Hâinler, sahteler, istismârcılar;
Yolu çok yaparlar, “yol”dan gitmezler!
Hep sûret-i haktan görünürler de
Karda yürür, izi belli etmezler…
Afrin’dir, Membiç’tir; değil umurda
Burada yok mudur, orda olur da?!
Savaş her yerde var; hırsta, gururda
Mevzîleri aslâ geriletmezler!...
Gayrette çokturlar, hayr’ette zayıf
Parasız işlerden almazlar keyif
Hiç üzmez onları sendeki hayıf
Dâvâ ateşiyle yanıp tütmezler!
İdâre âlîdir, görev muhterem!
Gizlilik esastır, sırdadır kerem!
Lâkin muammâlar ediyor verem;
Çünkü, Allâh için gâye gütmezler!
Yalansa, gösterin şöyle bir eser;
Kültürden, irfandan, inançtan eser!
Târih bu gidişle bizlere küser
Kentte Halkçılardan farklı gitmezler!
Eskiden çatıydı, şimdi gökdelen;
Komisyon derdinde her başa gelen!
Ne Selçuk, ne Beylik; bu kent bir Helen!
Pontus artıkları, aslâ bitmezler!,
Hani yeni çehre; imaj, dönüşüm?
Böyle miydi hayâl, bu muydu düşüm?
Yansımıyor silûete görüşüm;
Ne söylersen söyle; hiç işitmezler!
Elbette, her şeyi Allâh görüyor
Kazak deyip gelen çorap örüyor
İçim eziliyor, rûhum eriyor
Kaale alıp da hiç eyitmezler…
Yaşanılan, çâresizlik, ızdırap
Teknikte mükemmel, etikte harap
Bu halka, gençliğe Sen acı Yâ Rabb
Mânâları için hiç seyitmezler!...
100’er küsur dönüm iki koca park;
Câmisiz, kıblesiz dönmektedir çark!
Halk Parti’yle nedir aradaki fark?
Görmek’çin rüyâya bile yatmazlar!
Neyin zevki vardır damaklarında?
Hangi şarkı şakır dudaklarında?
Gezip dolaşırken sokaklarında
Yeni Ordu hayâlini tatmazlar!...
Var mıdır? Soru’nun geldi sırası;
20’de 20’nin bir hâtırası?
Silinmiyor kentin baht-ı karası!
Ruhsuz zihniyeti dama atmazlar!
Eskiden az olan şimdi çoklaştı!
İş betonsa, Boztepe’ye yaklaştı
Yeşil dünyâ mantolandı, aklaştı!
Taştan kâlplileri hiç aratmazlar…
Aldıkları oyla oyun oynarlar
Semirir, şımarır; fık fık kaynarlar
Kimseyi ne dinler, ne de anlarlar
Bir düşmüşe varıp, elin tutmazlar…
Makamlar, mevkîler kendi bileği!?
Niye ırgalasın halkın dileği?!
Çarkları döndürür, kendi feleği!
Özge hesaplara hîle katmazlar!…
Atı alıp Üsküdar’dan aştılar
Dünyâlıkta asırlardan taştılar!
Hüsranları için çok uğraştılar!
İnşâllâh günâhı bize satmazlar!
Mâzur görün feryâdımı erenler!
Muzdarip dâvâya gönül verenler
Adâlet, Kalkınma yola girenler
Set çekmiş önüne hacıyatmazlar!
Nûrânî tırlamış, tutulur değil!
Sözleri, yenilir-yutulur değil!
Yine de yabana atılır değil;
Başkaca ayılıp, şâra yetmezler!...
Kahır götürüyor, ne dense azdır
Dünyâ dedikleri; çengidir, cazdır
Ordum, hasret ile inleyen sazdır
Belki artık, âh u zar yaşatmazlar!..
Ne derler; ümit, fakirin ekmeği?!
Çok isterim kenti şehir görmeği!
Siyâset paklar da gönü-gömleği
Güzel dilekleri ikiletmezler!...
Aranan tasavvur, medeniyettir;
Doğruluk, dürüstlük, hüsnüniyettir
Nezâket, zerâfet, samîmiyettir
Gayrı, daha daha erteletmezler!...
O zaman Ordumuz güpgüzel olur!
Nezih çehresiyle öp-özel olur
Baharı kasîde, güz gazel olur
İnşâllâh mâzeret, naz üretmezler!
Kenti şehir yapan şiiriyettir
İyi düşünceler, güzel niyettir
İlkeye, ülküye merbûtiyettir
Niye, böylesine gayret etmezler?!