Erdoğan DEMİR
Köşe Yazarı
Erdoğan DEMİR
 

HERKES EN İYİ BİLDİĞİ İŞİNİ YAPMALI, YOKSA...

1990 yılında İngiltere”de Margaret Teacher; bir önceki kongreye kıyasla çok az oy düşüşü oldu diye parti başkanlından ve başbakanlıktan istifa etti biliyorsunuz. Teacher ki “teacherizim” in kurucusu, “demir Lady” lakaplı bir başbakandı. Demek ki, benim delegelerim beni çok az da olsa başarısız görmüştür. Ben de istifa ederim; demiş ve istifa etmişti.  Londra”da yer yerinden oynuyordu. John Major, Teacher”in yerine Başbakan olmuştu. İşte tam o sıralarda, Eğitim görevlilerimizden bir tanesi İngiltere”de Bradford Üniversitesinde  bulunuyordu. Odacı, çaycı ya da bekçi diyebileceğimiz bir kişi ile sohbet ediyordu. Prf. O”na der ki; -Londra”da işler karışık, sen başbakan olsan ne yaparsın. Adam baktı, baktı. Bir süre sessiz kalır. Ve “Are you creazy” der. Bizimkinin şaşkınlığını görünce devam etti: Herkes kendi işini yapmalı, o işi yapanlar var, iyi yapmaya çalıştıklarından da eminim. Ben kendi işime bakarım. Deyince, dayanamaz bizimki; ne iş yaptığını sorar.  Ben” der, kendinden emin olarak. “Sabah erken gelirim. Temizliğini yapar, kahve makinesini ve bardakları hazırlarım…..” bakar , bakar adeta ibadet yapar gibi kendinden geçmiş vaziyette anlatır. Haliyle, anlatımıyla ve tavrıyla ben işimi yapıyorum ve bundan çok memnunum, mutluyum, yetmez mi? Der gibiydi. Zaman geçer, Prf. Türkiye”ye döner. Kendi üniversitesinde bir personele ( müstahdeme) sorar aynı soruyu. Derin bin nefes alır ve başlar anlatmaya: Başbakan olsaymış, enflasyonu aşağı çekermiş, eğitimi düzeltirmiş, sağlıkta sınıfta kalmışız, sosyal adalet yokmuş, işsizlik çok  belaymış.. Ve bütün bu problemlere ilişkin çözüm önerilerini de sıralar. Baştakilerin beceriksizliğinden dem vurarak. Abartısız belki 10 dakika ayaküstü konuşur, Prof.”a hiç söz hakkı vermeden. Neden sonra bir fırsat yakalayarak, İngiltere”deki meslektaşına sorduğu soruyu sorar; -Sen ne iş yaparsın? Çok anlamlıydı ve çok kısa olur cevabı. Hepimizin söylediği, tüm çalışanlarımızın ben dahi dilimizden düşürmediğimiz o sihirli kelimeyi söyler: -Emekliliği bekliyoh, hoca. Zaman öldürüyoh işte..” der. Şunu hiç aklınızdan çıkarmayın; insanın en önemli görevi en merkezdeki ve küçük çaplı dairedeki görevidir. Yani en önemli görev kişinin “ben”indedir. O benin merkezi de haliyle kalptir. Emaneti ehline vermemizi emrediyor ya bizlere Yaradan; bizler emaneti ehline veriyoruz da, bizlerin emaneti ehline verdiğimiz emaneti ehline vermesi gerekmez mi? O ehil insanları bulmakta sanki çok zorlanıyorlar. Bir türlü o ehil kişileri bulamıyorlar. Kamuda görev alacakların nasıl seçilmesi gerekir sorusuna şu cevabı veririm: Zekat vermek için bir nisap miktarı var ya;işte ona benzer belirli bir nisabın üzerinde varlığı olanı ve de o görevde iken o miktara ulaşanı o göreve alınmaması veya o görevin verilmemesi veya o görevinden tazminatı ile birlikte son verilmesidir. O kişi çalıştığı birimdeki işlerini mi düşünecek; yoksa kendi özel işini mi takip edecek. Bir tanıdığım kişi vardı, Allah selamet versin ; ben diyordu, hafta sonlarında günlerin 24 saat olmaını istemiyorum. Bu yirmi dört saat bana yetmiyor. Daha fazla olmasını istiyorum. Haftanın ilk iki günü hafta sonundaki yorgunluğunu ancak üzerinden atabiliyordu. Kendisini asıl işine vermede çok zorlanıyordu. Bir de dünya malına fazla meyilli olana kamu görevi vermek bence akıllı bir iş değil. Bu benim şahsi görüşüm. Kimse alınmasın. Bu kişiler hep kendi özel işini düşünür, çalıştığı birimin işini hiç düşünmez, bu günün işi yarına kalmış hiç önemli değildir onun için. Yarın yaparım bir şey olmaz düşüncesindedirler. İşleri kendi bilgisine göre değil, başkalarının talimatına göre zoraki yapmaya çalışırlar. Nisap miktarı ne olmalı derseniz, onu da sözümü dikkate alacaklar düşünsünler artık. Tıp doktorunu milli eğitim müdürlüğüne atayamazsınız, Milli eğitim müdürünü sağlık müdürü olarak atayamazsınız vs. bu örnekleri daha çoğaltabilirsiniz. Ben çoğaltsam birileri altında bir şeyler ararlar. Atanamazlar mı, atanırlar tabii. Eğitimi ve kariyerleri yeter, ama etik olmaz. O görevlerden hiç anlamazlar ve devletin ve vatandaşın işleri astar, kaliteli bir hizmet olmaz ve olamaz. Yunus Emre ne demiş; Sözünü bilen kişinin işine sağ ede bir söz ,’ Sözü pişirip diyenin işini sağ ede bir söz. Ben sadece sözümü söyledim. Takdir okuyucularımındır. Şu haram olan israfı da bir önleyin, halkın gözünde devleşirsiniz. En az maaş alan personeliniz kendi imkanları ile iş yerine gelip- gidiyorlarsa, siz büyükler de kendi imkanlarınızla işyerlerinize gelin bakın halkın arasında nasıl baş tacı olursunuz. O din gününde mutlaka hesabı sorulacağına inanmıyor musunuz yoksa? Yoksa Ebu Bekirler, Ömerler, Osmanlar ve Aliler boşuna mı yaşadılar bu dünyada. Bu kişilerin hayat hikayeleri masal olsun diye mi okunuyor ve okutuluyor. Devamlı söylediğim bir söz var; Biz Türk halkının en çok bildiği üç şey vardır. Bunlar: Siyaset. Tababet. Diyanet, dir. Bırakın herkes işini yapsın. Biz kendi işimizi yapalım. Çiftçi üretimini yapsın, ürününün nasıl satılacağı sıkıntısına ve derdine düşmesin. Bu işi büyükler düşünsün. Tabi onlar da kesin çözüm üretemeyince, çiftçi dostlarımız başlıyor ürüne fiyat vermeye ve ürünü ihraç etmeye vs. Sokaktaki şu boş, mala-yağni sözleri bir bırakabilsek, işimizin, dostumuzun veya akrabalarımızın dertleriyle dertlensek ne kadar güzel olmaz mı?  Çoğumuzun ne yaptığımızı bilemeden, yaptığımız işte başarılı olamadan hemen çok daha büyük işlere baş koymaya çalışıyoruz. Kendimizi değiştirmeden, taraftarı olduğumuz takımın teknik direktöründen, ülkenin başbakanına, cumhurbaşkanına kadar..  Ekonomi profesörünün yerinde olmaktan, din alimi olmaya kadar. Kendimize yer arıyoruz. Lütfen biz kendimiz olalım. Bırakın başkasını, o başkası olsun.    Biz en iyi hangi işte başarılıysak, hangi işi en güzel şekilde yapıyorsak o işe devam etmemiz gerekir. Yoksa başarısız olmak mukadderdir.  Başarılı olduğunuz işte saygınlığınız artar, yaptığınız iş sizlere ağır geliyorsa, yorum sizlerin….
Ekleme Tarihi: 17 Nisan 2019 - Çarşamba

HERKES EN İYİ BİLDİĞİ İŞİNİ YAPMALI, YOKSA...

1990 yılında İngiltere”de Margaret Teacher; bir önceki kongreye kıyasla çok az oy düşüşü oldu diye parti başkanlından ve başbakanlıktan istifa etti biliyorsunuz. Teacher ki “teacherizim” in kurucusu, “demir Lady” lakaplı bir başbakandı.

Demek ki, benim delegelerim beni çok az da olsa başarısız görmüştür. Ben de istifa ederim; demiş ve istifa etmişti.  Londra”da yer yerinden oynuyordu. John Major, Teacher”in yerine Başbakan olmuştu. İşte tam o sıralarda, Eğitim görevlilerimizden bir tanesi İngiltere”de Bradford Üniversitesinde  bulunuyordu. Odacı, çaycı ya da bekçi diyebileceğimiz bir kişi ile sohbet ediyordu. Prf. O”na der ki;

-Londra”da işler karışık, sen başbakan olsan ne yaparsın. Adam baktı, baktı. Bir süre sessiz kalır. Ve “Are you creazy” der. Bizimkinin şaşkınlığını görünce devam etti:

Herkes kendi işini yapmalı, o işi yapanlar var, iyi yapmaya çalıştıklarından da eminim. Ben kendi işime bakarım. Deyince, dayanamaz bizimki; ne iş yaptığını sorar.

 Ben” der, kendinden emin olarak. “Sabah erken gelirim. Temizliğini yapar, kahve makinesini ve bardakları hazırlarım…..” bakar , bakar adeta ibadet yapar gibi kendinden geçmiş vaziyette anlatır. Haliyle, anlatımıyla ve tavrıyla ben işimi yapıyorum ve bundan çok memnunum, mutluyum, yetmez mi? Der gibiydi.

Zaman geçer, Prf. Türkiye”ye döner. Kendi üniversitesinde bir personele ( müstahdeme) sorar aynı soruyu. Derin bin nefes alır ve başlar anlatmaya:

Başbakan olsaymış, enflasyonu aşağı çekermiş, eğitimi düzeltirmiş, sağlıkta sınıfta kalmışız, sosyal adalet yokmuş, işsizlik çok  belaymış.. Ve bütün bu problemlere ilişkin çözüm önerilerini de sıralar. Baştakilerin beceriksizliğinden dem vurarak. Abartısız belki 10 dakika ayaküstü konuşur, Prof.”a hiç söz hakkı vermeden. Neden sonra bir fırsat yakalayarak, İngiltere”deki meslektaşına sorduğu soruyu sorar;

-Sen ne iş yaparsın? Çok anlamlıydı ve çok kısa olur cevabı. Hepimizin söylediği, tüm çalışanlarımızın ben dahi dilimizden düşürmediğimiz o sihirli kelimeyi söyler:

-Emekliliği bekliyoh, hoca. Zaman öldürüyoh işte..” der.

Şunu hiç aklınızdan çıkarmayın; insanın en önemli görevi en merkezdeki ve küçük çaplı dairedeki görevidir. Yani en önemli görev kişinin “ben”indedir. O benin merkezi de haliyle kalptir.

Emaneti ehline vermemizi emrediyor ya bizlere Yaradan; bizler emaneti ehline veriyoruz da, bizlerin emaneti ehline verdiğimiz emaneti ehline vermesi gerekmez mi? O ehil insanları bulmakta sanki çok zorlanıyorlar. Bir türlü o ehil kişileri bulamıyorlar.

Kamuda görev alacakların nasıl seçilmesi gerekir sorusuna şu cevabı veririm:

Zekat vermek için bir nisap miktarı var ya;işte ona benzer belirli bir nisabın üzerinde varlığı olanı ve de o görevde iken o miktara ulaşanı o göreve alınmaması veya o görevin verilmemesi veya o görevinden tazminatı ile birlikte son verilmesidir.

O kişi çalıştığı birimdeki işlerini mi düşünecek; yoksa kendi özel işini mi takip edecek.

Bir tanıdığım kişi vardı, Allah selamet versin ; ben diyordu, hafta sonlarında günlerin 24 saat olmaını istemiyorum. Bu yirmi dört saat bana yetmiyor. Daha fazla olmasını istiyorum.

Haftanın ilk iki günü hafta sonundaki yorgunluğunu ancak üzerinden atabiliyordu.

Kendisini asıl işine vermede çok zorlanıyordu.

Bir de dünya malına fazla meyilli olana kamu görevi vermek bence akıllı bir iş değil. Bu benim şahsi görüşüm. Kimse alınmasın. Bu kişiler hep kendi özel işini düşünür, çalıştığı birimin işini hiç düşünmez, bu günün işi yarına kalmış hiç önemli değildir onun için. Yarın yaparım bir şey olmaz düşüncesindedirler.

İşleri kendi bilgisine göre değil, başkalarının talimatına göre zoraki yapmaya çalışırlar.

Nisap miktarı ne olmalı derseniz, onu da sözümü dikkate alacaklar düşünsünler artık.

Tıp doktorunu milli eğitim müdürlüğüne atayamazsınız, Milli eğitim müdürünü sağlık müdürü olarak atayamazsınız vs. bu örnekleri daha çoğaltabilirsiniz. Ben çoğaltsam birileri altında bir şeyler ararlar. Atanamazlar mı, atanırlar tabii. Eğitimi ve kariyerleri yeter, ama etik olmaz. O görevlerden hiç anlamazlar ve devletin ve vatandaşın işleri astar, kaliteli bir hizmet olmaz ve olamaz.

Yunus Emre ne demiş;

Sözünü bilen kişinin işine sağ ede bir söz ,’ Sözü pişirip diyenin işini sağ ede bir söz.

Ben sadece sözümü söyledim. Takdir okuyucularımındır.

Şu haram olan israfı da bir önleyin, halkın gözünde devleşirsiniz. En az maaş alan personeliniz kendi imkanları ile iş yerine gelip- gidiyorlarsa, siz büyükler de kendi imkanlarınızla işyerlerinize gelin bakın halkın arasında nasıl baş tacı olursunuz.

O din gününde mutlaka hesabı sorulacağına inanmıyor musunuz yoksa?

Yoksa Ebu Bekirler, Ömerler, Osmanlar ve Aliler boşuna mı yaşadılar bu dünyada.

Bu kişilerin hayat hikayeleri masal olsun diye mi okunuyor ve okutuluyor.

Devamlı söylediğim bir söz var; Biz Türk halkının en çok bildiği üç şey vardır. Bunlar:

Siyaset.

Tababet.

Diyanet, dir. Bırakın herkes işini yapsın. Biz kendi işimizi yapalım. Çiftçi üretimini yapsın, ürününün nasıl satılacağı sıkıntısına ve derdine düşmesin. Bu işi büyükler düşünsün. Tabi onlar da kesin çözüm üretemeyince, çiftçi dostlarımız başlıyor ürüne fiyat vermeye ve ürünü ihraç etmeye vs.

Sokaktaki şu boş, mala-yağni sözleri bir bırakabilsek, işimizin, dostumuzun veya akrabalarımızın dertleriyle dertlensek ne kadar güzel olmaz mı? 

Çoğumuzun ne yaptığımızı bilemeden, yaptığımız işte başarılı olamadan hemen çok daha büyük işlere baş koymaya çalışıyoruz. Kendimizi değiştirmeden, taraftarı olduğumuz takımın teknik direktöründen, ülkenin başbakanına, cumhurbaşkanına kadar..

 Ekonomi profesörünün yerinde olmaktan, din alimi olmaya kadar. Kendimize yer arıyoruz. Lütfen biz kendimiz olalım. Bırakın başkasını, o başkası olsun.   

Biz en iyi hangi işte başarılıysak, hangi işi en güzel şekilde yapıyorsak o işe devam etmemiz gerekir.

Yoksa başarısız olmak mukadderdir.  Başarılı olduğunuz işte saygınlığınız artar, yaptığınız iş sizlere ağır geliyorsa, yorum sizlerin….

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve orducu.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.