Ramazan ve Bayram boyunca, meslek grubu ya da mensûbiyet anlamında İmam-Hatip câmiasından bir çok arkadaşla bir araya geldik. Meselâ, Ramazanın sondan 2. İftarında Ordu İHL 99 mezunlarıyla bir aradaydık. Onlar bunu her sene yapıp biz öğretmenlerini de dâvet ediyorlar. Hepsi pırıl pırıl, cevvâl çocuklar. Artık, arkadaşlar dememiz lâzım. Hepsi de yaşını-başını almış, cıvıl cıvıl, heyecanlı, hareketli insanlar. Her birisi ayrı bir değer.
Bayramın 3. Günü Akyazı İmam-Hatip Lisesi bahçesinde GELENEKSEL ORİMDER PİLÂV GÜNÜ’nün 5.si icrâ edildi. Orada da dönem arkadaşlarımızdan ve sonrakilerden, uzaktan yakından gelen bir sürü arkadaşlarla görüşme imkânı bulduk.
Mâlum, bayram günü, hepimizin misâfirleri oluyor. Biraz gecikmemiz dolayısıyla protokolü göremedik. Arkadaşlarla hasret giderip, samîmî, güzel hasbihâller ettik. Fotoğraflar çekilip dağıldık. Öğrendiğimiz kadarıyla protokolün dışında konuşan da olmamış. Herkes birebir muhabbeti tercih etmiş. Bizler de öyle.
Eskipazar’dan, hattâ daha öncesi Ordu İHL Tatbikat Câmii altından bugüne İMAM-HATİP GÜNLERİ geçti gözümüzün önünden. Kimler geldi, kimler geçti?! Kimler gitti, kimler kaldı?! Ne günler gördük?! O, çileli ve bir o kadar da güzel günlerden sonra elhâmdülillâh; daha güzel denecek bu günlere erdik.
Herkes kâbul eder ki; Ordu İHL, 70’li yılların başından bugüne verdiği, dünyânın her tarafına dağılmış mezunları, yetişmiş elemanları, işadamları, bürokratları, nitelikli mensuplarıyla hakîkâten bir ilim-kültür ocağı olup, bu anlamda bir markadır.
GAYRETTEN HAYRETE...
Ancak, yine de, toplamda bu böyle olmakla, yâni mezunlarının çokluğuyla belki en önlerde olmakla berâber, kişisel anlamda atağa geçip sivrilen olmadı bize göre. Yâni, elbette çok imam yetiştirdi, çok hatipleri, çok yetişmiş elemanları var ama, İMAMLARIN DA İMAMI niteliğinde, birikimiyle, duruşuyla, takvâsı, ahlâkı ve vakarıyla AĞABEY konumunda, HOCA ya da KANAAT ÖNDERİ boyutunda dinamik, etkin kişilikler çıkaramadı.
Tüm bu anlamlarda, biz Ordu’da yokuz. Biz derken, bizler elbette buralardayız ama, vizyon ve misyonumuz nerede? Bu millet dar günlerde bize sâhip çıktı. Yemedi yedirdi, giymedi giydirdi. Biz şimdi kendimiz yiyip içiyoruz da, hak adına, adâlet adına millete ne gibi faydamız oluyor? Hayra çağırma ve de yanlışlıklarla mücâdele bağlamında, genel veyâ yerel boyutta, EMR-İ BİL MÂRUF, NEHY-İ ANİL’MÜNKER ya da Milletin, memleketin hayrı adına hangi gayretin peşindeyiz?
Her gün yeni yeni imamlar atanıyor. Câmiler, kurslar, mescidler açılıyor. Bizim bu günkü konumuz ve meselemiz bunlar değil. Geceyi gündüze katıp programı nice zorluklarla gerçekleştirenler aslâ hiç değil. Onlara müteşekkir olduğumuzu bu vesîleyle söyleyelim. Allâh râzı olsun. Çünkü zamânında böyle işlerle uğraşanlar arasındayız. Hem yorgunluğunu biliyoruz, hem de sonuçlarını. Kendimiz de değerlendirmelerimizin dışında değiliz yâni.
Bizim söylemek istediğimiz, bunca hercümerç içerisinde, İmam-Hatip Câmiası olarak üzerimize terettüp eden sorumluluklar meyânında, kendi menfaatlerimizin çok ötesine geçmediğimiz noktasına dikkât çekmektir. Biz, ne bir insan, ne bir Müslüman ve ne de bir İmam-Hatipli olarak bunun için dünyâya gelmedik.
Dünyânın, memleketimizin ve de yöremizin bugünkü durumundan fakirlere göre zenginler daha çok sorumludur. Doğru, ama, uhrevî gerçekleri bilme noktasında daha zengin olan ve görevi de bu olan bizim grup ta mânevî, hattâ belki de maddî karmaşadan bile o kadar sorumludur. Bunun için yerel ve genel anlamda neler yapılması gerektiği husûsu hiç gündeme girmeden sâdece kişisel hasretlerin giderilmesi, pilâvların yenilip çayların içilmesi sorumsuzluğun belgesi olarak, belki de faydadan çok öte bir şey de olabilir?
ETLİ PİLÂV, KURU LÂF...
Sıla-i rahim niçindir? Gidip akrabanın ikramlarına çökmek için midir?! Yoksa hâl-hatır sormaktan öte bir ihtiyâcını gidermek, varsa yardımcı olmak için değil midir? Kesinlikle kuru lâf için değildir. Aynı şekilde pilâv günleri de geyik muhabbeti olarak kalmamalıdır demek istiyoruz.
Hattâ geçtiğimiz dönem, Altaş Koleji’nde de benzer bir program yapıldı. Yenildi-içildi, Giresun Kanaat Önderlerinden Bulancaklı Nûri GENÇ Hoca bir duâ yaptı ve bir saat içinde her şey bitmiş oldu. Sâdece bizler yemiş-içmiş, muhabbetle kendimizden geçmiş, biraz da hasret gidermiş olduk o kadar. Bir de, görevini yapmış olmanın rehâveti ki, her şey orda kalakalıyor. Akyazı’da da farklı bir şey olmadı sonuçta.
Sözün özü, büyük fedâkârlıklarla gerçekleşen böyle anlamlı hareketlerden, kendimiz ve de toplum adına bir bereket te ortaya çıkmalı; onu söylemeye çalışıyoruz. Yoksa pilâv her yerde yeniliyor. Hattâ, Eskipazar günlerinde, bâzen heyecandan pilâv yemeği unuttuğumuz gibi, burada da tokluktan yemedik. Mesele zâten pilâv değil. Öyle olmadığı gibi, kuru kuruya gavgav da değil elbette…
İMAM-HATİP MİLLETİ!...
Burada İmam-Hatip derken de kimseyi ayırıyor değiliz. İmam-Hatipten kasdımız, aziz milletimizin sâhip olduğu Anadolu rûhudur. İmam-Hatib'in önderliği demek Anadolu rûhunun şahlanması, özlemlerinin kanatlanması, ülkenin ve İslâm Âlemi’nin ayağa kalkması demektir. Bunun için İmam-Hatip Pilâv günleri önemlidir ve öylesine dokunulup geçilmemelidir.
Aslında bu konuyu İMAM DÖRTLÜKLERİ olarak yazmış, giriş sadedinde bir-kaç kelime edelim demiştik. Söz uzadı ve hattâ ikiye böldük. 2. Yarı ile DÖRTLÜKLER kaldı. Onları bir başka yazıya bırakırken, Ordumuz ve yurdumuz adına daha bereketli pilâv günlerinde buluşmayı ve o günleri hep birlikte sevdiklerimizle berâber görmeyi diliyor, Rabbimizin, bizlerin, ülkemizin ve tüm kardeş coğrafyaların yardımcısı olması niyâzıyla, sizlere sonsuz sevgi ve saygılarımızı sunuyoruz ves’selâm…