Geçen Pazartesi, haftanın yazısını gazeteye gönderişimizin ardından, akşam saat 17.45’te hareket ettiğimiz Ordu’dan, tam 12 saat sonra sabah saat 6’ya çeyrek kala İstanbul Eyüp Sultan Câmii’ne vardık. Sabah namazını orda kıldık. Geçen gidişimde olduğu gibi müezzinliğe çıktım. Müezzin kamet edecek diye beklerken minârelerden ezan sesi süzüldü câmiye.
Ezanın peşinden Yâsin okundu sesli olarak. Sonra salavâtla birlikte sünnetler kılındı. Bu defâ yine kamet beklerken, orada tanıştığımız emekli müezzin ihlâsları okumamızı teklif etti. Müezzinlerin, bu câmiye has bir gelenek olarak her defâsında seslice Hz. Eyyüb El’Ensârî, Hz. Bilâl-i Habeşî ve Hz. Ümm-i Mektûm (r. anhum) hazerâtının isimlerini saydığı sürece biz de dâhil olduk elhamdülillâh.
Elbette, çok yerlerde çeşitli câmi görevleri yapıyoruz. Gittiğimiz her yer ve ülkede, namaz kıldığımız mescid ya da câmide görev yapmaya, en azından ezan okumaya çalışıyoruz. Nitekim, ülkemizdeki bâzı il ve ilçeler yanında, Mısır, Azerbaycan, Gürcistan, Yugoslavya, Cezâyir, Fransa gibi ülkelerde de buna muvaffak olduk elhamdülillâh.
Lâkin, Eyüp Sultan gibi, Efendimiz’in (SAV) sancaktarı bir büyük sahabenin ismini taşıyan, ayrıca, çağ açıp kapayan bir fethin sembolu, selâtin câmilerinden birinde buna mazhar olmanın ayrı bir keyfiyeti olsa gerek. Rabbimiz, buraları madden, mânen fethedenler ve bu civarda yatan cümle sâlihlerle berâber, başta onlara lâyık tarzda hareket eden ahfâddan eylesin sizleri, bizleri, cümlemizi inşâllâh diyoruz. Bunun için orada da duâ ettik elhamdülillâh. Tüm bunlardan dolayı Rabbimize ayrıca ve her zaman hamdediyoruz.
HÜDÂYÎ’YE, WEFÂ YOLCULUĞU…
Ordu Wefâ dernek grubu olarak, oradan Çamlıca Hüdâyi Vakfı İLAM külliyesine geçtik. Bir gece kalacağımız yatakhânelere yerleştik. Burası, tam anlamıyla bir külliye. Çoğu zenci olan, Türkistan, Orta Doğu, Balkanlar gibi çeşitli İslâm diyârlarından yüzlerce öğrenci barınıyor. Hüdâyi Hazretlerinin çilehânesinin bulunduğu yerde inşâ edilen külliyede, görebildiğimiz kadarıyla, akademi, kütüphâne, yatakhâneler, konferans salonu, seminer odaları, kitabevi vs. bulunuyor. İçerisi yarı kütüphâne hüviyetinde, civâr yerleşimlere de hitap eden, sabah namazı dâhil kalabalık bir cemaati bulunan güzel de bir câmii var aynı zamanda.
Gerek kantinde, gerekse câmi civârında Filistinli, Afrikalı, Sûriyeli gençlerle ayaküstü sohbetler ettik. Tabiî, Türkçe konuşuyorlar. Öğrenmişler. Biraz da Arapça konuşalım istedik ama, özellikle Afrikalılar dillerinin Fransızca olduğunu söylediler.
2 gün boyunca ilim, irfan ve muhabbet soluduğumuz külliyede, Osman Nûri Topbaş üstâzımız başta olmak üzere, ayrıca Abdullâh Sert, Dr. Alican Tatlı ve Ahmet Taşgetiren Ağabeyleri dinleme imkânımız oldu. Bizler Giresun, Ordu ve Samsun yöresi olarak 40’a yakın kişiydik. Ayrıca, Türkiye’nin her bögesinden çok sayıda katılımcı vardı.
Geldiğimiz Kotyora Otem Tur otobüsüyle Çarşamba günü 15.00 îtibârıyle dönüş yolundayız. Bu seferimiz de rahat ve muhabbetli oldu. Selâmi YEŞİLYURT’un kendine has, rüyâ gibi ama gerçek konular ve uslupla damgasını vurduğu yolculukta, zaman zaman da mikrofonlar konuştu, hoparlörler gümbürdedi, otobüs çınladı. Bu arada biz de tüm bunlar yanında, sunuculuk modlarına da girdik. Otobüs güzel, yol güzel, manzaralar öyle, yârenlik ve sohbetler de. Dolayısıyla coşmamak elde değil. Perşembe sabah saat 03.00’ü geçerken Ordu’ya ayak bastık.
ULUBEY’İN HAS EVLÂDI…
O günün akşamı Wefâ Derneği’nde, bir haftadır Ordu’da gündüz çeşitli câmilerde, akşam da STK’larda sohbetler yapan, Ordu İmam-Hatip Lisesi mezunu, Ulubey ilçemizden hemşehrimiz, Konya Karamanoğlu Üniversitesi İslâmî İlimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Hâlit Çalış Hocamızın sohbeti vardı. Yarısı sohbet, yarısı soru-cevap şeklinde süren program çok özlü ve güzeldi. Kendisini, hem bundan, hem de tâtilini geçirmek üzere memleketine geldiği bir hafta boyunca birikimlerini insanlarla paylaşma şeklinde tezâhür eden görev sorumluluk ve bilincinden dolayı tebrik ettik. Rabbimiz sayılarını çoğaltsın inşâllâh.
Cumâ Akşamı Kayadibi’ndeydik. Hepinizin, eğitimciliği, televizyon programları ya da vaazlarıyla tanıyacağınızı umduğumuz, yılların Ordu İmam-Hatip Lisesi öğretmeni Tâlip CAN Bey’in büyük oğlu FURKAN kardeşimizin nişan merâsimi vardı. Her iki gencimiz ve âileleri, çevreleriyle birlikte gıpta edilecek türden nezih insanlar. Rabbimiz iki tarafı da denk getirmiş. Hayırlı muratları tamâmına erdirip mutluluklarını sonsuzlaştırsın inşâllâh.
Cumartesi Akşamı da, yine hepinizin bileceği, Şayıp-Çongara Veliefendioğlu Âilesi’nden, Mühendis Yalçın Yüksel Bey’in kızı, yazarlarımızdan Alaeddin YÜKSEL Ağabey’in torunu Ahsen Kâmile yeğenimizin Kotyora’da aynı şekilde Öceli’den Özay Bey’le nişan merâsimleri vardı. Bu arada, orada fark ettiğimiz orducu.com yazarı Ayten Yüksel Hanımı, eşimle birlikte güzel yazılarından dolayı tebrik ettik. Hattâ, “bu nişanı yazarsın herhâlde” diye temennîlerimizi de ilettik. Fakat, son yazısı ASKIDA EKMEK başlığına telmîhen, yenilerini bekliyoruz anlamına “askıdaki ekmek bayatlamış olabilir!” esprisi sonradan aklımıza geldi.
Dede olarak Alaaddin Ağabey’in, “Kızımızı verirken oğlumuzdan isteğimiz, nârin ve nâzenîn olarak yaratılan kadının erkeğe bir Allâh emâneti olduğunu unutmaması, kadının da bunu istismar etmeden sevgi ve saygı dışına çıkmayıp her iki tarafın da verilen sözlere sâdık kalması” şeklindeki talebiyle, Burhan ÇAKMAK Bey’in az ve öz olarak ifâde ettiği; “Öyle bir yuva ki, kendileriyle birlikte âileleri de mutlu olsun, gelecek nesillere de örnek teşkil etsinler!” şeklinde, baldan damlalar niteliğindeki sözlerini, her iki nişan merâsimi için de bir temennî ve duâ olarak buraya alıyoruz.
Yine burada, gerek kendileri, gerek âileleri, gerekse çevreleri, milletleri ve de memleketleri, hattâ tüm İslâm Âlemi ve insanlık için hayırlı olması niyâzımız yanında, ayrıca, her iki merâsimde de seslendirilen, DARISI DİĞER BEKÂRLARIMIZIN BAŞINA dileklerini, en az bunlar kadar denk, uyumlu ve ideâl hâliyle bizler de tasdikle berâber temennîleyip tekrarlıyoruz. Ve de, âmiiin, âmiiin, âmiiin diyoruz…
BİR GÖLKÖY, İKİ VEKİL…
Ne seyahatin, ne İstanbul’un, ne Wefa toplantısının, ne de nişan merâsimlerinin ayrıntısına girmiyoruz. Her birisi ayrı bir yazı konusu. Ancak, başlıktaki Gölköy neyin nesi derseniz, orada biraz siyâset var. 7 Hazîran 25. Dönem milletvekili seçimi dolayısıyla ordan-burdan, sağdan-soldan, İstanbul’dan, Ankara’dan, Avrupa’dan gelen isimler var.
Bu arada Ulubey’in yukarısındaki Gürgentepe, Gölköy, Mesûdiye hattı birlik olup bir aday çıkarma düşüncesinde. Bu biraz da Enver YILMAZ’ın Belediyeye geçişiyle alâkalı bir yeni durum olsa gerek. Gölköy’den iki avukatın ismi dolaşıyor ortalıkta. Milletvekili sayısının azaldığı, ortada ekâbir isimler ve kemikleşmiş telakkîlerin olduğu bir yerde arkadaşların girişim rûhu ve cesâretlerini tebrik etmemek elde değil. Hasan Aksu ve Murat Başer Çelik’in başarılı olmalarını, en azından bir tâze kan meyânında çok isteriz. Kendilerine başarılarla berâber, şimdiden, yeni seçimin Ordumuz, yurdumuz ve tüm insanlık için hayırlara vesîle olmasını Cenâb-ı Hak’tan niyâz ediyor, siz sevgili okuyucularımıza sevgi, saygı ve sonsuz mutluluk dileklerimizi sunuyoruz ves’selâm…