Millet olarak çok değişik duygulara sahibiz. Aslında başka milletlerle ilgili yapıldığı gibi Türk milleti için ciddi bir genelleme yapamayız. Her çeşit insanı içimizde barındırdığımız gibi bu çeşitlilik, küçük bir aile içinde bile kendini gösterebiliyor.
Yukarıda zikrettiğim durumu biraz başıboşluğa bağlasam umarım yanlış olmaz. Başıboşluk derken bir kişinin yetişmesinde gelişmesinde belli bir standart olmadığı için şansına bahtına ne çıkarsa oradan beslenmesini, etkilenmesi kast ediyorum. Örneğin, bir çocuk okulda zibidi bir arkadaşı vasıtasıyla serseri bir mayın haline gelebiliyor veya milliyetçi muhafazakâr bir aile çocuğu bile yasadışı sol bir örgütün canlı bombası olabiliyor.
Geçtiğimiz hafta hepimizi derinden yaralayan gerçekten adi ötesi bir cinayete şahit olduk hep beraber. Bir genç hanım kardeşimiz gözü dönmüş bir varlık tarafından hunharca öldürüldü. Gerçekten büyük bir acı. Allah Rahmet eylesin. Onurlu ve yürekli yakınlarına ise sabırlar dilerim. Namusunu ırzını korumak için canını ortaya koyabilecek iradede bir evlat yetiştirdikleri için onların ellerinden öpüyorum.
Peki nerden geldik bu günlere? Olay sıcakken duygusal atmosferde pek sağlıklı analizler yapılamıyor, olay soğuduktan sonra da unutulup gidiyor. Bu konuya gelin biraz farklı pencerelerden bakmaya çalışalım.
Öncelikle bu kadar arıza! tiplerin olduğu memlekette bir büyüğümün dediği gibi ‘hep babamın oğluyum dememek biraz da anamın oğluyum’ demek lazım. Çünkü siz hakkınızı savunacakken karşıdaki adam öfkesini abartıp belindeki bıçakla, silahla canınıza kast edebiliyor. Örneğin trafikte kavga ettiği adamlar tarafından 1 hafta sonra öldürülen birini duymuştum. Ya da hem kusurlu olup hem de yanındaki arkadaşlarına güvenerek, yalnız başına olan karşı taraftaki vatandaşı hastanelik eden insan dışı varlıkların olduğuna şahit oldum. Bu örnekleri o kadar çok sıralayabiliriz ki zaten her gün haberlerde pisipisine ölenlerin olduğunu üzülerek görüyoruz. O sebeple her konuda ciddi şekilde tedbirli yaşamak gerekiyor.
Özgecan Aslan olayı da yukarıdaki örneklerle ilintili ama artık işin uç noktası diyebiliriz. Burada tecavüz niyetiyle bilinçli bir saldırı da var. Bir adam eğer adamsa, canını emanet aldığı, himayesindeki savunmasız bir genç kıza işin namusu gereği yan gözle bile bakmaması gerekirken tecavüz etmeye yelteniyor ve amacına ulaşamayınca katledip babasının da yardımıyla yakıyor. Cümleye dökmek ne kadar kolay. Lakin empati yaptığımızda ürperiyoruz. Ya yakınlarımızdan birinin başına böyle bir hadise gelse? Düşünmesi bile kötü.
Peki nerede kaldı bizim örfümüz ananemiz adamlığımız? Bir İnsan himayesindeki bir hanıma yan gözle bakabilir mi? Nefsinin istediği olsun da nerede ve ne şartla olursa olsun noktasına gelmişiz. Burada hiç kimse kusura bakmasın ama hep beraber suçluyuz.
Peki Neden Suçluyuz:
Toplum içinde bu gibi azgın tiplerin acayip karizması olduğunu biraz etrafımıza bakarsak hemen anlarız. Yaptığı benzeri ahlaksızlıkları anlattığında vay be çekip takdir topladıklarını da hemen göreceksiniz. Artık gençlere hayrı ve güzelliği tavsiye eden, adam gibi davranmadığında haddini bildiren bir mekanizmanın olmadığını da göreceksiniz. İnandığımız din, bize tam tersini tavsiye ederken ‘Evlenip ne yapacaksın hayatını yaşa’ gibi öğütler alıp hayatını yaşamak! için evlenmeyen tiplerin olduğunu da göreceksiniz. ‘Erkek adamdır her türlü ahlaksızlığı yapabilir’ mantığının toplumumuzda hakim olduğunu da göreceksiniz. Medyamızda Tecavüzcü coşkun tiplemesi veya Nuri Alço’nun canlandırdığı sapık tiplemelerin özendirildiğini ve acayip pirim yaptığını da göreceksiniz. Her gün tv programları, film veya dizi gibi yayınlarla insanların cinsel dürtülerinin sürekli uyarılmaya çalışıldığını, aldatma tecavüz gibi sahnelerin özendirilerek yayınlandığını, bu tv programlarında kadınların adeta bir cinsel meta olarak kullanılmak istendiğini de göreceksiniz. Bahsettiğim türden yayınları izlememek için hiçbir çabamızın olmadığını da göreceksiniz. Üniversiteli olmanın her türlü ahlaksızlığı yapabilmek anlamını taşıdığını ve bu anlamdan dolayı üniversite okuyan hanımların potansiyel hedef haline geldiğini de göreceksiniz. Maalesef Genç erkeklerin evlenme vaadiyle genç hanımları kandırdığını ve bunun yaygın bir alışkanlık olduğunu da göreceksiniz. Allah sınırlar koymuş Allah’ın koyduğu sınırlara Müslümanlar olarak riayet etmemiz gerektiği halde riayet etmediğimizi de göreceksiniz.
Bazı durumlarda başımıza gelenlerin akılların bir karış havada olmasından kaynaklandığını da göreceksiniz. Hatta bazı başa gelen kötü hadiselerin ailelerin ihmalkârlığı ve duyarsızlığından kaynaklandığını da göreceksiniz. Bazı kötü hadiselerin ise tedbirsizlikten kaynaklandığını göreceksiniz.
Değerli okurlarım!
Laik sistemin biçtiği ve giydirmeye çalıştığı bu elbise bize göre bir elbise değil. Bizim toplumumuzun kaldıramayacağı bir yaşam şeklini benimseyemeyiz. Batıda her türlü ahlaksızlık zaten doğal karşılanıyor. Onların yaşam biçimlerini bize uydurmaya çalıştığınızda bir dengesizlik oluştuğunu ve ardından kontrolsüz insanların türediğini görüyoruz. Ahlak ve Fazilet gibi erdemleri, pek de beğenmediğimiz mahalle baskısını kaybettiğimizde sırf taciz yapayım diye İstiklal Caddesine hücum eden tiplerden görürüz sağımızda, solumuzda, mahallemizde ve her yerde.
Çocuklarımıza yabancı bir hanıma yan gözle bile bakmamak gerektiğini hem dini açıdan hem de toplumsal ahlak açısından öğretmemiz ve toplum olarak bu davranış şeklini moda haline getirmemiz gerekiyor. Ama modern! dünya bir tane daha fazla karşı cins yan gözle bir kadına veya bir erkeğe nasıl bakabilir mantığıyla hayatımızı dizayn ediyor, etmeye çalışıyor. Sizce Bu dizayn çabasına dur deme vakti gelmedi mi?