Yazın sanki daha bir hareketli oluyoruz. Öncelikle tâtiller ve izinler bu olguya katkı sağlıyor. Düğünler, dâvetler, günler, geceler, anmalar, şenlikler, festivâller; çeşit çeşit organizasyonlar artıyor.
Tabiî, bağlayıcılık meyânında baş rolde cenâzeler. Hattâ, son bir-kaç yazımız da hep bu minvâlde oldu. Ama bu defâ gündemimizin eksenini gezi oluşturuyor.
Geçen Salı, Nilüfer torun dâhil iki araba Ulugöl’e yollandık. Sabah kahvaltısında Sayacabaşı’ndaydık. Doğal ortam, iki oluklu, damardan akan gürül gürül bir çeşme. Diğer yandan, ağaçlar, çiçekler; otantik malzemeler. Biraz ötede at yayılıyor. Çok da güzel bir hayvan. Çocuklar uzun süre çevresinde dolaştılar, izlediler.
GÜRGENTEPE, GÖLKÖY; TANIDIK SÎMÂLAR...
Gürgentepe’de kısa bir mola. Merkez Câmi’yi yeni görenler de güzelliğini teyit ettiler. Hastâneye uğradık. Eczâcı Tamer Kalpaklıoğlu’nun çayını içtik. Kendisi 30 yıldır burada. Ordu’dan gelip gidiyor. Bahtiyar enişteyle hala-dayı çocuklarılar. Ondan öte, çocukluğumuzun berâber geçmişliği var. Artık eczâneyi Ordu’ya taşıma düşüncesinde. Kurulacağı söylenen yeni hastâne civârının tâkibinde. Rabbim selâmet versin.
Gölköy’den Ulugöl’e geçtik. Daha önceki gelişimizde, sâdece seyir iskelesi vardı. Yanında yöresinde tesisler yoktu. Şimdi, girerken bilet kesen kulübeden başka olarak, gölün tüm çevresi ağaç korkuluklarla tahkim edilmiş. Korkmadan, rahatlıkla dolaşabiliyorsunuz.
İlk defâ biz de, çocuklarla berâber olmak üzere dolaşmış olduk. Emeği geçenlerden Allâh râzı olsun. Hakîkâten, görmenin gerekliliği yanında, gezmek, piknik yapmak için müsâit ve de misâfir götürülebilecek bir yer.
Bizim için en güzel şeylerden biri de, Nilüfer torunumuzun nilüfer çiçekleriyle karşılaşması oldu. Gölün içerisinde çok güzel nilüfer çiçekleri var. Ve etrafında bol kurbağalar. Seslerini de ne kadar özlemişiz!
Yıllar önceki gelişimizde Nilüfer çiçekleri bizim için çok sürpriz olmuş, fotoğraflayıp haberleştirmiştik. O zaman daha çocuklar evli falan değildiler yanılmıyorsam. Sonra, burayla alâkası olmadan, tevâfukan çocuğun ismini Nilüfer koymuşlar. Sonra biz de inceledik ve bu ismi sevmiştik ve de seviyoruz da. Aynı zamanda kültürel ve târihî boyutuyla da çok anlamlı, ağırbaşlı bir isim. Hem de sempatik. Telâffuz ve fonetik yönüyle de güzel. O gün orada, o ismi daha da bir sevdik. Tıpkı torunumuzu sevdiğimiz gibi. Rabbim yavrumuza, hayâtını çiçek gibi yaşamayı ve sonsuzda da cennet çiçeklerine katışmayı nasîp eylesin. Hep berâber, inşâllâh…
Bir ara berâber de görev yaptığımız öğretmen arkadaşımız Emirler Köyü’nden, şu an Ulubey’de bir lisede müdür olarak görev yapan Muzaffer Yiğit Bey de âilesiyle oradaydı. Bizim gibi onlar da anneleriyle gelmişlerdi. Allâh (CC) cümlesine hayırlı ömürler ihsân eylesin. Âmin…
Hafta sonu olmamasına rağmen hatırı sayılır bir ilgi vardı o gün oraya. İlginin çoğalmasıyla berâber Uzungöl, Çambaşı ve daha niceleri gibi buranın da yoğun yapılaşmayla berâber kentlerimiz gibi betonlaşması endîşesi zihnimizi tırmaladı ister istemez. Ama neylersiniz ki, para her şeyi bozuyor! Öyle değil mi? Örnekleri saymaya gerek var mı? İnşâllâh burası öyle olmaz temennîsiyle bu faslı kapatalım.
ALANYURT, ÇATALARMUT; DAMARLI, AKOLUK...
Dönüşte Alanyurt tarafına dönüp Aydoğan’a geçiyoruz. O gün oranın pazarıymış. Daha önce belde olan burada, taşradan beklenmedik bir canlılık kendini gösteriyor. Arada da olsa, böyle toplu yerler toplumsal bir güzellik.
İlhan Top âilesinin misâfiriyiz. İzzet-ikram ganî. Sohbet te. Annem burada da İlhan Bey’in annesiyle muhabbet kurdu. Evin çevresinde her tür sebze-meyve var. Töngel dâhil. Sebzeleri saymaya gerek yok. En meşhuru patates. Sofrada da patates kurusu kavurmasına hücum vardı. Ki, eskiden bizim köylerimizde de çok yapılırdı.
Meyvelerden kiraz, dut, elma, erik, vişneyi sayalım. Karşı bayırlar önceleri baştan aşağı armut ağaçlarıyla doluymuş. Tabiî şimdi hep fındıklık. Fındıktan ziyâde cevizi hoş. Çayla berâber biz daha çok ona iltifat ettik doğal olarak.
Bizim için âdetâ seferber olan Top âilesine çok teşekkürler ederek oradan ayrılıyoruz. Önden giden diğer araba Gürgentepe üzerinden devâm ederken biz Çatalarmut sonrası Damarlı, Akoluk güzergâhından Ulubey’e ulaşıyoruz.
Geçerken Ulubey Yorum’un kapısını açık görünce arabayı kenara çekip gazeteye uğruyoruz. Deniz Hanım bize yeni gazeteden 3 adet takdim ediyor. Akşam birini, geçen hafta vefat eden Fadime Anamızın dâvetine gittiğimiz dâmâdı, muhtarımız Ferhat Pala’ya götürünce, daha gazeteyi görür görmez; “Getirmişsin ama, biz bu gün Ulubey’den almıştık. Okuduk bile. Yazın güzel olmuş. Teşekkür ederiz. Ben her hafta alır okurum gazeteyi.”dedi. Biz sürpriz yapamadık ama, böylesi daha sevimli oldu.
YİNE EYMÜR, YİNE DÂVET, YİNE DÜĞÜN...
Cumâ’da Eymür’deydik. Cumartesi, Maria ile Külekçioğlu Yunis-Meral Öztürk Âilesi’nin oğlu C. Tayfun çiftinin düğünleri vardı. Biraz da, yabancılara örflerimizi göstermek adına olsa gerek, iyi organize, çift davul, bol çadırlı, tabancalı-tüfekli, gümbür gümbür, ganî ikramlı, kalabalık katılım yanında çaylı, muhabbetli zengin bir merâsim oldu. Biz gündüz gitmiştik. Asıl düğünün akşam olduğu konuşuluyordu. Biz hayırlı-uğurlu olsun diyerek ikindi sonrası ayrıldık.
Pazar gün de, 6 ay önce vefat eden, hepimizin ilkokul günlerinin hâtıra yumağı niteliğindeki bakkal Kâni (Kalyon) Amcamız’ın dâvetindeydik. Aynı zamanda, Hamza Özdemir Hoca’nın kayınpederi olduğu için, kendisi başta olmak üzere hatırı sayılır bir hoca grubu vardı. Ramazan Hocamız bir de kısa Semâ gösterisi yaptı, ıhlamur ağacı altında, çayıra serilmiş branda üzerinde. Sonuçta okumaları, ikramları ve de havasıyla güzel bir gündü. Rabbimiz cümle ölmüşlerimize mağfiret eyleye… Âmin…
Ayrıntıya girmediğimiz hâlde yine de sayfanın haddini aştık. Hâlbu ki, güzelliğin ayrıntıda olduğunu söylerler. Gittiğimiz yerlerde gördüklerimiz, duyduklarımız, gözlemlerimiz, espriler vs. hepsi kalıyor. Hattâ, dâvet günü muhtarımızın Şuayip’ten getirdiği, Hikmet Pala’nın ŞAYİP kitabı çok sürpriz ve güzel olmasına rağmen üzerinde duramıyoruz. Yine, talebemiz Ümit Yusuf Felek’in SENDEN SONRA adlı kitabı da öyle. İnşâllâh onları da ilerde, değerlendirmek imkânı buluruz. Şimdilik sevincimizi paylaşmak ve sizleri de haberdar edip müjdelemekle yetinmiş olalım.
Ama, o zaman da yeni konular olacak. Eh, ne yaparsınız böyle idâre edeceğiz. Bu durum en çok beni darlandırıyor; lâkin yapacak bir şey yok. Mâzur görülmek temennîsiyle hayırlısından bol yaşantılar, bereketli ömürler diliyor, tekrar buluşabilmek ümîdiyle sizlere içten sevgi ve saygılar sunuyoruz ves’selâm…