Bu hafta sizlere İmamı Gazalinin Yöneticilere altın öğütler adlı kitabından bir alıntı ve de kitap hakkında bir nebzecik olsun bilgilenmeniz amacıyla genelde bizlerin her zaman beklediğimiz tutum ve davranışlardan bahsedeceğim.
İmamı Gazali şöyle söyler; Ey sultan! İçine düştüğün her işte ve başına gelen her durumda kendinin halktan biri, başkasının da bir lider olduğunu düşün! Kendin için razı olmadığın şeylere, her hangi bir Müslüman için de razı olma! Kendin için razı olmadığın şeyleri, onlar için hoş görürsen, halkına ihanet etmiş ve emrin altındakileri aldatmış olursun.
Daha iyi anlaşılması için sahabe döneminden bir anekdot: Hz. Peygamber (s.a.v) Bedir savaşı günü, sahabelerin yapmış oldukları bir gölgelikte oturuyordu. O sırada Cibril-i Emin gelir ve:
"Ey Muhammed! Ashabın güneşin altındayken senin gölgede oturman uygun mudur?" der. Yani, Peygamber (s.a.v) böyle ufak bir şey için bile uyarılmıştır. Hz. Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
Kendin için razı olmadığın şeylere, her hangi bir Müslüman için de razı olma! Yani kendisi için istemediğiniz bir şeyi din kardeşlerin içinde istemedikçe imanı kamil olmazsınız.
Dostlar, yaptığımız herhangi bir işi veya görevi menfaatimiz için değil, vicdanımızın sesini dinleyerek yaparsak bu memleket bir o kadar dara kalkınır. İsraf en az düzeye iner. Belki de tamamen kalkar. Devlet veya aile ekonomisini çökerten, bitiren ve mahveden hep israftır. Yeğin, için ama israf etmeyin, Allah israf edenleri sevmez. Allahın sevmediği gibi biz kullar da sevmeyiz.
İhtiyaç sahipleri kendi sıkıntılarını arz etmek için kapınıza gelip sizi beklemesini küçük görmeyiniz. Bu tehlikeli işten sakınmamız gerekir. Müslümanların ihtiyaçları ile meşgul iken nafile ibadetleri bir tarafa bırakıp bir an önce onların sorunlarını gidermeye çalışmak gerekir. İyi araştırma yapın, Osmanlı Padişahlarının hiçbirisi Hacca gitmemişlerdir. Arada bir veya iki tane giden olmuştur, amma ekseriyeti o farz olan hacca niçin gitmedi veya gidemedi. İyi araştırın. Müslümanların ihtiyaçlarını gidermek, nafile ibadetten daha üstün olduğu bizlere devamlı telkin edilir.
Ömer b. Abdülaziz 25 yaşında Medine’ye Vali olarak atanmıştır. Valiliği dönemlerinde her gün öğleye kadar Müslümanların sıkıntıları ile ilgilenirdi. Yine bir gün öğleye doğru yorgunluktan dolayı istirahata çekildiği bir sırada küçük oğlu içeri girer ve:
-Babacığım! İnsanlar ihtiyaçlarının giderilmesi için kapında beklerken, onların haklarını yerine getirmede böyle gevşek davrandığın bir anda, başına ölümün gelmesinden seni emin eden nedir? der. Ömer b. Abdülaziz:
-Doğru söyledin oğlum. der ve tekrar halkın ihtiyaçlarını dinlediği meclise geri döner. Hani bizlerde de vardır. Vali ve kaymakamların mesai mefhumu yoktur. Onlar 24 saat görevlidirler. Çok insanlar da ne gereği var diye laf söz ederler. Amma, onların yükü, sorumluluğu ve vebali hattından fazla çoktur, eğer bu bilinçte iseler.
Yetkili ve etkili kişiler, nefislerini, övünülecek giysiler giymek ve hoş yiyecek yemek gibi şehevî arzularına alıştırmamalıdırlar. Her şeyde kanaatkar olmak gerekir; çünkü kanaatsiz adaleti sağlayamazsınız. Sahabe döneminde valiler binek ve silah ihtiyaçlarını devletten almış olduğu kendi maaşlarından artırarak alıyorlardı, bunu biliyor musunuz?
Size Hz. Ömer’den bir nükte anlatayım: Hz. Ömer (r.a), tanıdığı salihlerden birisine:
- Davranış ve tutumumda hoşlanmadığın bir şey var mı? diye sorar; o da:
- Duyduğuma göre sen sofranda iki somun ekmeği bulunduruyor, bir de gece ayrı gündüz ayrı elbise giyiyormuşsun? dedi. Hz. Ömer:
- Başka kusurumu gördün mü? diye sordu, o:
- Hayır; görmedim, dedi. O zaman Hz. Ömer (r.a):
- Allah'a yemin olsun ki, bu ikisi bir daha olmayacak, dedi. Ve tabii bilirsiniz, Hz. Ömer’in bir takım elbisesi vardı. Cuma günleri öğleye kadar dışarı çıkmazdı. Niçin Cuma günü öğleye kadar bizlere görünmüyorsun diye soranlara.
-Bir takım elbisem var, Cuma günü erkenden onları yıkıyorum, kuruyana kadar evimden dışarı ikinci bir elbisem olmadığı için çıkamıyorum.
Benim kendimin evimde dört adet ceket, belki de en az beş adet pantolon ve daha neler neler. Yatak odamızdaki elbise dolabını akşam eve gidince şöyle bir kapağını açın ve nelerin var olduğunu görürsünüz. Ne zaman aldığınızı unuttuğunuz gömleklerden tutun da, kaç takım çoraplara kadar.. .
Biz kalkınacağız öyle mi? Benim altımda 96 model arabam varken, o araba benim ihtiyacımı görürken, beğenmedim, gittim zorla ödeyeceğim borç yükü altına girdim, yüksek model araba aldım. Tabii bu arada yok param bitti, yok paranın bereketi kalmadı ve daha nice dertlerle sızlanır dururuz.
Yaşam tarzımızı değiştirmediğimiz müddetçe ve de israfı durdurmadığımız müddetçe iki yakamız bir araya gelmez.