Erdoğan DEMİR
Köşe Yazarı
Erdoğan DEMİR
 

BEREKET AYI RAMAZAN (!)

İçerisinde bulunduğumuz şu Ramazan ayı hepimizin bildiği gibi rahmet ve bereket ayıdır. Normal şartlarda evinde akşam yemeğinin çeşitleri pek az iken, ramazan ayında iki ve üçten de çok, sofralarımız bolluk içerisinde. Sanki hiç aç yok tüm yemekler bizim masamıza gelmiş gibi.                 Bir de şu Ramazan iftarları var ya, düpe düz israf. Ramazanda mutlaka fakirlere yedirilip içirilecek demek değildir elbette. Amma fakirleri de asla unutmamak gerekir. Hele hele o vakur ve gururlu fakirleri. Onlar biz de açız deyip te kimseden bir lokma ekmek isteyemeyen fakirleri.                 İftar yemeklerinde bulunan kişilere şöyle bir bakın, kendi evinde iftar sofrasında “yok”un olmadığı kişiler her akşam bu tür yemeklerde. Bu iftarı gerçekten fakir fukaraya versek daha iyi olmaz mı?                 Fakir de feslin yesin, engel olan yok diyorsanız, Ordu Merkezde verdiğiniz iftar yemeğine Ordu”da ikamet edenler gelebilir. En uzak köydeki gerçek faki vatandaş bu iftar yemeğine katılasiliyor mu?                 Katılmak istese bile akşam ne ile gelecek ve nasıl evine gidecek.                 Bu tür organizasyonlar tanışmak  ve fikir alış verişi yapmak için çok güzelbir şey, amma, hangi siyasi parti verirse versin, iftar yemekleri Oruç tutan Müslümanlara veriliyor. A partili veya B partiliye değil.                 Amma bu iftar toplantıları tamı tamına bir siyasi şov malzemesi haline getiriliyor. O yemeğe her kesimden katılım oluyor, oruç tutanı ve tutmayanı katılıyor. Burada siyasi veya kişisel reklam yapmak Yaratanın gücüne gider Alimallah.                 İftar yemeğini veriyorsanız kendi imkanlarınızla verirseniz daha da Allah nazarında kabul görür. Yoksa milletin imkanlarını kullanıp da iftar yemeği vermek, katılımın üçte birinin ise devamlı aynı kişilerin olduğunu da düşünürseniz bence hiç de bereket olmayabilir. Bunu Allah bilir.                 Kendi fikrim şu, benim toplu iftar yemekleri hiç aklıma yatmıyor. Sana fikrini soran olmadı derseniz, yetmiş sekiz milyon nüfusun içerisinde ben de varım. Burada benim de yetmiş sekizde bir söz hakkım olmalı.  Çok düşük bir oran ama, o küçük şeyler bir araya geldiği zaman kum tepelerinin olduğunu unutmayalım.                 Ey yetkililer sizler bu milletin malının bekçilerisiniz, emin ellerisiniz. Onların mallarını çar çur edemezsiniz. Har vurup harman savuramazsınız. Elhamdülillah Müslüman’ız diyorsak Hz. Ömerin uygulamasına bir kulak verin. Hz. Ömer  öyle engin bir adalet ve siyasi deha anlayışına sahipti ki, oğlunu ölünceye kadar “had” cezasına çarptırabiliyordu. Yetkililere bir görev verdiğinde; -Hayvan ve silahlarınızı gelirlerinizden temin edin. Müslümanların malı olan hazineye el uzatmayın. Kapınızı muhtaç kimselerin yüzüne kapatmayın. Diye talimat veriyordu. Tarihte Ömer Bin Abdulaziz”i duymuşsunuzdur. Bu halifeye İslam tarihinde ikinci Ömer denilir. Abdulaziz”in kızları arife günü kendisine gelerek; -Yarın bayram günüdür. Çevredeki kadın ve kızlar; bize, siz Emir”ül Mümininin çocuklarısınız. Üstünüz başınızda bir şey yok diye kınamaktadırlar. En azından beyaz bir giyecek alamaz mısınız? Diyerek ağlamaya başlarlar. Ömer Bin Abdülaziz buna çok üzülür. Hazine işlerine bakan adamı çağırarak der ki: -Bana bir aylık peşin (avans) ve r.  Hazine bakanı buna isteğe karşılık ; -Ey Müminlerin Emiri, Beyt”ül Mal”dan aylığını hak etmeden alıyorsun. Bir ay daha yaşayacağından emin misin ki, bir aylık peşin istiyorsun. Der. Ömer hayret ederek; -Ey insan, senin söylediğin çok yerinde bir söz. Allah”ın bereketi üzerine olsun. Dedi ve daha sonra kızlarına dönerek; -İsteklerinizden vazgeçin ve nefsinize hakim olun. Çünkü cennete girmek o kadar kolay bir iş değildir (fedakarlık ve ihlas ister) der. Devlete ait lambayı kendi işi konuşulurken söndürüp, kendi lambasını yakan yetkililer…. Bu kıssadan ne anlıyorsunuz dostlar. Beş yaşındaki araba olmadı, makamımıza sıfır araba alalım. Bu araba o kişi veya kuruma en az on yıl daha hizmet eder. Bir tanesi yetmiyor bir de yedek alalım. Belki çocuklara lazım olur. Araç almayalım kiralama yapalım, kanunların verdiği yetkiyle ayda ilginç bedel,  belki on bin, on beş bin lira ödeyerek araç kiralarsak toplum bu araçların kime ait olduğunu bilemez. Zaten özel plaka. Bu araç kiralama işi sadece resmi kurumlar için geçerli değil ha. Hiçbir kurumu veya kişiyi rencide etmek veya açığa vurmak için söylemiyorum. Genel bir hizmet anlayışından bahsediyorum. İşletme sahipleri de otomobili işletmesi adına alsa, giderlerinin tamamını indirim kanısı yapamayacak. Ama kiralama usulüyle olursa tüm kira gideri indirime tabi. Bu kira bedelini tahmin etmiyorsunuzdur. Devletin malı deniz zihniyetini kaldırıp atalım düşüncemizden. Hepimiz çobanız, hepimiz görev yaptığımız yerin veya birimin her türlü iş ve işlemlerinden ve varlığından sorumluyuz. Kimse bir şey bilmiyor diye israf edemeyiz. Bu israfı mutlaka gören bir göz, duyan bir kulak vardır. Mutlaka yapılan bir deftere yazılır. Unutmayın. Bereket ayı ramazan da olsun israftan birazcık da olsun kaçınsak diyorum ne dersiniz? Biz Ömer gibi, Abdulaziz gibi, Osman gazi gibi, Fatih gibi, kanuni gibi devlet adamlarımız olmasını ve Ebu zer gibi, Eyup Sultan gibi, Ulubatlı Hasan gibi, Seyit çavuş gibi, Fatma nine gibi vatandaş olunmasını diliyoruz. Gerisi Laf ü güzaf.
Ekleme Tarihi: 26 Haziran 2016 - Pazar

BEREKET AYI RAMAZAN (!)

İçerisinde bulunduğumuz şu Ramazan ayı hepimizin bildiği gibi rahmet ve bereket ayıdır. Normal şartlarda evinde akşam yemeğinin çeşitleri pek az iken, ramazan ayında iki ve üçten de çok, sofralarımız bolluk içerisinde. Sanki hiç aç yok tüm yemekler bizim masamıza gelmiş gibi.

                Bir de şu Ramazan iftarları var ya, düpe düz israf. Ramazanda mutlaka fakirlere yedirilip içirilecek demek değildir elbette. Amma fakirleri de asla unutmamak gerekir. Hele hele o vakur ve gururlu fakirleri. Onlar biz de açız deyip te kimseden bir lokma ekmek isteyemeyen fakirleri.

                İftar yemeklerinde bulunan kişilere şöyle bir bakın, kendi evinde iftar sofrasında “yok”un olmadığı kişiler her akşam bu tür yemeklerde. Bu iftarı gerçekten fakir fukaraya versek daha iyi olmaz mı?

                Fakir de feslin yesin, engel olan yok diyorsanız, Ordu Merkezde verdiğiniz iftar yemeğine Ordu”da ikamet edenler gelebilir. En uzak köydeki gerçek faki vatandaş bu iftar yemeğine katılasiliyor mu?

                Katılmak istese bile akşam ne ile gelecek ve nasıl evine gidecek.

                Bu tür organizasyonlar tanışmak  ve fikir alış verişi yapmak için çok güzelbir şey, amma, hangi siyasi parti verirse versin, iftar yemekleri Oruç tutan Müslümanlara veriliyor. A partili veya B partiliye değil.

                Amma bu iftar toplantıları tamı tamına bir siyasi şov malzemesi haline getiriliyor. O yemeğe her kesimden katılım oluyor, oruç tutanı ve tutmayanı katılıyor. Burada siyasi veya kişisel reklam yapmak Yaratanın gücüne gider Alimallah.

                İftar yemeğini veriyorsanız kendi imkanlarınızla verirseniz daha da Allah nazarında kabul görür. Yoksa milletin imkanlarını kullanıp da iftar yemeği vermek, katılımın üçte birinin ise devamlı aynı kişilerin olduğunu da düşünürseniz bence hiç de bereket olmayabilir. Bunu Allah bilir.

                Kendi fikrim şu, benim toplu iftar yemekleri hiç aklıma yatmıyor. Sana fikrini soran olmadı derseniz, yetmiş sekiz milyon nüfusun içerisinde ben de varım. Burada benim de yetmiş sekizde bir söz hakkım olmalı.  Çok düşük bir oran ama, o küçük şeyler bir araya geldiği zaman kum tepelerinin olduğunu unutmayalım.

                Ey yetkililer sizler bu milletin malının bekçilerisiniz, emin ellerisiniz. Onların mallarını çar çur edemezsiniz. Har vurup harman savuramazsınız. Elhamdülillah Müslüman’ız diyorsak Hz. Ömerin uygulamasına bir kulak verin.

Hz. Ömer  öyle engin bir adalet ve siyasi deha anlayışına sahipti ki, oğlunu ölünceye kadar “had” cezasına çarptırabiliyordu. Yetkililere bir görev verdiğinde;

-Hayvan ve silahlarınızı gelirlerinizden temin edin. Müslümanların malı olan hazineye el uzatmayın. Kapınızı muhtaç kimselerin yüzüne kapatmayın. Diye talimat veriyordu.

Tarihte Ömer Bin Abdulaziz”i duymuşsunuzdur. Bu halifeye İslam tarihinde ikinci Ömer denilir. Abdulaziz”in kızları arife günü kendisine gelerek;

-Yarın bayram günüdür. Çevredeki kadın ve kızlar; bize, siz Emir”ül Mümininin çocuklarısınız. Üstünüz başınızda bir şey yok diye kınamaktadırlar. En azından beyaz bir giyecek alamaz mısınız? Diyerek ağlamaya başlarlar.

Ömer Bin Abdülaziz buna çok üzülür. Hazine işlerine bakan adamı çağırarak der ki:

-Bana bir aylık peşin (avans) ve r.  Hazine bakanı buna isteğe karşılık ;

-Ey Müminlerin Emiri, Beyt”ül Mal”dan aylığını hak etmeden alıyorsun. Bir ay daha yaşayacağından emin misin ki, bir aylık peşin istiyorsun. Der. Ömer hayret ederek;

-Ey insan, senin söylediğin çok yerinde bir söz. Allah”ın bereketi üzerine olsun. Dedi ve daha sonra kızlarına dönerek;

-İsteklerinizden vazgeçin ve nefsinize hakim olun. Çünkü cennete girmek o kadar kolay bir iş değildir (fedakarlık ve ihlas ister) der.

Devlete ait lambayı kendi işi konuşulurken söndürüp, kendi lambasını yakan yetkililer….

Bu kıssadan ne anlıyorsunuz dostlar. Beş yaşındaki araba olmadı, makamımıza sıfır araba alalım. Bu araba o kişi veya kuruma en az on yıl daha hizmet eder. Bir tanesi yetmiyor bir de yedek alalım. Belki çocuklara lazım olur. Araç almayalım kiralama yapalım, kanunların verdiği yetkiyle ayda ilginç bedel,  belki on bin, on beş bin lira ödeyerek araç kiralarsak toplum bu araçların kime ait olduğunu bilemez. Zaten özel plaka.

Bu araç kiralama işi sadece resmi kurumlar için geçerli değil ha. Hiçbir kurumu veya kişiyi rencide etmek veya açığa vurmak için söylemiyorum. Genel bir hizmet anlayışından bahsediyorum.

İşletme sahipleri de otomobili işletmesi adına alsa, giderlerinin tamamını indirim kanısı yapamayacak. Ama kiralama usulüyle olursa tüm kira gideri indirime tabi. Bu kira bedelini tahmin etmiyorsunuzdur.

Devletin malı deniz zihniyetini kaldırıp atalım düşüncemizden. Hepimiz çobanız, hepimiz görev yaptığımız yerin veya birimin her türlü iş ve işlemlerinden ve varlığından sorumluyuz. Kimse bir şey bilmiyor diye israf edemeyiz. Bu israfı mutlaka gören bir göz, duyan bir kulak vardır. Mutlaka yapılan bir deftere yazılır. Unutmayın. Bereket ayı ramazan da olsun israftan birazcık da olsun kaçınsak diyorum ne dersiniz?

Biz Ömer gibi, Abdulaziz gibi, Osman gazi gibi, Fatih gibi, kanuni gibi devlet adamlarımız olmasını ve Ebu zer gibi, Eyup Sultan gibi, Ulubatlı Hasan gibi, Seyit çavuş gibi, Fatma nine gibi vatandaş olunmasını diliyoruz.

Gerisi Laf ü güzaf.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve orducu.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.