Son Asrın Evliyalarından Hacı Cemal Öğüt Fatih Camiinde, bir Ramazan gününde vaaz ediyor. Dışarıda oruç tutmayanları, başı açıkları, namaz kılmayanları görüyor, onlara bir şeyler demesi lazım, ama direkt olarak bir şey de söylemek istemiyor.
Konuya şöyle giriyor:
-Şu Hacı Cemal var ya, bu saf hanımla nasıl yaşayacak, nasıl idare edecek, bilemiyorum."
Diyeceksiniz ki:
-Senin hanım çok mu saf?
Aman sormayın, o kadar saf, o kadar saf ki, isterseniz bir saflık örneği vereyim de bakın anlayın. Hacı Cemal'in de bu saf hanımla nasıl yaşayacağını siz düşünün.
Efendim, öğle namazından önce abdestimi aldım, cübbemi giydim, kapıya da çıktım, buraya vaaza gelmek üzere ayakkabılarımı giyerken bizim hanım da mutfakta iftarlık yemek hazırlıyordu. Birden feryadı bastı.
-Eyvah, bu da mı gelecekti başıma?
Hemen ayakkabılarımı çıkardım, mutfağa doğru koştum, baktım, mutfakta bir şey yok.
Dedim ki:
-Hanım, yangın alarmı verir gibi ne bağırıyorsun öyle? Ne var? Dedi ki:
-Görmüyor musun kediyi?
-Görüyorum, kediye ne olmuş?
-Daha ne olacak? İftarlık pideleri yiyor; demez mi? Tepem attı.
-Hanım sen de ne kadar cimrisin. İnsan bir pide için bu kadar çığlık atar mı? İşte camiye gidiyorum. Ne kadar pide istersen alır getiririm, hem de tazesinden. deyince, hanım bu sefer saf saf bana baktı, dedi ki:
-İlahi hoca, asıl saf olan sensin! Ben pideye mi acıyorum? Görmüyor musun, şu mübarek Ramazan gününde hayvan oruç tutmuyor, oruç? Şapur şupur pide yiyor. Ben hayvanın oruç yediğine kızıyorum, ona üzülüyorum.
Tepem iyice attı. Ben de dedim ki:
--İlahi hatun sen bilmiyor musun ki, hayvanlar oruç tutmaz, sen bilmiyor musun ki hayvanlar namaz kılmaz, sen bilmiyor musun ki, hayvanlar açık yerlerini örtme ihtiyacı duymazlar. Sen bilmiyor musun ki hayvanlar komşu hakkı bilmez..
Cemal Hoca cemaate döner:
-Nasıl bizim bu saf hatuna iyi söylemiş miyim?
Cemaatte gülüşmeler, tabii mesaj da alınmıştır.
Allah (c.c.) ” Ben insanları ve cinleri ancak ibadet etsinler diye yarattım.” Buyuruyor. Oysa biz insanlar bol bol hayvanlardan da daha fazla devamlı yiyoruz, midemizin alamayacağı şekilde yiyoruz. Yiyoruz da yiyoruz, ondan sonra ne ibadet etmeye kalkabiliyoruz, ne de dünyalık işlemeye kalkabiliyoruz. Ondan sonra da yok kolestroldü, yok şekerdi, yok kalp idi, yok b.ağırsak enfeksiyonu idi vs.vs. bir sürü aklımıza gelmeyen hastalıklar bizlerde.
Sahabe günde bir öğün yemek yiyorlardı ve on sene doktorluk yapan adama bir kişi muayene için gitmiyorlardı. Neden?... Açlıktan ölen de yoktu bu arada.
Hele şu kış günlerinde… Gecelerin uzun olması bizim için bir fırsat olmalı. Gecelerimizi çok iyi değerlendirmeliyiz; ister ibadetle, ister sohbetle ister kitap okumakla. Amma sakın televizyon izlemekle gecelerinize ziyan etmeyin. Yoksa yaradılış gayesine ters davranmış olursunuz.
Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil... Gerçekte yaradılış gayesi olan hayatımızı yaşamıyoruz..
Sanki hep argo yaşıyoruz…