Tarihimizde öyle insanlar var ki, biz onların hiç birisini daha tanımamışız. Bunlardan ser(baş) verip sır vermeyen Server Dede'nin meraklı hikayesini bilenlerimiz sanırım pek azdır. Ben de yeni öğrendim. İstanbul Sultanahmet’deki şimdiki Tapu Dairesi binasının içindeki kabrini belki de görmüş, merak etmeden şöyle bir bakıp geçmişsinizdir. Belki de benim gibi İstanbul’a ömrü hayatında birkaç defa gidenler iseniz hiç görmemiş olabilir. Server Dedenin hikayesi şöyle:
Server Dede zamanının Defter Emini idi. Yurdun bütün vergi defterleri, nüfus sayımları, madenleri, istihsal ve ihracatı hep Defter Emini'nin elinde bulunurdu. Bu defterlerin eskileri defterhane hazinesinde saklanır, padişahın sadrazamda bulunan mührü ile mühürlenir, açılırken de özel bir merasimle açılırdı.
Bu kadar önemli bir görevin başında bulunan Server Efendi, bir gece yarısı padişahin adamları tarafından sarıldı. Gelen adamlar Server Efendi'den bir defter istiyorlardı. Server Efendi düşünmeden cevap verdi:
- Bu saatte defter veremem...
Gelenler, bu cesarete hayret ettiler:
- Şevketli padişahımızın emri, diye alaylı alaylı yüzüne baktılar. O, aynı sert cevabı tekrarladı:
- Veremem!..
Bir otlak yüzünden iki koy arasında çıkan ihtilaf, gittikçe genişleyecek ve yayılacak, kanlı bir çarpışmaya yol açacaktı. Padişah bu ihtilafın diğer köylere sıçramaması için meseleyi tetkik etmek, haksiz tarafı tespit etmek için defterleri istemişti.
Padişah, iradesine ve fermanına boyun eğmeyen Defter Emini'ne fena haldi kızdı ve derhal başının kesilmesini emretti.
Zavallı Server Efendi, kanuna uymak mecburiyeti ile verdiği ret cevabinin azabı içinde çırpınırken, sadece bir tek teselli noktası buluyor:
- Padişahımız Efendimiz, belki de beni denemek için adam gönderdi, diyordu.
Fakat çok geçmeden celladı; yağlı kemendi ve işkence takımları ile karşısında görünce, o teselli de kar etmedi ve ister istemez boynunu teslim etti.
Sabahleyin vezir-i azami saraya davet eden padişah, hadiseyi, Defter Emini'nin küstahlığını anlattı. Vezir:
- Devletlu sultanim, geceleyin Defterhane'nin açılmasını büyük dedeniz Fatih Hazretleri bir kanunname ile men etmiştir. Server Efendi vazifeperver sadik bir bendenizdir. Yoksa sizin fermanınıza ram olmaması, emrinizi yerine getirmemesi imkansızdır. Hiç böyle bir şey düşünülebilir mi?
Padişah, bu acık gerçek karşısında emrini geri aldı:
- İdam cezası infaz olunmasın, dedi.
Fakat is isten geçmişti. Kanuna riayet etmek için ferman dinlemeyen Server Dede'ye karşılık idam hükmünü alan cellat bir dakika bile gecikmeden görevini yapmıştı. Kapıcı başı geri döndüğü zaman Server Efendi'nin gömülmüş olduğunu haber verdi.
Padişah, bu görev düşkünü memurun haksiz yere idam edilmesine üzülmüştü.
- Onu gömüldüğü yerden çıkarın, çok sevdiği ve uğrunda canini verdiği defterlerinin bulunduğu yere gömün, emrini verdi.
Ertesi gün, muhteşem bir cenaze merasimi ile Server Efendi'yi defterlerinin bulunduğu yere gömdüler. Ve sandukasına su yazıyı yazdılar:
"Ser verip sır vermeyen Server Dede'nin ruhuna ihlas ile el-Fatiha. Sene 1180."
Bu ve benzer tarihi gerçekleri öğrenmek istiyorsanız, Dursun GÜRLEK’in karınca Huzura varınca adlı kültür sohbeti kitabını okuyabilirsiniz.
İşte bu denli görevine bağlı, görevini hakkıyla bilen memurlar ne kadar kaldı bilemiyorum, amma görev bilincinde olmayanlar bana kalırsa hayli fazla. Hani bir devlet adamı vardı TAKLİTCİ BUNLAR diyordu ya, tam yerinde bir söz. Taklitçiyiz vesselam. Bizden önceki neyi nasıl yapmış ise aynısını yapıyoruz, değişimlere adapte olamıyoruz.
Herhangi bir kurumda olağan veya olağan üstü toplantı yapılır, toplantıdan çıkan kişiler daha evlerine varmadan orada yapılan konuşmaları, yapılan tartışmaları, yapıcı veya eleştirel tüm konuşmaları bir başkasından duyarlar. Bu ne zillet, bu ne görev bilmezliktir anlayamıyorum.
Bu tip toplantılar sonucu halk arasında yapılan laf salatalığını bir araya getirseniz beklide bir kitap oluşturulur. Yazık değil mi, günah değil mi? Kim lehte konuştu, kim aleyhte konuştu halkın dilinde ağzında dolaşıyor. Bizler çalışmadan çok dedikodu yapmaktan ve üretmekten hoşlanıyoruz.
Neden böyle olduk, iki kişi bir araya gelince hemen üçüncü kişilerin yaptığı iş ve işlemler konuşuluyor. Sizlerin ve bizlerin hiç kendi derdimiz yok mu? Kendi derdimize derman aramayız, başkalarının yaptığını ve yapamadıklarını konuşuruz. Neden? AVARELİKTEN…
İşte şu küçük beldelerin dezavantajı. Bol bol laf ebeliği yaparız da hiç fikir üretmeyiz. Kendi halimize bakıp da ders almayız.
Memurların evliyası olur mu? Hadi oradan, memurun evliyası mı olurmuş?
İşte size evliya, Server Dede. Başka tanımıyorum.