Hatırlanacağı gibi geçen yazımızda, gelmiş geçmiş, ya da günümüzde yaşayan, şu veyâ bu şekilde topluma mâlolmuş, kahraman hemşehrilerimizden söz etmiş, en son gelişmeler bağlamında Seyit Torun’dan İhsan Şener’e, Levent Kırca’dan Kadir İnanır’a bir dizi isme yer vermiştik. Zaman zaman, kahramanlarımızdan yine söz edeceğiz.
Yeni isimlere geçmeden önce, o yazının, yarın sabahını konuşalım. “Vekilimiz arıyor, müsâit misiniz?” dediler. Arayan Seyit TORUN Bey’di. Kendisiyle ilgili yazımızdan dolayı, -eseflerini bildireceğini düşünürken bilâkis- teşekkür etti.
Yeni öğrendiğimiz, genel başkan yardımcılığı göreviyle berâber “NEREDEN NEREYE?” dedirten bir konuma yükselmiş. Yeni makam bağlamında çok heyecanlı olduğunu gördük. Hayırlı hizmete dâir duâlı cümlelerine biz de inşâllâh diye mukâbele ettik.
Ordu’nun artık, iktidarda olduğu gibi muhâlefette de söz sâhibi olma yolunda olduğunun göstergesiydi bu. Ne de olsa Ordu demek Kahraman demek; kahramansız Ordu olur mu hiç?!
"ATATÜRK'LE KALIN, HOŞÇAKALIN!"
Geçen yazıda kısaca söz ettiğimiz Levent Kırca, son olarak; “Dik durun.. Adil olun, sabırlı olun. Daha iyi bir dünyada görüşmek ümidiyle. Atatürk’le kalın, cumhuriyetle kalın, hoşçakalın!!” şeklindeki kendine özgü vasiyetiyle dikkâtleri çekmiş, bu ikrârıyla, genelde ülke, özelde de Ordu arşivlerinde ve hâfızalardaki yerini almış durumda.
Yine, Kadir İnanır da benzer söylem ve eylemleriyle aynı sanat algısı ve dünyâ görüşü istikâmetinde yürü babam gidiyor. Kahraman diyoruz ya; boşa değil.
Bâzen, ülkemizde öteden beri görüldüğü, son akademisyenlerin bidirileriyle de tezâhür ettiği şekliyle, sanki sanat ya da aydın algısının gereği imişçesine, Hakkın, hakîkâtin hattâ halkın, onun vazgeçilmez değerlerinin rağmına söylem ve tavırlar ortaya konuluyor.
Tabiî ki sonuçta, ondan, bundan çok daha önemli olan şey, dünyâda ne yapıp ne ettiğimiz, neyin peşinde koştuğumuz, kimleri sevip kimlerden nefret ettiğimiz; daha doğrusu neden ve kimden yana olduğumuz. Çünkü, Efendimiz (SAV) öbür dünyâda kişinin SEVDİĞİ İLE BERÂBER olacağını haber vermiştir. Gerçek kahramanlık meselesi burada düğümleniyor.
TÜRKMEN BULVARI, DİKRAN MAHALLESİ…
Gelelim, diğer kahramanımız, Kâzım TÜRKMEN’e. Vefat edeli daha yeni 2 ay olmuşken adının bir bulvara verilmesi söz konusu. Türkmen’in adının Cumhuriyet Mahallesi’ndeki Mimar Sinan Bulvarı’na verileceği, kararın bu ay mecliste görüşüldükten sonra yürürlüğe konacağı öğrenildi.
Vefâkâr olmak güzel. Yalnız bunlar yapılırken asgarî bir kriter gözetilmelidir. Kaş yapalım derken göz çıkarılmamalıdır. Nitekim burada, târihe mâl olmuş bir eser, sıra dışı bir şey yok ortada. İşin garibi, Mîmar Sinan deyince akla tüm İslâm Coğrafyası ve hattâ tüm dünyâ geliyorken, onun isminin kaldırılarak bunun yapılması bir tezat teşkil ediyor bizce.
Aslını sorarsanız, zamânında bu ismin verilmesi yanlış olmuş. Bir tâne bile doğru-dürüst Osmanlı eseri gösterilemeyecek Ordu kim, Mîmar Sinan kim?! Benzer bir telakkîyi aynı zamanda İnşaat Mühendisi olan yazarlarımızdan Alaeddin YÜKSEL Ağabey, sanırım Civil Deresi üzerindeki bir köprü(cüğ)e Kanûnî Sultan Süleyman adının verilmesi bağlamında yazmıştı. Biz de katılıyoruz. O koskoca değerlerin adı, böyle sıradan yerlere verilmemeli.
Geliniz görünüz ki, verilmiş. O zaman, onu kaldırıp da yerine isim koyarken çok düşünülmesi gerekmez mi? Diğer yandan, Mimar Sinan ismini değiştirenler, yerine geleni daha mı baş üstünde tutarlar da, ebediyete kadar yaşatırlar dersiniz?
Nitekim, Osmanlı bakıyyesi son örnek, Ermeni asıllı vatandaşımız, komşumuz, büyük devlet ve medeniyet hâtıramız Dr. Dikran Toraman’ın isminin de, benzer tarzda, yaşadığı sokağa ya da parka verileceği ifâde edildi. Bu da isâbetli bir karar ama, Sn. Toraman, sonra değiştirileceğinden endişeli olduğunu dile getirmiş. Haklı. Çünkü, işte yukardaki Mîmar Sinan örneği ortada.
OSMANLI SONRASI; KURTLAR SOFRASI!...
Osmanlı sonrası oluşan ulus devletlerin kuruluş felsefesi gereği dinler ve renklerle çok oynandı. Sürgünler, mezâlimler yaşandı. Bu uğurda komşular, akrabalar, ciğer sarmaları birbirinden koparılıp meçhullere savruldular. Son asrın en hazin hikâyeleri hep bu yollarda yaşandı. Türkünden Kürd’üne, Ermeni’sinden Rum’una herkesi mutsuz eden bu gelişmeler yaşanmasaydı keşke.
O zamanlar bizleri bu durumlara sürükleyenler, buna sebep olanlar için ne desek azdır. Artık onlar târihe ve Allâh’ın adâletine havâle. Kimsenin yaptığı yanına kâr kalmayacaktır. Bu inanç ne kadar güzel ve rahatlatıcı. Elhâmdülillâh.
İşte tam da şimdi, aynı şekilde, o zamanlar oluşturulan ırk eksenli âşiret devletleri her biri diğerine düşman olarak parçalanıp, İslâm dünyâsı minimize edilmeye çalışılıyor. Perde arkasında alınan kararlar muvâcehesinde târih en acımasız şekliyle tekerrür ettiriliyor.
Rabbimiz daha fazla parçalanmalara fırsat vermesin inşâllâh diye duâ ediyor, milletimiz, memleketimiz, cümle ümmet-i Muhammed ve tüm insanlığın gözü dönmüş zâlimlerin şerrinden mâsun ve mahfûz olması dileğiyle hepinize sevgi ve saygılar sunuyoruz ves’selâm...