Hayatımızı fiyatlar cetveline göre değil, kıymetler cetveline göre ayarlamalıyız. Temel düstur bu olmalı hayatımızda.
Yine tarihimizden bir örnekle başlamak istiyorum.
Koca Ragıp Paşa ( 1699 ile 1763 yılları arasında yaşamıştır) Sadrazamlığı sırasında topladığı devlet adamlarıyla konuşurken, rüşvet alıp almadıklarını sorar, onlara yemin ettirir.
Sıra Şair Haşmet”e gelince Paşa Sorar;
Sen de bazı memuriyetlerde bulundun, rüşvet aldığın oldu mu? Şair Haşmet;
Efendimiz, biraz sabredin, halkımız arasında yalan yere yemin edenlerin çatlayacağı şeklinde bir inanış var, burada rüşvet almadıklarına dair ağır yemin edenler eğer çatlamazlarsa ben de rüşvet almadığıma yemin edeceğim.
Yaşadığımız toplumu şöyle bir süzgeçten geçirelim. İnsanlar nasıl yaşıyorlar, nasıl konuşuyorlar, vesselam hayatlarını ve zamanlarını nasıl yaşıyorlar.
Maalesef yaşadığımız toplumumuzda kağıt yok, fikir yok, bilgi yok, sanat yok, gaye yok, hiçbir şeye hamle yok, okuyucu yok, öz eleştiren (münekkit) yok,
Raflarda çeşit çeşit mecmua, gazete ve dergi var.
Allah var, kitap var, tarih var, an”ane var, mahkeme var, aile var, mektep var, rup var. Yalnız;
Ahlak: Yok. Maalesef üzülerek söylüyorum, ahlakımızı kaybettik.
Nerede kaybettik isek, bir türlü bulamıyoruz. Ahlakı kaybettiğimiz zaman yalan konuşmak, rüşvet alıp- vermek, harama yaklaşmak ve haramla yaşamak alışkanlık haline geldi. Yaşadığımız bu olumsuz hayata da inanmak zorunda kaldık.
Haramı helali seçemez hale geldik.
Tabii ki yaşadığımız hayata inanmak zorunda kaldık.
Sadece kendimizi tanımışız, biz nasıl isek, karşımızdaki kişiyi de kendimiz gibi görüyoruz. Hiçbir zaman empati kuramıyoruz.
Düşüncemiz kötü ise. Karşımızdakini de kötü görüyoruz.
İyi bakarsanız iyi görürsünüz.
Müslüman Müslüman”ın aynasıdır çünkü, karşısındakinde kendisini görür.
Yolda yürürken başınızı şöyle bir sağa ve sola çevirin, bakın kimler var etrafınızda, kimler yaşıyor çevrenizde.
Eğer etrafınıza bakmazsanız boynunuz tutulur, boyun fıtığı hastalığına yakalanırsınız.
Şu gülerde çevresine bakan kişilere fazlaca rastlamaya başladım açıkçası, ya sizler. Hiç görmediğim kişi bana selam veriyor ve tokalaşıyor.
Ne oluyoruz diye düşünceye dalmadan hemen beyin şarj etti ki, yakında seçim var. Çok değerlendiğimizi anlıyoruz şu günlerde.
İnsanın sanki her gün bayram olsa dediği gibi, her yıl seçim olsa diyesi geliyor. Ne yapalım sene de bir ay olsun adam yerine konduğumuzu anlarız toplumda.
Garip guraba, fakir fukara, evde yaşayana kapısı çalınarak , sokakta yaşayan herkese selam verilir duruma geldik şu günlerde.
Onların toplumda yaşadıkları hatırlarına geliyor bazılarının.
Resmini yerel basında gördüğüm kişi bana selam verip benimle tokalaşabiliyor şu günlerde. Ben de kendimi bir şeymişim zannediyorum tabii.
Çayımızın delisiyiz deriz ya, şu günlerde selam vermenin cömerdi olduk. Sokakta selam enflasyonu var Şükürler olsun. Unutmuştuk o tanıdığınıza ve tanımadığınıza selam verin öğüdünü.
Şunu çok iyi bilmeliyiz ki, biz hayatımızı cebimizdeki maddiyata göre değil de insanların değerli bir varlık olduğunu düşünerek ayarlamalıyız.
Sadece özel zamanlarda hatırlamayalım insanları.
Paranın gücüne göre değil de, insanın insan olduğu için değer vermeliyiz kişilere.
Şu günlerde garibana değer veren çok olur. Minneti var. O minnet zamanı geçince de selam veren kişi bulamazsınız.
İdarecimizin bir sözü var, işiniz düştüğü zaman değil, fakir fukarayı devamlı ziyaret edin.
Devletin eli sizsiniz, devletin eli en ücra köşesindekine kadar uzanmalıdır.
Ey yetki sahipleri kişiler, bu insanlar sizlere güvenerek geceleri rahat ve huzurlu uyuyorlar.
Bu insanlar sizlere güvenerek aracına binip ta kapısına kadar gidiyor.
Bu güveni sakın yıkmayın, bu dünyanın sonu var, ebedi hayatta mutlaka sorguya çekilirsiniz.
Yaşamınızı çevrenizdeki kişilerin maddi durumuna göre ayarlamayın, ayağında kara lastik, lastiğin altında hayvan gübresi olan kişileri sakın hor görmeyin.
Yediğiniz ve içtiğiniz yoğurdu ve sütü o ayaklarının altı hayvan gübresi olan kişiler üretiyor….