Bir trafik mahkemesinde ağaca çarpan bir şoförün duruşmasında, şoför kendini haklı göstermek için öyle karışık şeyler söylemiş ki, hakim sonunda dayanamamış sözünü kesip;
-Anladım evladım, anlattıklarına bakılırsa sen kendi halinde giderken trafik kurallarından haberi olmayan bir ağaç, anasızın yoluna çıkıp sana çarpmış… Anladığım kadarıyla bu ağaç sinyal vermediği gibi korna çalmayı da bilmiyor. Solama nasıl yapılır, bundan da haberi yok… demiş.
Maalesef, çoğumuzun hayatı çarptığımız ağaçların trafik kurallarından ne kadar habersiz olduğunu ispat etmeye uğraşmakla geçiyor.
Lütfen kendimize mazeretlerden kalkan oluşturmaya çalışmayalım. Büyük düşünün…
Yok hava muhalefeti nedeniyle yapamıyoruz, yağmurun çok yağmasından fazla hasar oluşuyor, vatandaşların kimisi hizmet yapmaya müsaade etmiyor, tel kazıklarını yerinden oynatmıyorlar, yere yatma, çamura batma vesaire mazeretlere sığınmamız bizleri hiçbir zaman masum yapmaz.
Ne demişsek o dur. Sözünü kim söylüyor bir düşünün. Ne söz vermişseniz o dur. Bu sözünüzü hiçbir zaman unutmayın.
Bırakın bunları… Bunlar kuru mazeretlerdir. Unutmayalım ki, mazeretler olumsuz durumlara giydirilmiş kılıflardan başka bir şey değildir.
Mazeretler hedeflerimize ulaşmamızda yolumuzu tıkamasına izin verdiğimiz her şeylerdir, bunu aklınızdan çıkarmayın.
Ah, ahhh. Benim o kadar param olacaktı ki… Parasızlığın gözü kör olsun. Sanki bütün zenginlerin zengin olmadan önce çok paraları vardı da…
Çalışıyorsunuz, fakat zamansızlıktan gelişemiyorsunuz.
Kahrolası zaman, yetmiyor ki bizlere. Bir zamanım olsun, gör neler yapacağım neler.
Senin günün 24 saat de sanki başkalarının günü 30s saat…
Hadi oradan, biz bu çocuk masallarını çok duyduk, çok dinledik…
Muhalif konuma gelmiş siyasiler, yapılan hiçbir şeyi beğenmiyor veya yok sayıyorlar. Muhalefette olan partilerin çoğu mutlaka ya tek başına iktidar olmuşlardır ya da iktidar ortağı olmuşlardır. Tüm imkanlar elinizde iken memleketi bir sente muhtaç hale getirenleri bu millet çok iyi biliyor…
Ne yapılandan memnunuz, ne de yapılacak olanlardan umutluyuz… Ne olacak bizim bu durumumuz. Biraz empati ile davranıp düşünsek ne güzel olacaktır bir bilseniz.
Evliyiz eşlerimiz ve çocuklarımızın yüzünden gelişemiyoruz… Mutlaka bir suçlu buluruz…
Bakarsınız, toplum baskısı yüzünden gelişemiyoruz. Gelişmemek için de elimizden geleni yapıyoruz. Daha bunun gibi binlerce mazeret üretebiliyoruz.
Yukarıda söylediğimiz gibi, hiç fırsat verilmedi mi bu kişilere veya bizlere.
Okulda başarılı olmayı kim engelledi.
Yaptığımız işte hep birinci sınıf iş üretmeye kim engel oldu.
Hani siyasini birisi, benzin vardı da biz mi içtik, diyordu ya, tüm imkanları bu millet sizlere sunuyor, başarısız olunca da bir sürü mazeret üretiyorsunuz…
Bir de, ben senin yerinde olsaydım var ya… diye başlarsınız söz etmeye. Peki sizleri durduran var mı?
Seçimi kazanamayan muhtar mevcut muhtarı beğenmez, seçimi kazanamayan belediye başkan adayı mevcut başkanı beğenmez, muhalefet liderleri iktidarı beğenmez…
Gözümüz hep başkalarında. Bütün beceriksizliklerimizin nedeni, onların sahip olup da bizim sahip olmamamız ya da kabahati ana babalarımızda aramamız; hiç yapmadılar ki, yol yordam öğretmediler ki… deriz..
Onlar öğretmediler. Peki bizler ne yaptık, sen ne yaptın, sizler ne yaptınız.
Bazen de ; elimden geleni yaptım, bu iş bu kadar olur. Diyerek zihinsel bir barikat inşa eder, arkasına sığınırız.
Niçin zihnimizdeki oluşturduğumuz bu beton barikatlarını yıkıp geçemiyoruz.
Limandaki gemiler Güven içindedir, yani liman gemiler için yapılmıştır. Fakat gemiler limanlar için yapılmamıştır.
Demek ki, büyümek, gelişmek, başarılı olmak, hizmet yapmak, beş sene geleciği düşünmek istemiyorsanız, daha binlerce mazeret bulabilirsiniz.
Velhasılı kelam, tüm insanlar orijinal doğar, fakat çoğu kopya olarak ölür.
Hiçbir zaman kişi kendisi olamamıştır zannedersiniz. Kendiniz olduğunuz takdirde mutlaka en yüksek makamlara kadar yükselebilirsiniz.
Nasıl ki Cumhurbaşkanı hiç kimseyi taklit etmiyor, kimsenin kopyası değil, sadece kendisidir, işte bu yüzden de en yüksek makamda hiç çekinmeden ve ürkmeden istediğini söyleyebiliyor ve istedi gibi hizmet yapabiliyor.
Kimsenin gölgesinde olmadan, bu millet için ne kadar hizmet ettiğini görüyoruz ve yaşıyoruz.
Kimsenin gölgesinde olmayın. Sadece kendiniz olun, kendinize özgü bir söylem de bulabilirsiniz, hizmet sınırı da çizebilirsiniz.
Yeter ki kim olduğumuzu bilelim. Niçin yaratıldığımızı bilelim. Şeytan da dahil kimsenin esiri olmayalım.
Allah emaneti ehline vermemizi istiyor. Sizler de ehliyet sahibi olmuş emanetçiler iseniz, bu emanete hıyanetlik yapamazsınız. O emaneti en güzel şekilde korumak zorundasınız. Har vurup harman savuramazsınız.
Savaşa gönderdiği askere silahını dahi kendilerine aldıran bir Hz. Ömer”in takipçileri olarak eğer işe gelirken devletin imkanlarıyla geliyorsanız, emanete hıyanetlik ediyorsunuz demektir.
İlçenin mülki amiri işyerine araçla gelmeyip, yaya olarak geliyorsa, sizler de ya yaya gelin ya da kendi imkanlarınızla gelin.
Bir kurumda beş- altı tane özel amaçlı taşıt olamaz. Olmamalı. Yoksa ben dahi hakkımı helal etmem. Edemem. O zaman orijinal doğup, kopya olarak yaşamış olurum.
Allah hakkı hak bilip hakka tabi olmayı, batılı da batıl bilip batıldın kaçınmayı cümlemize nasip eylesin.