Toplumumuzda şöyle bir söylem var: “ Haram helal ver Allah, Yiyemezsem al Allah. “ bu İslamın, dinin , kitabın özüne e emrine tamamen aykırıdır. Allah haram kazancı yasaklayıp, helal kazı-ancı özendirmiştir. Tarihten şöyle bir anekdot okuyalım;
Hazret-i Ömer zamanında Îrân fethedilince, çok mal ve ganîmet gelir. Hazret-i Ömer, bütün ganimetleri, askerlere ve fakirlere dağıtır ama kendisi hiçbir şey almaz. Evine gece vakti gelince hanımı;
-Niçin bizim için de iki dirhem getirmedin, yemek için, bu gece evde hiç yiyecek yoktur deyince hazret-i Ömer buyurur ki:
-Ey hâtun! Allah-ü Teâlâ’nın Ahkâf sûresinin 20. âyet-i kerimesinde meâlen; (Dünyâ hayâtında güzel ni'metleri yiyerek, iyi işlerinizin sevâbını giderdiniz. Onlar ile faydalandınız, yeryüzünde kibirlenip, günâh işlediniz. Bugün şiddetli azâb ile cezâlanacaksınız) buyurduğu kimselerden olmaktan korktum. Ve yine; Allahü teâlânın; (Dünyâya mağrûr olup, aldandılar.), (Sizi dünyâ hayâtı aldatmasın) buyurduğu kimselerden olmaktan korktum.
Ayrıca kıyamet günü, Resûlullah efendimizden uzak kalmaktan korktum. Çünkü Resûlullah efendimiz zaman zaman;
“Ey Allahım! Beni fakir olarak yaşat, fakir olarak öldür. Kıyâmet günü fakir olduğum hâlde, fakirler zümresi ile haşreyle.” buyururdu.
Hanımına bunları söyledikten sonra, evde hiçbir yiyecek olmadığını anlayan hazret-i Ömer, mescide gider ve orada bulunanlara hitaben;
-Ey insanlar, kıyamet korkusu olmasa idi, bu korktuğunuz işlerden başka işler olurdu. Lâkin kıyamet korkusu bizi geri çekti. Nefsimize tâbi olmadık buyurur. Daha sonra da;
-Bana iki dirhem kim borç verir. Çünkü evimde bu gece yiyecek bir nesne yoktur der.
Eshâb-ı kirâm bunu işitince çok ağlarlar ve içlerinden Abdurrahmân bin Avf hazretleri kalkıp, iki dirhem borç verir.
Netice olarak, Peygamber efendimizin buyurduğu gibi:
“Âhırette hesâba çekilmeden önce, dünyâda iken hesâbınızı görünüz ve tartılmadan önce, kendinizi tartınız!”
Hz.Ebu Bekir (R.A) üç yıllık halifeliği süresince hazineden kendisine verilen payı bir kutu içerisinde biriktirmiş ve ölümüne yakın Hz.Ömer”e verip paranın hazineye aktarılmasını vasiyet etmiştir.
Üç yıl boyunca kendi mal varlığından geçinmiş, hiç o paraya dokunmamıştır.
Birilerinin değil, davanın adamı olmak veya birilerinin değil görev yaptığı devletin adamı olmak en önemli vasıflardandır.
Kişi su içtiği bardağı pisletmemelidir. Yaptığı her işte verilen vazifede çok dikkatli olmalıdır.
Kişi kendini, kendine verilen işe noksansız vermelidir.
Kişi yaparken Allah”ın her an kendisini kontrol ettiğini aklından çıkarmamalıdır.
Ne olunsa olsun hiçbir zaman doğru yoldan ayrılmamalıdır.
Kendisine verilen emanete mutlaka riayet etmelidir. Memur değil zamanı, kendisine emanet edilen en küçük sayılan toplu iğneyi bile emanet bilmelidir.
Peki günde bir paket sigara kullanan bir memur, yarım saatte bir sigara molası veriyor kendi kurallarınca, bu en az on beş dakika sürür. Bir de yanında başka bir arkadaşı var ise tam yarım saat.
Yarım saatte bir sigara molası veren kişi günde kaç saat çalışır hesabını sizler yapın. Kimse sormaz da, benim fikrimi sorarsanız, sigara kullanan hiç kimseyi işçi veya memur olarak işe almam.
Önce kişiye sigara kullanıp kullanmadığını sormak lazım derim.
Hz. Ömer halife seçildiği zaman Müslümanlar’ın karşısına çıkmış ve şöyle demiştir:
“Ey insanlar! Ben bir hata yaptığım zaman ne yapacaksınız?”
Bunun üzerine, içlerinden biri de kılıcını göstererek şu cevabı verir:
“Seni kılıcımızla düzeltiriz.” Bu cevap karşısında Hz. Ömer ellerini açarak şöyle dua eder:
“Allah’ım yanıldığımda beni düzeltecek teb’am olduğu için sana şükürler olsun.” Ve yine ganimetlerin paylaşımından sonra bir gün adaletin timsali Hz. Ömer, Müslümanlar’ın karşısına güzel bir elbise ile çıkmıştı. Teb’asından biri;
“Ey Ömer, en güzelini kendine mi ayırdın?”diye sordu. Hz. Ömer oğlunu işaret ederek;
“O cevap versin!” der. Bunun üzerine oğlu Abdullah:
“Ganimetten benim hissemi babama vererek onun güzel bir elbise almasını istedim, çünkü O, Müslümanlar’ın halifesi olarak kâfirlere karşı güzel görünmeli diye düşündüm.” cevabını verir.
Kendisini kılıçla veya silahla değil, şimdiki zamanınızda bu iş teröre giriyor. Hangi devlet büyüklerine veya evdeki büyüklerimize yanlış yapıyorsun diyebiliyoruz.
Hemen baba bile çocuğuna, Şuna bak bacak kadar boyu ile bana akıl öğretiyor.
Kimseye akıl vermiyoruz, sadece doğru bildiklerimizi söylüyoruz. Bir kurum düşünün, vatandaşın o kurumda işi var. Kurumun amiri yok, amirin yardımcısı yok, kişinin işini yapacak memur yok, peki ne olacak bu kişinin hali.
Bu gün git yarın gel mi? Diyeceğiz. Hele şu bizimkiler hiç öz eleştiriye gelemiyorlar. Düşmanın attığı taş değil, dostun attığı gül yaralar beni, demişler ya. Eğer o gülü taş gibi görürseniz acıtır incitir bir tarafınızı.
Gül dikensiz olmaz, dostun verdiği gülde de tiken olabilir, elime batarsa suç dostumun değil, tedbirli olmadığım için benimdir, diye düşünebilen kişilere ihtiyacımız var.
Eğer çalışan olarak eline kalem alıp ta bir satır yazmadan akşam eden, işçi olup ta eline mesleğinin icabı meslek alet edevatını almadan akşam eden kişilere söylüyorum, sakın hesabını veremeyeceğiniz bir zaman hırsızlığı yapmayın.
Karıncanın bile hakkını alabileceği bir günün gelip çatması çok yakındır eğer inanıyorsak…
Bu haftalık da bu kadar. Sürçü lisan ettikse affola…