Seçime sayılı günler kaldı. Gelecek bu güne ülkemiz yepyeni, kendini bir defâ daha test etmiş, bünyesini yoklamış, gözlemini yapmış, özlemini yinelemiş, heyecanını yenilemiş olarak girecek. Şimdiden millet, memleket ve de gönül coğrafyamız için hayırlı olsun.
Milletimizin sağduyusundan şüphemiz yok. Genel olarak, lâiklik perdesi ve de çağdaşlık söylemi altında inanç ve bin yıllık âidiyetlerimize yabancı, ithal fikirlerin yuvalandığı oluşumları ifâde eden, sol duyusu oldukça zayıf elhamdülillâh.
Lâkin, bâzen sol duyusuyla sağ duyusu arasına giren dalgalar görüntüyü bulanıklaştırabiliyor. Ya da, sağ diye ve sağ gibi, sağlıklı gibi olarak sunulan düşünceler sonuç îtibârıyla sol mantaliteye hizmet edebiliyor.
PARALEL GEZİ
İşte size, en çarpıcı ve kestirmeden olarak, GEZİ ve PARALEL örneğini verebiliriz. Gezi olayı başta kimimize mâsum bir hareket gibi gelmiş olabilir. Bunda ne hınzırlık olabilir ki diye düşünmüş bulunabiliriz. İlk başta öyle gibiydi sanki. Normal bir vatandaş olarak, gençlerin bu gezi arzusunu piknik bir olay olarak algılayıp, hoş görüyle karşılama eğilimimizi ön plâna çıkarabilirdik.
Ama, sağ gibi görünen ve gösterilen bu olayın sonunda millet olarak, dış arka plânlı, telâfîsi zor ve çok pahalıya mâl olan kuvvetli bir sol kroşe yemek mümkündü. Nitekim bir örneği Mısır’da yaşandı. Tahrir meydanında toplanan mâsumsu kalabalıklar askerî darbenin bahâne-yi şahânesi oluverdi. Ülkenin bu günkü geldiği durum da ortada.
Paralel dedik ya, onu da bu anlamda biraz konuşalım. Hepimizin rûhen ya da bedenen mutlakâ bir taraflarında yer aldığı samîmî, ihlâslı ve de nurlu gayretlerinden şüphe etmediğimiz yerel hizmet neferlerini elbette bu değerlendirmenin dışında tutuyoruz. Tıpkı, tüm güzel hareketlerin içerisine girmiş parazitler ve beyinsizleri, bizi özlediğimiz limanlara taşıyacağını düşündüğümüz omurgadan ayrı tutup, günâh ve vebâlleriyle baş başa bırakarak, Allâh’a havâle ettiğimiz gibi.
DEVEYİ YÂRDAN UÇURAN…
Sizin anlayacağınız, gelinen bu günkü noktada, seçim ve siyâsetten çok öte bir yerlerdeyiz sevgili okurlar. Mesele sâdece siyâset olsa ona hiç de girmek istemem. Sonuç îtibârıyla, sandıktan çıkacak olanlar arasında pek fark olmasa oraya girmeye, taraf olmaya, birilerini gücendirmeye hiç de değmez. Ama biz, ülkede ve coğrafyada bir kurtuluş mücâdelesinin hâlâ devam etmekte olduğunu düşünüyoruz. Çünkü, bizi paramparça edenler tekrar canlanmamızdan endişeli. Yakamızı hiçbir zaman bırakmadılar ve de bırakmayacaklar da. Dolayısıyla, seçeceğimiz parti ya da kadroya bu açıdan bakmak zorundayız. Aksi takdirde, atalarımızın çok güzel buyurduğu gibi; DEVEYİ YÂRDAN UÇURAN BİR TUTAM OTTUR.
Yâni biz, ufak tefek, eften-püften sebeplerle büyük dâvâları, bir elden gittimi, daha kolay kolay yakalanamayacak güzellikleri görmezden geliyorsak, o zaman da, bu düşüncemizden dolayı lâyık olacağımız idâre de başımıza tekrar gelecektir.
ÂŞIĞI YÂR’DEN GEÇİREN…
Bunu şöyle bir örnekle anlatmaya çalışalım: evlerde Kur’an Kursu okutup bundan maaş ya da ücret alan bir bacımız meselâ, kendilerini hâlâ kadroya geçirmedikleri için bu hükümete oy vermeyeceğini söylüyormuş.
Peki biz, daha düne kadar câmilerde bile, yaş bahâne edilerek Kur’an eğitiminin yasaklandığını, şimdi bırakın câmileri, okullara, evlere kadar, hem de para da verilmek sûretiyle Kur’an dersi verdirildiğini niye unutuyoruz? Biraz daha sabr’etsek sizin dediğiniz de olacaktır mutlakâ. Her şey birden olmuyor demek ki.
Kaldı ki, sizin oy vereceğiniz parti bunu yapacak mı? Her şeyden önce, böyle bir derdi var mı? Onların ekseriyetinin derdi, bu hükümetten kurtulmak. Onların başarısı, ülkeden çok, işbirlikçilere yarayacaktır. Mevcut iktidardan, kadro, birikim ve deneyim olarak daha iyi ve güçlüsünü getirmek mümkün mü şu seçim îtibârıyla?
BİZLER DE BİLİYORUZ, LÂKİN;
Cevaplar elbette DEĞİL şeklinde olacaktır. O zaman, sevinen kim olacak; millet mi, onun zayıf taraflarını kollayanlar mı? Bunları iyi düşünmek, doğru tartmak, sağlıklı karar vermek gerekir.
Okuduğumuz Kur’an, verdiğimiz ders hatırına, bir defâ daha, yeniden düşünmek gerekir. Birbirinin destekçisi olup, iktidara karşı büyük cephe oluşturan ve aralarında fark görmeyen muhâlefet partileri içerisinde, lâikliğin elden gittiğini düşünüp, İmam-Hatipleri kapatacağını söyleyenler bile var. Artık, gerisini siz hayâl edin…
Beş vakit namazında olduğu hâlde, benzer düşüncede olanlar var. Konuştuğumuzda haklılık payları olduğunu görüyoruz. Görmeden önce, biz de bunları zâten biliyoruz. Ama, insanlar dört dörtlük olamadığı gibi, insan çorbası olan partiler de sonuçta dört dörtlük olamayacaktır. Ama, dörtte 3’lükler varken, 1’lik ya da 2’liklere gitmenin de mantığını herkesin kendi sorumluluk algısına havâle ediyoruz.
PİRE-YORGAN MESELESİ…
Sevgili sağduyulu kardeşimiz. Demek istiyoruz ki, “hele, şu kurulu düzen, 13 yıldır yakalanan hava bir bozulsun da o zaman gör!”demiyeceğim; çünkü, eğer biz de bir şey biliyorsak, okuduklarımız, yakın geçmişte yaşadıklarımız, coğrafyamızın genel durumuna dâir gözlem ve de özlemlerimiz varsa, o zaman bunun düşünmesi bile korkunç gibi bize göre.
Ama birileri, aslında hiç de düşünemediği, gerçekte de olmadığı üç kuruşluk menfaati, ya da ideolojik saplantıları, geleneksel tercih çizgileri dolayısıyla ülkeyi tekrar, dış düşmanlar ve onların paraleli iç kodamanların güdümüne teslim edip, geri dönülmez mecrâlara sürükleyecekse artık o da herkesin kendi bileceği iş.
Her koyun kendi bacağından asılsa da, kokusu hepimizi ilgilendirir elbette ama, kişi öbür dünyâda sevdiği ile berâber olacak, ve de her kes kendi niyet, hareket, tercih ve amelleriyle hesâba çekilecek.
Umarız ki PİREYE KIZIP YORGAN YAKILMAZ; kâlpler ve vicdanlar dinlenir de, kimler ve ne adına konuştuğu ya da, başarılarının kimlerin işine yarayacağı belli olmayanların ağzına BAKILMAZ.
Bu duygu ve düşüncelerle berâber, seçimlerin şimdiden hayırlı olması dileğiyle cümleye sevgiler, saygılar ves’selâm…