Yusuf Kamil Paşa ve davetliler önceden bildirilen mükellef yemekleri iştahla yedikten sonra, meyve faslına geçilir. Masaya buzlu çilekler gelir. İlk olarak uzanan Yusuf Kamil Paşa, çatalını sapladığı iri bir çileği ağzına götürürken kazara masadaki tuzluğun içine düşürür.
Ama ziyan olmasın diye tuza bulaşmış çileği alıp yer. Berbat bir tat verdiği halde bozuntuya vermez ve masada bulunanlara:
- Arkadaşlar, tuzlu çilek hiç de fena olmuyormuş, isteyen deneyebilir, diye tavsiyede bulunur. Bunun üzerine birkaç kişi dener. Bunlar:
- Paşam gerçekten nefis oluyor...
- Bundan sonra çileği hep tuzlu yemek isterim.
- Tuzlu çileğin lezzetini keşfetmekte geç bile kalmışız, gibi asılsız, Paşa’ya yaranma hedefi güden şeyler söylerler.
Kamil Paşa, o esnada masada bulunan, yardımcılarından, yeri geldiğinde sözünü esirgememekle tanınan, Minas Efendiye de:
- Arkadaşların görüşleri için sen ne dersin Minas Efendi, diye fikrini sorar.
Minas Efendi kendisinden beklendiği şekilde cevap verir:
- Paşam, bu adamlar özel hayatlarında bu düşüncelerini söyleseler üzerinde durulmaya değmezdi. Fakat devlet hayatında da böyle ikiyüzlü davrandıkları için, memlekette işler bu yüzden kötüye gidiyor!..
İşte, devlet adamlığı denince biraz duracaksınız. Yağcılık yapmak, adam kayırmak, iki yüzlü davranmak kesinlikle müslümana yakışmayan hareketler olup, devlet adamlığında da hoş görülmeyen davranışlardandır.
Dört şeye dikkat edilmesi gerekir;
Nereden geldiğiniz ve nasıl geldiğinizi unutmayın, geçmişinizi unutmayın. Ananızdan ve babanızdan kesinlikle hoşlanmamazlık etmeyin.
Bir konferansa katılanlara soruluyor ve katılımcıların profesörün babası çiftçi. Kaymakamın babası marangoz ustası, hakim veya savcının babası inşaat işçisi, vs. devam ediyor.
Amma bu kişilerin yetişkin çocukları, yaramaz, kumarbaz, uyuşturucu mübtelası vs. ne oldu bize. Ne çabuk geçmişimizi unuttuk da, şu anki mevki ve makam ile övünüyoruz.
Çıktığınız yolda adam satmayın. Bazıları için derler ya;
“Kayan yer görünce su gibi akar, menfaat uğruna dostunu satar.” Şunu çok iyi bilin ki, arkadaşlığın değeri ve kıymeti asla hiçbir ölçü aleti ile ölçülemez.
Güzel bir türkü vardır, “Ben ne insanlar gördüm”. Diye.
Evet, çok insanlar gördüm ve görmeye devam ediyorum, onları elimde elekle elemeye de devam ediyorum. Kötüler alta iniyor da, bazı insanlar bazı taşlar gibi bir türlü elekten aşağı düşmüyor.
Gerçek dost işte bunlardır. Maalesef onlar da kalmadı.
Ne olursa olsun yalan söylemeyin. Müslüman cimri olabilir. Müslüman korkak da olabilir. Müslüman asla ve asla yalan konuşamaz. Toplumumuzda “Yalandan kim ölmüş” gibi bize ait olmayan sözler söylenilir.
Bu söze güvenip de sakın şaka dahi olsa yalan söz söylemeyin. Sizlere bir şey soracak olan kişi desin ki; bu kişi kesinlikle yalan söylemez. Benim soracağım sorulara doğru cevap veri. Beni asla kandırmaz. Desin.
Seni satanı da asla unutma, yani bir defa kandırıldın ikinci defa kandırılma. Müslüman keler deliğinden bir defa geçir iki defa geçmez. Eşek bile aynı çukura iki defa düşmez denir.
Bir işe söz verenler var o sözü bir türlü seneler de geçse yerine getirmiyorlar. Bildikleri sadece kişinin sırtını sıvazlamak. İyi ki bu hareketi öğrenmişsiniz. Bunu da bilmeseniz nasıl bir hareket yapacaktınız merak ediyorum.
Bir de vatandaşın yüzüne gülmeyi iyi beceriyorsunuz. Vatandaşın yüzüne gülmek iş yapmıyor, iş üretmiyor. verdiğiniz sözü mutlaka ve mutlaka yerine getirmeniz gerekir.
Eskiden büyüklerimiz şöyle bir söz söylerlerdi: yalancı kedi tereğe bir defa geçer. Bu milletin yanına yine gideceksiniz.
Kredinizi basit sözlerle ve basit fiillerle tüketmeyin. Yapamayacağınız işleri söz vermeyin. Söz verdiğiniz işleri de yapamazsanız özür dileyip en kısa zamanda yapmaya çalışın. Yoksa münafığın alametlerinden birkaç tanesi üzerinizde bulunur, helak olursunuz.