Erdoğan DEMİR
Köşe Yazarı
Erdoğan DEMİR
 

AYRIŞARAK DEĞİL BİRLİKTE GÜZELİZ

İnsanları bölerseniz kendi doğrularını ve yanlışlarını özgürce eleştiremezler. Doksan dokuz adam öldüren birisi “ ben tövbe etsem acaba kabul olunur mu?” diye sorana; bu kadar adam öldürmüşsün tövben kabul olmaz denilince bu sefer yüzüncü kişiyi öldüren kişi durumuna düşer insanlar.    Bölünmeden dolayı yanlış olan bir şeye bile sahip çıkmaya başlar insanlar. Bir kişiye kırk kişi deli dese o kişi delirir derler ya, yani inandığınız gibi yaşamazsanız, yaşadığınız gibi inanırsınız.      Hiçbir hizmet eleştirilmez değildir. Eleştirilecek şeyler öz eleştiri ile söylenmeli, ama takdir edilecek yanları da söylenmelidir. Şu seçim atmosferinde vuran vurana, sözler beş metre havadan uçuşuyor, o kadar uzun boylu kimse yok ki, o sözleri tutup da aşağı indirse de kimse görmese. Yiğidi öldür hakkını kaybetme derler ya, yarın, yani seçim geçtikten sonra bu insanlar yine birbirlerinin yüzlerine bakacaklar, birbirleriyle sohbet edecekler. Yüzünüzün kızaracağı hiç bir sözü söylememenizi, hiçbir eyleme girişmemenizi tavsiye ederim.      “Sen bizden değilsin.” Diye tu kaka etmek de doğru bir tavır değildir. Birlikten güç doğar, hani derler ya; benim şeyhim senin şeyhini döver. Bu çocuksu söz ve davranışlardan uzak durup, birlik ve beraber olmak zorundayız.  Genel doğrularda birleşmeliyiz.  Lütfen kimse bizi ayrıştırmasın.      Birlikte çok güzel günler yaşamalıyız ömrümüz boyunca. Daha dün sokakta gezen, sizlerle sohbet eden, bu gün yok aranızda. Ne olmuş, bir alp krizi, eş dostla helalleşemeden ayrılmış gitmiştir aramızdan.     Özgürlüğü ve demokrasiyi savunuyorsak eğer, tüm fikirlerin de bir arada yaşamasına hoş görü göstermek zorundayız. Parti, pırtı, fırka, mezhep, meşrep, tarikat vs. gibi kelimelerle birbirimizin kalbini kırmayalım. Bir tek şeyde birleşelim, Kur”an”da. Kardeşlikte. Birlik ve beraberlikte.    Ayrıştırarak değil, bir arada olursak çok güzel şeyler yapabiliriz ülke olarak, ilçe olarak, köy veya mahalleli olarak.  Bu günden yarına düşüncelerimiz değişebilir. Düşünce değiştiren insanlara katı kuralla yaklaşmamak gerekir. Tük insanlar bizlerin istediği veya düşündüğü gibi istemeyebilir veya düşünmeyebilir. Onların istek ve düşüncelerine saygılı olmak zorundayız.      Namazda omuz omuza birlikte saf tuttuğumuz kişilerle dışarı çıktığımız zaman sen O”cusun, ben Bu”cuyum vs. gibi düşüncelerle bir birimize düşmanca bakmamalıyız.    Birbirimizle aynı dünya ve ahret görüşünde olan bizler, bir birimizle bu denli ayrışmamalıyız.  Yalnız bir Allaha kulluk edip, yalnız Bir olan Allah”tan yardım diliyoruz, dışarı çıkınca da beşerden, yaratılmış insanlardan medet umuyoruz.  İnananlar olarak şu beş birliği mutlaka sağlamalıyız.  Sayfa vahdeti, Sofra Vahdeti, Sevgi Vahdeti, Seccade Vahdeti ve Seyahat vahdeti.  Bu birliktelikler ilk önce ailede kurulmalıdır. Ailede kurmadığımız bu vahdeti toplumda kurulmasını istemek çok da doğru değildir. Bu birlikteliği sağlayamazsınız da.  Aynı kitabı okuyacağız, birlikte yiyip birlikte doyacağız.    Çocuklarımız arasında sevgide ayrıcalıklı davranmayacağız. Çocuklarımız arasında harçlık verirken bile adilane davranmalıyız.    Birlikte secdeye gitmeliyiz, eğer seyahat edeceksek birlikte seyahat etmeliyiz. Tatilimiz de beraber olmalı, çalışmalarımız da..   Adamın biri korku belası, Timur’a iyi bakımlı bir eşek hediye etmiş. Etraftaki dalkavuklar eşeği öve öve bitirememiş, göklere çıkarmışlar. Hoca’yı gözden düşürmek için fırsat kollayan bu dalkavuklardan biri hemen söze girmiş:   -Hükümdarım, bu eşek öylesine cins bir eşek ki, Hoca gibi ağzı öpülecek birinin eline geçse iyi yetiştirilirse alimallah okuma bile öğrenir. Timur bu fırsatı kaçırmamış. Hoca’yı zor durumda bırakmak, biraz da eğlenmek için harekete geçmiş. Tutmuş, eşeğin yularını Hoca’nın eline vermiş. -Eti senin, kemiği benim Hocam, oku, korkut, ne yaparsan yap adam et bunu! Hoca da çaresiz eşeğin yularını tutmuş. Herkes merak içinde şaşkın bakarken, Hoca, evinin yolunu tutmuş. Eve varınca düşünüp taşınmış. Alaya alınmamak, ele güne rezil olmamak, yüzünü kızartmamak için bir çare aramış. Kendine göre bir yol da bulmuş. Kitapçıya gidip deriden bir kitap yaptırmış. Yapraklarının arasına arpa serpiştirmiş. Bu sırada eşeği de bir kaç gün aç bırakmış. Kitabı getirip aç eşeğin önüne koymuş. Kitabı yaprak yaprak açıp arpaları eşeğe yedirmiş. Sabah bir akşam iki derken eşek alışmış buna. Artık kitabın yaprakları diliyle açmaya, arpaları dişiyle öğütmeye, kitabın sonunda arpa bulamayınca anırmaya başlamış.   Gel zaman git zaman; aradan tam bir ay geçmiş. Timur’un karşısına çıkma zamanı gelip çatmış. Hoca o günün akşamı eşeğe yem vermemiş. Ertesi sabah, eşeğe gümüş bir gem vurmuş. Eşekle birlikte imtihan yerine varmış. Timur’un karşısına çıkmış.   Hoca, saray avlusunun orta yerine bir masa istemiş. Getirdiği kitabı da üstüne koymuş. Dünden beri aç olan eşeği de çekmiş kitabın önüne. Eşek kitaba eğilmiş. Başını hiç kaldırmadan kitabın sayfalarını tek tek açıp çevirmiş, arada bir de zırlayıp durmuş. Kitabın bütün sayfalarını çevirme işi bitince anırmaya başlamış. Hoca: “İşte gördünüz, eşek kitabın bütün sayfalarını çevire çevire okudu.   Görenlerin parmağı ağzında kalmış. Ama orada hazır bulunanlardan ve Hoca’yı çekemeyenlerden bazıları: -Canım Hoca, demişler, okumasına diyecek yok da, ne okuduğu anlaşılmıyor, biz bu işten bir şey anlamadık! O zaman Hoca: -Tabi anlamazsın, o eşekçe okudu anlamak için eşek olmak gerek. Orada bulunanların hepsi Timur da dâhil dillerini yutup öylece kalakalmışlar. Biz insanız, anlaşabileceğimiz bir lisanımız, konuşabildiğimiz bir dilimiz var.  Yeter ki birbirimize saygılı olalım. 
Ekleme Tarihi: 28 Mart 2019 - Perşembe

AYRIŞARAK DEĞİL BİRLİKTE GÜZELİZ

İnsanları bölerseniz kendi doğrularını ve yanlışlarını özgürce eleştiremezler. Doksan dokuz adam öldüren birisi “ ben tövbe etsem acaba kabul olunur mu?” diye sorana; bu kadar adam öldürmüşsün tövben kabul olmaz denilince bu sefer yüzüncü kişiyi öldüren kişi durumuna düşer insanlar. 

 

Bölünmeden dolayı yanlış olan bir şeye bile sahip çıkmaya başlar insanlar. Bir kişiye kırk kişi deli dese o kişi delirir derler ya, yani inandığınız gibi yaşamazsanız, yaşadığınız gibi inanırsınız. 

 

 

Hiçbir hizmet eleştirilmez değildir. Eleştirilecek şeyler öz eleştiri ile söylenmeli, ama takdir edilecek yanları da söylenmelidir. Şu seçim atmosferinde vuran vurana, sözler beş metre havadan uçuşuyor, o kadar uzun boylu kimse yok ki, o sözleri tutup da aşağı indirse de kimse görmese. Yiğidi öldür hakkını kaybetme derler ya, yarın, yani seçim geçtikten sonra bu insanlar yine birbirlerinin yüzlerine bakacaklar, birbirleriyle sohbet edecekler. Yüzünüzün kızaracağı hiç bir sözü söylememenizi, hiçbir eyleme girişmemenizi tavsiye ederim. 
 

 

“Sen bizden değilsin.” Diye tu kaka etmek de doğru bir tavır değildir. Birlikten güç doğar, hani derler ya; benim şeyhim senin şeyhini döver. Bu çocuksu söz ve davranışlardan uzak durup, birlik ve beraber olmak zorundayız. 

Genel doğrularda birleşmeliyiz. 
Lütfen kimse bizi ayrıştırmasın. 
 

 

Birlikte çok güzel günler yaşamalıyız ömrümüz boyunca. Daha dün sokakta gezen, sizlerle sohbet eden, bu gün yok aranızda. Ne olmuş, bir alp krizi, eş dostla helalleşemeden ayrılmış gitmiştir aramızdan.
 

 

Özgürlüğü ve demokrasiyi savunuyorsak eğer, tüm fikirlerin de bir arada yaşamasına hoş görü göstermek zorundayız. Parti, pırtı, fırka, mezhep, meşrep, tarikat vs. gibi kelimelerle birbirimizin kalbini kırmayalım. Bir tek şeyde birleşelim, Kur”an”da. Kardeşlikte. Birlik ve beraberlikte. 

 

Ayrıştırarak değil, bir arada olursak çok güzel şeyler yapabiliriz ülke olarak, ilçe olarak, köy veya mahalleli olarak. 
Bu günden yarına düşüncelerimiz değişebilir. Düşünce değiştiren insanlara katı kuralla yaklaşmamak gerekir. Tük insanlar bizlerin istediği veya düşündüğü gibi istemeyebilir veya düşünmeyebilir. Onların istek ve düşüncelerine saygılı olmak zorundayız. 
 

 

Namazda omuz omuza birlikte saf tuttuğumuz kişilerle dışarı çıktığımız zaman sen O”cusun, ben Bu”cuyum vs. gibi düşüncelerle bir birimize düşmanca bakmamalıyız. 
 

Birbirimizle aynı dünya ve ahret görüşünde olan bizler, bir birimizle bu denli ayrışmamalıyız. 
Yalnız bir Allaha kulluk edip, yalnız Bir olan Allah”tan yardım diliyoruz, dışarı çıkınca da beşerden, yaratılmış insanlardan medet umuyoruz. 
İnananlar olarak şu beş birliği mutlaka sağlamalıyız. 
Sayfa vahdeti, Sofra Vahdeti, Sevgi Vahdeti, Seccade Vahdeti ve Seyahat vahdeti. 
Bu birliktelikler ilk önce ailede kurulmalıdır. Ailede kurmadığımız bu vahdeti toplumda kurulmasını istemek çok da doğru değildir. Bu birlikteliği sağlayamazsınız da. 
Aynı kitabı okuyacağız, birlikte yiyip birlikte doyacağız. 
 

Çocuklarımız arasında sevgide ayrıcalıklı davranmayacağız. Çocuklarımız arasında harçlık verirken bile adilane davranmalıyız. 
 

Birlikte secdeye gitmeliyiz, eğer seyahat edeceksek birlikte seyahat etmeliyiz. Tatilimiz de beraber olmalı, çalışmalarımız da..
 

Adamın biri korku belası, Timur’a iyi bakımlı bir eşek hediye etmiş. Etraftaki dalkavuklar eşeği öve öve bitirememiş, göklere çıkarmışlar. Hoca’yı gözden düşürmek için fırsat kollayan bu dalkavuklardan biri hemen söze girmiş:
 

-Hükümdarım, bu eşek öylesine cins bir eşek ki, Hoca gibi ağzı öpülecek birinin eline geçse iyi yetiştirilirse alimallah okuma bile öğrenir.
Timur bu fırsatı kaçırmamış. Hoca’yı zor durumda bırakmak, biraz da eğlenmek için harekete geçmiş. Tutmuş, eşeğin yularını Hoca’nın eline vermiş.
-Eti senin, kemiği benim Hocam, oku, korkut, ne yaparsan yap adam et bunu!
Hoca da çaresiz eşeğin yularını tutmuş. Herkes merak içinde şaşkın bakarken, Hoca, evinin yolunu tutmuş. Eve varınca düşünüp taşınmış. Alaya alınmamak, ele güne rezil olmamak, yüzünü kızartmamak için bir çare aramış. Kendine göre bir yol da bulmuş. Kitapçıya gidip deriden bir kitap yaptırmış. Yapraklarının arasına arpa serpiştirmiş. Bu sırada eşeği de bir kaç gün aç bırakmış. Kitabı getirip aç eşeğin önüne koymuş. Kitabı yaprak yaprak açıp arpaları eşeğe yedirmiş.
Sabah bir akşam iki derken eşek alışmış buna. Artık kitabın yaprakları diliyle açmaya, arpaları dişiyle öğütmeye, kitabın sonunda arpa bulamayınca anırmaya başlamış.
 

Gel zaman git zaman; aradan tam bir ay geçmiş. Timur’un karşısına çıkma zamanı gelip çatmış. Hoca o günün akşamı eşeğe yem vermemiş. Ertesi sabah, eşeğe gümüş bir gem vurmuş. Eşekle birlikte imtihan yerine varmış. Timur’un karşısına çıkmış.
 

Hoca, saray avlusunun orta yerine bir masa istemiş. Getirdiği kitabı da üstüne koymuş. Dünden beri aç olan eşeği de çekmiş kitabın önüne. Eşek kitaba eğilmiş. Başını hiç kaldırmadan kitabın sayfalarını tek tek açıp çevirmiş, arada bir de zırlayıp durmuş. Kitabın bütün sayfalarını çevirme işi bitince anırmaya başlamış. Hoca:
“İşte gördünüz, eşek kitabın bütün sayfalarını çevire çevire okudu.
 

Görenlerin parmağı ağzında kalmış. Ama orada hazır bulunanlardan ve Hoca’yı çekemeyenlerden bazıları:
-Canım Hoca, demişler, okumasına diyecek yok da, ne okuduğu anlaşılmıyor, biz bu işten bir şey anlamadık!
O zaman Hoca:
-Tabi anlamazsın, o eşekçe okudu anlamak için eşek olmak gerek. Orada bulunanların hepsi Timur da dâhil dillerini yutup öylece kalakalmışlar.
Biz insanız, anlaşabileceğimiz bir lisanımız, konuşabildiğimiz bir dilimiz var. 
Yeter ki birbirimize saygılı olalım. 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve orducu.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.