Tarımda Yeniden Yapılanma Projesi"nin bir parçası olarak,57. Hükümet Döneminde 4572 sayılı "Tarım Satış Kooperatif ve Birliklerinin Yeniden Yapılandırılması Yasası" 16 Haziran 2000'de kabul edilerek yürürlüğe girmiştir.
Bu yasanın temel amacı, birliklerin 4 yıllık bir dönemde yeniden yapılandırılarak özerk bir yapıya kavuşturulmasıydı. Yasa ile birliklere mali destek yapılması yasaklandı. Bunun karşılığında da birliklerin 31.5.2000 öncesindeki tüm borçları Hazine tarafından üstlenilerek silinmesi yine yasa maddesi olarak kabul edilmiştir.
IMF ve Dünya Bankası’nın istekleri doğrultusunda 2002 yılı sonuna kadar tarımsal desteklerin (fiyat desteği, girdi desteği, kredi desteği vb.) kaldırılacağı, bunlara ilişkin kurumsal mekanizmaların özelleştirme ve tasfiye yoluyla sistemden çıkarılacağı.
Tarımsal satış kooperatiflerinin ve birliklerinin işlevsizleştirileceği, sanayi tesislerinin ellerinden çıkartılacağı veya tasfiye edileceği; koruma oranlarının önemli ölçüde düşürüleceği; bütün desteklerin yerini “doğrudan gelir desteği“ (DGD) sisteminin alacağı ifade edilmektedir. Bir başka deyişle 2003 yılı başından itibaren tarımda uygulanan tüm destekler yerini yalnızca DGD’ye bırakacaktır.
Nedir DGD sistemi denen şey?
DGD uygulaması, ABD’de ve AB ülkelerinde üretim fazlası olan ürünlerde, alan veya ürün kotalarının (miktar sınırlandırması) çiftçiler üzerinde yaratacağı olumsuz etkilere karşı, devlet tarafından üreticiye üretimden bağımsız olarak ödenen paradır.
Böylelikle hem devlet elinde kalan üretim fazlası ürünü satın almaktan kurtuluyor, hem de üreticinin emeği, zamanı ve masrafı boşuna gitmiyor. Ayrıca DGD’den, üreticiyi alternatif ürünlerin üretmeye özendiren bir sistem olarak yararlanılmaktadır.
Üretim fazlası olan ürünlerin üreticilerinin yaralandığı bu sistem, üreticiyi, talebi olmayan ürünlerin üretimi yerine, talebi olan ürünleri üretmeye yöneltmektedir.
Amma bizim Karadeniz’de maalesef fındıktan başka alternatif ürün pek yok gibi. Bazı kivi yetiştiriciliği, çilek üretimi vs. bunların hepsi yapay üretimdir. Yani ürettiği üründen zevk alamayan üreticilere bir ümit.
Ülkemizde devletin uzun yıllardır sayıları yıldan yıla değişse de bazı ürünlerde taban fiyatı açıklayarak destekleme alımları yaptı ve yapıyor. Bazı ürünlerde (çay, fındık ve tütün gibi) stokların oluşmasına neden olan bu sistemden, IMF ve Dünya Bankası istekleri doğrultusunda, Hazine’ye yük oluşturduğu gerekçesiyle vazgeçiliyor.
Bundan böyle devlet artık fiyat açıklaması (destekleme alımı) yapmayacak. Buna karşılık, üretim yapsın ya da yapmasın tarla sahiplerine (tapu sahiplerine) dekar başına her yıl “doğrudan gelir desteği” adı altında bir para ödemesi yapılacaktır.
Şu fındık ürününün 15 TL. den 8 TL seviyesine düşerken, devlet diyelim ki 50.000. ton ( 50.000.000. elli milyon kilo ) fındığı 10 TL den alsa ne eder 500 milyon (eski para ile 500 Trilyon) biz devlet olarak dışarıdan gelen göçmenlere ne kadar harcadık ve harcamaya devam ediyoruz, milyarlarca lira. Ne olur çiftçinin elinden 100 bin ton fındığı alırsan 10 TL den bir milyar lira eder. Bu da eski hesap Bir katrilyon. Bu ürünü işle doğu ve orta Anadolu ve Türkiye’nin her tarafına askerine, polisine, öğrencisine dağıt gitsin. Zara etmeyiz.
Süt dağıtan devlet fındığı da dağıtabilir. Arz fazlasını ortadan kaldırabilir.
Köylüye bedavadan verdiği kömürün maliyetini hesaplayın belki de daha fazladır. Bu sosyal devletin yapabileceği bir iştir.
Kömür ocağında çalışan işçiler geçinsin diye kömür ocağını kapatmayan devlet, 8 milyon çiftçinin açt kalmasını veya kapanmasını istemez zannedersem.
DGD uygulamaları, 2000 yılındaki pilot uygulamaların ardından, 2001 yılında yaygınlaştırılmıştır.
Bizdeki uygulama, dünyadaki uygulamaların aksine üretimle ilişkilendirilmek istenmekle birlikte, henüz kira ve ortakçılık yasalarının yürürlükte olmadığı ülkemizde bu uygulamanın bazı sorunları beraberinde getirdiği açıktır.
Diğer yandan ülkemizde başta yağlı tohumlar (pamuk, ayçiçeği ve mısır vb.) olmak üzere birçok üründe üretim açığı bulunmaktadır. Bu buğday ve şeker pancarına da yansımıştır.
Erzurum ve yöresinde nice boş arazi, ekilmeyen tarlalar mevcuttur, gidip görebilirsiniz.
Böylece tarım politikalarımızın, dünyadaki ve tam üye olmayı düşündüğümüz AB’deki uygulamaları değil, IMF ve Dünya Bankası’ndan gelecek kaynakların devamını öngördüğü anlaşılmaktadır.
Çok bariz örneği, Hollanda gibi küçük bir ülkeden bizler damızlık sığır alabiliyoruz. Bizim iki şehrimizin yüz ölçümü kadar ancadır yüzölçümü.
2000 yılından bu yana üreticiye çok miktarda destekleme ödemesi yapılmıştır. Bunu kimse inkar edemez. Ama şu son günlerde sadece alan bazlı destekleme yapılacağına arz fazlası ürünü piyasadan çekseler o zaman çiftci istediği fiyattan ürününü satabilecektir.
Dünya Bankası, DGD’ye tepkileri azaltmak amacıyla, dekar başına yapılan ödemeleri enflasyon oranı kadar arttırılmasını istemiş ise de, bütçeye konulan ödeneğin bunu karşılamasının mümkün olmadığı aşikardır.
Bu DGD politikası ile düşen fiyatlarla tarım ürünleri ithal etmek kârlı olacak ve kolayca ülkemiz pazarlarını istila edecek olan gelişmiş ülkelerin ürünleri büyük ölçüde içeride üreticileri üretimi bırakmak noktasına getirecektir.
Çiftçi için pek bir değer taşımayacak olan DGD ödemelerinin bu yıkımı önlemesi mümkün olmayacak; birçok ürünün (Fındık, pamuk, buğday, tütün, şeker pancarı, vb.) üreticisi milyonlar bu yıkımdan nasibini alacaktır.
Tarımsal bir destekten çok geçici bir sosyal yardım olarak algılayabileceğimiz DGD, tarımımızın geliştirilmesi için değil, tarımın feda edilmesine karşın mali dengelerin oluşturulmasına ve Türkiye’nin dış borçlarını ödeyebilmesine yönelik bir uygulama olarak görülmektedir.
Tabii bu politika bir nebze tutmuştur. Son on yılda nasıl ki İMF’ye olan borçlarımızı sıfırlamamız bu politika sonucu olmuştur kanaatindeyim. Ekonomistler bu inceliği daha iyi irdeleyebilirler.
Oysa dünyada her ülke değişik adlar altında tarımını desteklemektedir. Üretimi özendirici politikalardan vazgeçilmesi, ülkemizi hızla ithalatçı konumuna sokacaktır ve sokmuştur. Dışarıdan et ithalatı, şeker ithalatı, Ortadoğu ülkelerine yetecek kadar tahıl potansiyeline sahip olan ülkemizin buğday ithal etmesi insanın gururuna dokunuyor.
Ülkemizde tarımsal destekleme politikaları, kendi gerçeklerimize ve ihtiyaçlarımıza cevap verecek biçimde birçok amacı gerçekleştirmeye yönelik politikalar olmak zorundadır
Efendim İMF şunu tavsiye etmiş, dünya bankası bunu emretmiş, AB şunları istiyormuş gibi mazeretleri kaldırıp atmamız gerekiyor. Biz büyük bir ülke isek, büyüklüğümüzü bilmeliyiz, diğer ülkelere de bildirmeliyiz.
Kendi iç dinamiklerimizi mutlaka harekete geçirmeliyiz.
Kendimize ve milletimize güvenmeden sorunlarımızı asla çözemeyiz ve çözmemiz de mümkün değildir.