Nuri KAHRAMAN
Köşe Yazarı
Nuri KAHRAMAN
 

SAKARTAŞ'TAN, UZUNÇAYIR'A

Sakartaş, köyümüzün zirve kısmı. Eskiden mahalle diyorduk, şimdiki sistemde sokak ya da semt deniyor. Uzunçayır da mezarlığımızın, eski ormanlık günlerinde orta yerinde bulunan geniş çimenlik alandan aldığı ve hep öyle kalan adı. İşte bugün, bu iki nokta arasında seyreden bir son yolculuk olayından kimi kısımlar aktarmaya, gözlemlerimizi paylaşmaya çalışacağız sizlerle. Önceki Cumâ cenâzesine gittik, Pazar gün de tâziyeye. Bu Pazar da dâveti vardı. Komşumuz Sâlih Kahraman’la aynı zamanda uzaktan akrabalık ta var. Ama, mâlum, sonuçta komşuluk zâten akrabalıktan daha yakın bir konum arz ediyor hayâtımızda. Gerçekler ve pratik te bunu doğruluyor. Zîrâ, akraba, kelime olarak yakınlar anlamına gelir. Olaya fizikî anlamda bakılınca komşudan daha yakını yok. İnsan merkezli olan ve insâniyete, ünsiyete önem veren dînimiz de komşuluk meselesine çok ayrı bir değer atfediyor bilindiği gibi. Her neyse, konumuz bu değil. Cenâze için İstanbul’da yaşayan kardeşleri, yeğenleri, kimi komşu ve diğer akrabaları da gelmişlerdi. Yıllar sonra nice komşularımızla buluşmanın heyecanı yanında cenâzenin hüznü de havaya hâkim. En çok feryat eden de anne Havva Yenge. Hattâ tabutun başında ağlayamadı bile; dili tutulup kilitlendi, titremekten bir şey söyleyemez oldu, âdetâ bayıldı derken hastâneye götürüldü. EVİN ÖNÜ, DUVARIN ARKASI!... Evin önündeki helâlleştirme esnâsında, Behlûl Dânâ Hazretlerinden bir örnek anlatıldı. Halife Harun Reşit zamânında Bağdat’ta yaşayan Hazretin, Nasreddin Hoca misâli, ibretli, düşündürücü ve de uyarıcı güzel nükteleri var. Onlardan birisi şöyle: Behlül yol üzerindeki bir vîrânenin yıkılmak üzere eğilmiş duvarına bakıp bakıp âkıbetini tefekküre dalardı. Yine bir gün endişe ile bakarken duvar birden çöküverdi. Behlûl Dânâ Hazretleri’ni bir sürur kapladı. Onun bu sevincine mânâ veremeyen insanlar merakla sebebini sorduklarında: “−Duvar meyilli olduğu tarafa yıkıldı!” dedi. “−Peki bunda şaşılacak ne var?!” dediklerinde şu hikmetli cevabı verdi: “−Mâdemki dünyadaki her şey nihâyetinde meylettiği tarafa yıkılıyor, benim de meylim Hakk’a doğrudur, o hâlde ben de ölünce Hakk’a varırım. Ey ahâlî, rükû ve secdelerimizle Hakk’a meylimizi artıralım ki başka yönlere yıkılmayalım!”   HAVVA YENGE, HÜSEYİN AMCA... Cenâzenin defninden sonra, gelmişken babamın mezarında bir Yâsin okuyayım dedim. Nasılsa vakte daha vardı. Az aşağıdaydı. Okudum, dönüşte mezarın başında kimse kalmamıştı. Biraz da cumâ için acele edilmiş olmalıydı. Ama, olay bu sevgili dostlar. Beklemenin anlamı da yok. Her cenâzede bu böyle zâten. Beklense, yapılabilecek olan ne ki? Mevzû bu değil. Demek istediğimiz, herkes bir gün böyle yapayalnız, amelleriyle baş başa kalacak. Bizim için yapılacak olan da bu. Rabbimiz cümlemize selîm bir kâlp, sâlih amelle huzûruna varmayı nasîp eylesin… Âmin… Doktor Havva Yenge’ye, “yanlış yapmışlar, ağlayacaktın, içini dökecektin, rahatlayacaktın!” demiş. Çok doğru söylemiş, burada problem yok ta, orada topluma da ifâde ettiğimiz gibi, sabredin derken, sükûnete dâvet ederken endîşe daha çok, o yoğun duygusal anlarda ağızdan Rabbimizi gücendirecek, teslîmiyetimizi zedeleyecek sözlerin çıkması noktasındadır. Tâziyede, baba Hüseyin Amca’yla da bayağı konuşmalarımız oldu. Köyümüze dâir bilmediğimiz yeni bilgiler ihtivâ eden bu sohbeti ayrıca konu edeceğiz inşâllâh. Kendisi yaklaşık 10 yıldır hasta. Hayâtı çoğu zaman yatakta geçiyor. Kâlbinde pil var, değiştirilemeyecek safhada deniyor. Karın fıtığı varmış aynı zamanda. Alzaymır rahatsızlığı da mevcut. Hattâ geçen yıl bir vukûatı olmuş, yüzü-gözü parçalanmış. İzlerini gösterdiler. Oğlu Nihat, birkaç hastalık daha saydı. 85 yaşında. "ALLÂH, KENDİ YAZDIĞINI KENDİ OKURMUŞ!" Demek istediğimiz, onun vefatı beklenirken, 54 yaşındaki oğlu vefat ediyor. Yatan değil, yeten ölürmüş derler; ne kadar doğru. Havva Yenge, bu üçüncü yolcumuz diyor. Daha önce de, biri Gürsel, diğeri Reyhan adlarında iki kızları rahmete kavuşmuştu. Biri 10’lu, diğeri 30’lu yaşlarda. Havva Yenge, lâf arasında dedi ki; Oğlum, Allâh kendi yazdığı yazıyı kendi okurmuş! Halk irfânının güzel bir örneği olan bu ilginç sözle demek isteniyor ki, Allâh’ın dediği olur, yarına dâir ne olacağını, kimin öleceğini, kimin kalacağını yalnızca Allâh (CC) bilir. Âmennâ. Kendisinin de birçok hastalıkları bulunan Havva Yenge’ye bol sabırlarla berâber sıhhat âfiyet içerisinde hayırlı, uzun ömürler diliyoruz. Tüm âile efrâdını da aynı duygularla selâmlıyoruz. İYİ BABA, SÂLİH ÇOCUKLAR... Sıcak, ünsiyetli insan, iyi komşuluğuna şahâdet ettiğimiz, adı gibi sulhlu, hoş sohbet, iyi geçimli Sâlih Kardeşimize de bol rahmetle berâber, birbirinden pırlanta çocuklarına, özellikle 3 yıllık hastalık sürecinde kendisine çok iyi bakan ve Sâlih kardeşin sizler birer meleksiniz iltifâtına muhâtap olan mesut âilesinin tüm fertlerine hayırlı gelecekler, hep birlikte, başta Sâlih babaları olmak üzere tüm sevdikleriyle Efendimizin (SAV) komşuluğunda buluşmalar diliyoruz. Sevgili okurlar, değerli dostlar; siyâset, ticâret, yer-yurt, mal-mülk hepsi bir yana, tüm bunları bırakıp gittiğimiz günün devâmında Rabbimiz cümlemize rızâsını nasîp eylesin. Daha doğrusu, bunca hay-huy arasında, kendimizi ve de Kendisini unutmadan, rızâsına götürecek adımları atabilmeye cümlemizi muvaffak kılsın inşâllâh ves’selâm…
Ekleme Tarihi: 10 Nisan 2018 - Salı

SAKARTAŞ'TAN, UZUNÇAYIR'A

Sakartaş, köyümüzün zirve kısmı. Eskiden mahalle diyorduk, şimdiki sistemde sokak ya da semt deniyor. Uzunçayır da mezarlığımızın, eski ormanlık günlerinde orta yerinde bulunan geniş çimenlik alandan aldığı ve hep öyle kalan adı. İşte bugün, bu iki nokta arasında seyreden bir son yolculuk olayından kimi kısımlar aktarmaya, gözlemlerimizi paylaşmaya çalışacağız sizlerle.

Önceki Cumâ cenâzesine gittik, Pazar gün de tâziyeye. Bu Pazar da dâveti vardı. Komşumuz Sâlih Kahraman’la aynı zamanda uzaktan akrabalık ta var. Ama, mâlum, sonuçta komşuluk zâten akrabalıktan daha yakın bir konum arz ediyor hayâtımızda. Gerçekler ve pratik te bunu doğruluyor. Zîrâ, akraba, kelime olarak yakınlar anlamına gelir. Olaya fizikî anlamda bakılınca komşudan daha yakını yok. İnsan merkezli olan ve insâniyete, ünsiyete önem veren dînimiz de komşuluk meselesine çok ayrı bir değer atfediyor bilindiği gibi.

Her neyse, konumuz bu değil. Cenâze için İstanbul’da yaşayan kardeşleri, yeğenleri, kimi komşu ve diğer akrabaları da gelmişlerdi. Yıllar sonra nice komşularımızla buluşmanın heyecanı yanında cenâzenin hüznü de havaya hâkim. En çok feryat eden de anne Havva Yenge. Hattâ tabutun başında ağlayamadı bile; dili tutulup kilitlendi, titremekten bir şey söyleyemez oldu, âdetâ bayıldı derken hastâneye götürüldü.

EVİN ÖNÜ, DUVARIN ARKASI!...

Evin önündeki helâlleştirme esnâsında, Behlûl Dânâ Hazretlerinden bir örnek anlatıldı. Halife Harun Reşit zamânında Bağdat’ta yaşayan Hazretin, Nasreddin Hoca misâli, ibretli, düşündürücü ve de uyarıcı güzel nükteleri var. Onlardan birisi şöyle:

Behlül yol üzerindeki bir vîrânenin yıkılmak üzere eğilmiş duvarına bakıp bakıp âkıbetini tefekküre dalardı. Yine bir gün endişe ile bakarken duvar birden çöküverdi. Behlûl Dânâ Hazretleri’ni bir sürur kapladı. Onun bu sevincine mânâ veremeyen insanlar merakla sebebini sorduklarında:

“−Duvar meyilli olduğu tarafa yıkıldı!” dedi.

“−Peki bunda şaşılacak ne var?!” dediklerinde şu hikmetli cevabı verdi:

“−Mâdemki dünyadaki her şey nihâyetinde meylettiği tarafa yıkılıyor, benim de meylim Hakk’a doğrudur, o hâlde ben de ölünce Hakk’a varırım. Ey ahâlî, rükû ve secdelerimizle Hakk’a meylimizi artıralım ki başka yönlere yıkılmayalım!” 

 HAVVA YENGE, HÜSEYİN AMCA...

Cenâzenin defninden sonra, gelmişken babamın mezarında bir Yâsin okuyayım dedim. Nasılsa vakte daha vardı. Az aşağıdaydı. Okudum, dönüşte mezarın başında kimse kalmamıştı. Biraz da cumâ için acele edilmiş olmalıydı. Ama, olay bu sevgili dostlar. Beklemenin anlamı da yok. Her cenâzede bu böyle zâten. Beklense, yapılabilecek olan ne ki? Mevzû bu değil. Demek istediğimiz, herkes bir gün böyle yapayalnız, amelleriyle baş başa kalacak. Bizim için yapılacak olan da bu. Rabbimiz cümlemize selîm bir kâlp, sâlih amelle huzûruna varmayı nasîp eylesin… Âmin…

Doktor Havva Yenge’ye, “yanlış yapmışlar, ağlayacaktın, içini dökecektin, rahatlayacaktın!” demiş. Çok doğru söylemiş, burada problem yok ta, orada topluma da ifâde ettiğimiz gibi, sabredin derken, sükûnete dâvet ederken endîşe daha çok, o yoğun duygusal anlarda ağızdan Rabbimizi gücendirecek, teslîmiyetimizi zedeleyecek sözlerin çıkması noktasındadır.

Tâziyede, baba Hüseyin Amca’yla da bayağı konuşmalarımız oldu. Köyümüze dâir bilmediğimiz yeni bilgiler ihtivâ eden bu sohbeti ayrıca konu edeceğiz inşâllâh. Kendisi yaklaşık 10 yıldır hasta. Hayâtı çoğu zaman yatakta geçiyor. Kâlbinde pil var, değiştirilemeyecek safhada deniyor. Karın fıtığı varmış aynı zamanda. Alzaymır rahatsızlığı da mevcut. Hattâ geçen yıl bir vukûatı olmuş, yüzü-gözü parçalanmış. İzlerini gösterdiler. Oğlu Nihat, birkaç hastalık daha saydı. 85 yaşında.

"ALLÂH, KENDİ YAZDIĞINI KENDİ OKURMUŞ!"

Demek istediğimiz, onun vefatı beklenirken, 54 yaşındaki oğlu vefat ediyor. Yatan değil, yeten ölürmüş derler; ne kadar doğru. Havva Yenge, bu üçüncü yolcumuz diyor. Daha önce de, biri Gürsel, diğeri Reyhan adlarında iki kızları rahmete kavuşmuştu. Biri 10’lu, diğeri 30’lu yaşlarda. Havva Yenge, lâf arasında dedi ki;

  • Oğlum, Allâh kendi yazdığı yazıyı kendi okurmuş!

    Halk irfânının güzel bir örneği olan bu ilginç sözle demek isteniyor ki, Allâh’ın dediği olur, yarına dâir ne olacağını, kimin öleceğini, kimin kalacağını yalnızca Allâh (CC) bilir. Âmennâ. Kendisinin de birçok hastalıkları bulunan Havva Yenge’ye bol sabırlarla berâber sıhhat âfiyet içerisinde hayırlı, uzun ömürler diliyoruz. Tüm âile efrâdını da aynı duygularla selâmlıyoruz.
    İYİ BABA, SÂLİH ÇOCUKLAR...
    Sıcak, ünsiyetli insan, iyi komşuluğuna şahâdet ettiğimiz, adı gibi sulhlu, hoş sohbet, iyi geçimli Sâlih Kardeşimize de bol rahmetle berâber, birbirinden pırlanta çocuklarına, özellikle 3 yıllık hastalık sürecinde kendisine çok iyi bakan ve Sâlih kardeşin sizler birer meleksiniz iltifâtına muhâtap olan mesut âilesinin tüm fertlerine hayırlı gelecekler, hep birlikte, başta Sâlih babaları olmak üzere tüm sevdikleriyle Efendimizin (SAV) komşuluğunda buluşmalar diliyoruz.

    Sevgili okurlar, değerli dostlar; siyâset, ticâret, yer-yurt, mal-mülk hepsi bir yana, tüm bunları bırakıp gittiğimiz günün devâmında Rabbimiz cümlemize rızâsını nasîp eylesin. Daha doğrusu, bunca hay-huy arasında, kendimizi ve de Kendisini unutmadan, rızâsına götürecek adımları atabilmeye cümlemizi muvaffak kılsın inşâllâh ves’selâm…
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve orducu.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.