.

Kadri Paşa, mektuba cevap verir:

-Öyle aptal cemaat bulursan, seksen yıl da sen kıldır.

Bir bakalım şöyle çevremize, bizler aptal cemaat miyiz? Ben bunu kabul etmiyorum. Hatasız kul olmaz, ama üst üste iki defa hata yapana da insan gözüyle bakılmaz.

İdari mekanizmaların baskın olduğu bir toplulukta, o halk ürkektir, korkaktır. Her nereye giderse gitsin hep önyargı ve şüpheyle bakar tüm olaylara. Ama öyle baskıcı ve despot idareciler kalmadı artık…

Vatandaş, bir kuruma mı gidecek, hemen işinin olmayacağı veya olamayacağı ön koşuluyla girer kurumlara. Bu toplumumuzda hala devam etmektedir. Artık bu tip ön yargı ve düşüncelerinizi kırın, yıkın, yok edin. Siz vatandaşlar olmazsa hiçbir resmi kurum ve daireler olmayacaktır. Her şeyin ön şartı insan faktörüdür.

Kişi önce kendi hakkını ve özgürlüğünü bilmelidir. Bunları yaparken de başkasının hakkını gasp edin demiyorum ha…

Yani, kırık çanağımız yok ayran içmeye, kahveye gidip de fincan beğenmezlik yapmayacağız.

Bir yere bir işçi veya yönetici mi alacaksınız, bunların yaşı ile, işi ile, eşi ile, çocuğu ile uğraşmayın. Kişilerin yaptığı işe ve tecrübesine bakın.

Şu söylemle bu haftaki sohbeti kapatayım:

20; lerin cahilliği,

30; ların güzelliği,

40; ların tecrübesi,

60; ların bardakta takma damağı,

80; lerin helvası meşhurdur.

 

Tecrübe, tecrübe, yine de tecrübe… Karar sizlerin elinde…..

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve orducu.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.