Erdoğan DEMİR
Köşe Yazarı
Erdoğan DEMİR
 

FUKARANIN PİRZULASI İKİ DİLİM KAHKAHA

  Eskiden bizleri gülümseten şeylerin hikmetle farklı dillerde söylenmiş şiirlere konu olması sebepsiz değildir. Müslüman kahkaha atmaz, gülümser. Gülümsemenin fiziki sınırları tarif edilmiştir; iki cihan serveri Efendimiz gülümsedikleri zaman dudakları birbirinden ayrılmazdı. Bu tavır tebessümü ve latifeyi yasaklamaz, sadece sınır koyar. Latife gerçeği tahrif etmemeli, bir başka açıdan tarif etmelidir ki latif olsun.  Resulüllüh bir gün ihtiyar halasına şöyle dedi: -Kocakarılar cennete giremez. Kadıncağız teessüre kapılınca ilave etti; -Çünkü cennete genç ve taze halleriyle girerler… Bildiklerimi bilseydiniz hiç gülmez ağlardınız mealindeki hadis beşeri alana yasaklama getirmez. Her işte olduğu gibi latifede  de dengeleme, ortayı bulma esastır. Bizde ciddiyetin en ziyade ciddiye alındığı yer, elbette ki Devlet”tir. Hatta nükte olsun kabilinden devletin bizzat üzerinde durduğu en ciddi ve tek mesele belki de ciddiyetten ibarettir. Rivayet olunur ki, vilayeti teftişe çıkan Osmanlı paşası günler süren seyahatten sonra evine döndüğü zaman kapıları kapatıp karnını tuta tuta tabiri caizse “Höyküre Höyküre” gülmeye başlamış. Ortada bir şey yokken paşayı bastırıveren bu gülme krizi sona erdikten sonra lalası, biraz da çekinerek; Paşa hazretlerinin hangi sebebe binaen handeler saçtığını; sual eyler. Paşa cevaben; Hani ya lala, bundan bir hafta evvel feşmekan kazaya gidiyorduk da, yolda eşeğini kaçıran bir köylü, ardından paytak paytak koşarak kovalıyordu ya…  Lala hatırladım efendimiz, hakikaten pek gülünç bir manzara idi. Peki niçin o zaman bir şey demediniz de, şimdi gülme ihtiyacı duydunuz? Paşa ciddiyetle kaşlarını kaldırır ve; Olur mu lala, o zaman gülseydim mehabeti devlet nice olurdu. Osmanlı paşasının kahkahasını bir hafta boyunca zabdedip te ilk fırsatta makaraları koyvermesi boşuna değil elbette. Mizaha meyilli olmak bir devlet adamına bu gün bile hoş görülmeyen hafiflik unsurlarının başında gelir. Mizaha meyletmemek dedikse de hiç gülmeyen, gülümsemeyen, yüzünden düşenin bin parca olurcasına insanları korkutan bir düşük kaşlı da olmasını istemiyoruz. İnsanlara kara kara bakmayın, biraz gülümseyerek bakın. Her şey  o kadar çok ciddi değildir. Tebessümü yüzünüzden eksik etmeyin. Peygamberimiz bile zaman zaman latifelere rağbet ettiğini bildiğimiz halde niçin o kadar soğuk ve serin oluyorsunuz ki. Güler yüz, sıcak tebessüm daime insanları birbirlerine yakınlaştırır. Yerel basınlarda bazı arkadaşlarımızı eleştiriyorlar. Sakın bana gücenmeyin de haksızda değiller hani. Sokakta yürürken şöyle bir sağınıza solunuza bakın. Kim var çevrede. Hep önünüze, ayağınızın ucuna bakmayın. Hani tanıdığımıza ve tanımadığımıza selam verecektik, selamı aramızda yayacaktık nerede kaldı bu tavsiyeler. Selam vereciğiz ama selam verilecek bir pozisyonları da olmuyor, bizler kişilerin yanlarından geçerken, sanırsınız ki bunlar hiç konuşmuyor, birbirlerine dargın ve kırgınlar, sırtını dönüyor. Bir dostum, selam vereceğim selam verilecek durumda değiller, yani ben geçerken sanki beni görüp bana sırtını dönüyorlar. Selam verilmesini istemiyorlar sanırsınız. Evinizden işyerine gelene kadar kaç kişiyi görüyorsunuz, kaç kişiye selam veriyorsunuz. Şöyle elinizi kalbinizin üzerine koyun bir düşünün. Tabii toplumda bu gibi tavır ve davranışlar sadece birbirlerimize soğukluk aşılar. Fukaranın pirzulası iki dilim kahkaha olsun, onu da biz garibanlara çok görmeyin. Öyle höykürür gibi kahkaha değil tabii. Sıcak bir gülümseme, tüm sıkıntı ve tereddütleri giderir yok eder. Bakın o zaman toplumdaki samimi ve neşeli ortamları çoğaltacağız. Devlet büyükleri gülmez güldürür. Amma alay edercesine takla at da sevdiğini bir görelim gibi kelimeler kullanmak da biraz ağır gibime geliyor. Bizler ki, iki farklı alemin birbirine geçiştiği yerde ayaklarımızı iki farklı dünyaya sıkıca bastırmış, birini diğerine tercih etmekte tereddüt etmekteyiz. Çehremizin yarısı şen şakrak diğer tarafı ise mahkeme duvarı gibi. Bilmem eyleyecek göz yaşı mıdır yoksa güler yüz müdür. Gülen yüz olur inşallah…  
Ekleme Tarihi: 25 Eylül 2019 - Çarşamba

FUKARANIN PİRZULASI İKİ DİLİM KAHKAHA

 

Eskiden bizleri gülümseten şeylerin hikmetle farklı dillerde söylenmiş şiirlere konu olması sebepsiz değildir.

Müslüman kahkaha atmaz, gülümser.

Gülümsemenin fiziki sınırları tarif edilmiştir; iki cihan serveri Efendimiz gülümsedikleri zaman dudakları birbirinden ayrılmazdı.

Bu tavır tebessümü ve latifeyi yasaklamaz, sadece sınır koyar. Latife gerçeği tahrif etmemeli, bir başka açıdan tarif etmelidir ki latif olsun. 

Resulüllüh bir gün ihtiyar halasına şöyle dedi:

-Kocakarılar cennete giremez. Kadıncağız teessüre kapılınca ilave etti;

-Çünkü cennete genç ve taze halleriyle girerler…

Bildiklerimi bilseydiniz hiç gülmez ağlardınız mealindeki hadis beşeri alana yasaklama getirmez. Her işte olduğu gibi latifede  de dengeleme, ortayı bulma esastır.

Bizde ciddiyetin en ziyade ciddiye alındığı yer, elbette ki Devlet”tir. Hatta nükte olsun kabilinden devletin bizzat üzerinde durduğu en ciddi ve tek mesele belki de ciddiyetten ibarettir.

Rivayet olunur ki, vilayeti teftişe çıkan Osmanlı paşası günler süren seyahatten sonra evine döndüğü zaman kapıları kapatıp karnını tuta tuta tabiri caizse “Höyküre Höyküre” gülmeye başlamış.

Ortada bir şey yokken paşayı bastırıveren bu gülme krizi sona erdikten sonra lalası, biraz da çekinerek;

Paşa hazretlerinin hangi sebebe binaen handeler saçtığını; sual eyler. Paşa cevaben;

Hani ya lala, bundan bir hafta evvel feşmekan kazaya gidiyorduk da, yolda eşeğini kaçıran bir köylü, ardından paytak paytak koşarak kovalıyordu ya…  Lala hatırladım efendimiz, hakikaten pek gülünç bir manzara idi. Peki niçin o zaman bir şey demediniz de, şimdi gülme ihtiyacı duydunuz?

Paşa ciddiyetle kaşlarını kaldırır ve;

Olur mu lala, o zaman gülseydim mehabeti devlet nice olurdu.

Osmanlı paşasının kahkahasını bir hafta boyunca zabdedip te ilk fırsatta makaraları koyvermesi boşuna değil elbette.

Mizaha meyilli olmak bir devlet adamına bu gün bile hoş görülmeyen hafiflik unsurlarının başında gelir.

Mizaha meyletmemek dedikse de hiç gülmeyen, gülümsemeyen, yüzünden düşenin bin parca olurcasına insanları korkutan bir düşük kaşlı da olmasını istemiyoruz.

İnsanlara kara kara bakmayın, biraz gülümseyerek bakın. Her şey  o kadar çok ciddi değildir. Tebessümü yüzünüzden eksik etmeyin.

Peygamberimiz bile zaman zaman latifelere rağbet ettiğini bildiğimiz halde niçin o kadar soğuk ve serin oluyorsunuz ki.

Güler yüz, sıcak tebessüm daime insanları birbirlerine yakınlaştırır. Yerel basınlarda bazı arkadaşlarımızı eleştiriyorlar. Sakın bana gücenmeyin de haksızda değiller hani.

Sokakta yürürken şöyle bir sağınıza solunuza bakın. Kim var çevrede. Hep önünüze, ayağınızın ucuna bakmayın.

Hani tanıdığımıza ve tanımadığımıza selam verecektik, selamı aramızda yayacaktık nerede kaldı bu tavsiyeler.

Selam vereciğiz ama selam verilecek bir pozisyonları da olmuyor, bizler kişilerin yanlarından geçerken, sanırsınız ki bunlar hiç konuşmuyor, birbirlerine dargın ve kırgınlar, sırtını dönüyor. Bir dostum, selam vereceğim selam verilecek durumda değiller, yani ben geçerken sanki beni görüp bana sırtını dönüyorlar. Selam verilmesini istemiyorlar sanırsınız.

Evinizden işyerine gelene kadar kaç kişiyi görüyorsunuz, kaç kişiye selam veriyorsunuz. Şöyle elinizi kalbinizin üzerine koyun bir düşünün.

Tabii toplumda bu gibi tavır ve davranışlar sadece birbirlerimize soğukluk aşılar.

Fukaranın pirzulası iki dilim kahkaha olsun, onu da biz garibanlara çok görmeyin. Öyle höykürür gibi kahkaha değil tabii.

Sıcak bir gülümseme, tüm sıkıntı ve tereddütleri giderir yok eder. Bakın o zaman toplumdaki samimi ve neşeli ortamları çoğaltacağız.

Devlet büyükleri gülmez güldürür. Amma alay edercesine takla at da sevdiğini bir görelim gibi kelimeler kullanmak da biraz ağır gibime geliyor.

Bizler ki, iki farklı alemin birbirine geçiştiği yerde ayaklarımızı iki farklı dünyaya sıkıca bastırmış, birini diğerine tercih etmekte tereddüt etmekteyiz.

Çehremizin yarısı şen şakrak diğer tarafı ise mahkeme duvarı gibi.

Bilmem eyleyecek göz yaşı mıdır yoksa güler yüz müdür.

Gülen yüz olur inşallah…

 
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve orducu.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.