Erdoğan DEMİR
Köşe Yazarı
Erdoğan DEMİR
 

DİN TACİRLİĞİ YAPMAYALIM

Londra'daki camii'ye yeni bir imam gönderilmiş. Adam şehre gitmek için hep aynı otobüse biniyor ve çoğu zaman da aynı şoföre rastlıyormuş. Bir gün, bilet alırken şoför yanlışlıkla 20 kuruş fazla vermiş. İmam yanlışlığı oturup da parasını sayınca fark etmiş. Kendi kendine "20 kuruşu geri versem mi şoföre?" diye düşünüyormuş. Ama içinden bir ses diyormuş ki "çok gülünç bir para ve şoförün umurunda değil. Otobüs şirketi çok para kazanıyor zaten... Sadece 20 kuruş onlara bir şey yapmaz." Bu parayı saklayabilirim diye düşünmüş, Allahtan gelen bir hediye gibi... İneceği durağa gelince, imam kalkmış ve fikrini değiştirmiş, inmeden önce şoförün yanına gitmiş, 20 kuruşu geri vermiş ve demiş ki: "Paranın üstünü fazla verdiniz." Şöför gülümsemiş ve demiş ki : "Siz caminin yeni imamısınız değil mi? Aslında uzun zamandır sizi caminizde ziyaret etmek istiyordum, islamı öğrenmek için. Bu yüzden bilerek size fazla para verdim. Nasıl tepki vereceğinizi  görmek istedim." İnerken imam artık bacaklarını hmiyormuş, yere yığılacakmış neredeyse, bir direğe tutunmuş ve kendine gelmeye çalışmış. Gözlerinden yaşlar dökülerek demiş ki: "Allahım az daha İslamı 20 kuruşa satıyordum!. .." Unutmayalım  ki siz din görevlisi kardeşlerim, belki de müslüman olmayan insanlar için dinimizi tanıtan kişilerdensiniz, bu yüzden hareketlerinize ve konuşmalarınıza dikkat edin. Maalesef insanlar sizinle birlikte dinimizi de yargılayacaklardır!  Maalasef seneler önce bir müftünün keçisi çalındığında medyanın “Müftü keçi çaldı.” Diye manşet atmasını çok iyi hatırlıyorum. Bu ön yargı hala da devam etmektedir. Ubade b. Samit şöyle demektedir: “Medine’ye bir muhacir geldiğinde Allah Resulü onu, Kur’an-ı Kerim öğretmemiz için bizden birine gönderirdi. Bunlar içinden bana yönlendirdiği bir kişiye Kur’an-ı Kerim öğretmekteydim. Bir gün evime gittim. Ders okuttuğum o kişi, üzerinde hakkım olduğunu düşündü de bana -ondan daha güzelini görmediğim- bir yay hediye etti. Ben de Allah Resulü (sav)’ne gidip o hediyeyle ilgili görüşünü sordum. Efendimiz: ‘O, omuzların arasına astığın kor parçasıdır.’ buyurdu. Ya bizim zamane bazı din görevlileri. İmam Hatip lisesini bitirdiğim yıllarda köylerde mevlüt okutmak bir adetti santi. Mevlüt okuyarduk, bizlere para veriyorlardı. Ben para almıyordum. Olmaz, Kur”an para ile satılmaz diyordum. Benden birkaç yaşbüyük imamlık yapan arkadaşlar bana: Sen aptal mısın. Niçin almıyorsun. Ben ses patlatıyorum burada. Diye beni tenkit ediyorlardı. Genelde şu anda camilerde mevlüt okutma işi biraz azaldı, azalmasına da şimdi de evlerde okutmaya başladılar. Bir cenazeleri olunca halkımızın, gün sayıp elli ikinci gecesine kadar mevlüt okuttukları oluyor. Ve ölüye karşı tüm görevlerini yaptıklarını zannediyorlar. Başkasının okuduğu kuranın yüz sevabının belki de bir tanesi okutana ulaşmaz. Sağlığınızda kendiniz okuyun, veya cenaze sahipleri kendiniz bildiğiniz dua ve sureleri okursanız yüz sevabın hepsi de sizlerindir. Bir de son zamanlarda alternatif dediğimiz düğün törenleri var. Ne okunuyor? Kur”an, İlahi, kaside ve semazen gösterileri moda oldu. Çok güzel amma, Düğünlerde kur”an okunması bana biraz yanlış gibi geliyor. Kısa bir aşır okursunuz, herkesin sesini susturursunuz, biter. Uzun süre kur”an okunması, ne kadar sevaptır siz düşünün. Bir tarafta kuran okunyor, dier tarafta dinliyen yok, kendi aralarında sohbet, dedi kodu. Semazen gösterilerine ne dersiniz. Çok iyi. Ama iki kişilik bir semazenci yarım saat için bin  ile binbeşyüz lira arasına para alıyorlar. Niçin? Dini musiki adı altında ve konferans adı altında, televizyon  Programları yapmak adına ne kadar para dönüyor bir bilseniz. Bunlar din tacirliği delil de nedir. Allah rızası için yapanları ve ücret belirlemeden okuyanlara buradan teşükkür ediyorum. Onlara bir sözüm yok yalınız, düğün ve televizyonlarda para karşılığı program yapan imam kardeşlerimize ne demeli. Allah Resulü (sav) şöyle buyurmuştur: “Kim Kur’an okur da onun vesilesiyle insanların mallarını yerse, kıyamet günü yüzü etten soyulmuş bir kemik halinde gelir. Efendimiz (sav) şöyle buyurmuştur: “Kur’an okuyunuz! Allah’tan taleplerinizi onun bereketiyle isteyiniz. Zira sizden sonra öyle bir toplum gelecek ki, bunlar Kur’an okuyacaklar, onun vasıtasıyla insanlardan dileneceklerdir. Bir zamanlar medyaya bile çıktığını iyi hatırlıyorum, arefe günü mezarlıklarda okunmuş yasın, bir horozluk, iki horozluk, kişinin durumuna göre bir kuzuya da çıktığı yazılıp çiziliyordu. Taze yasın, bayat yasın, oku oku gönder gitsin, nasıl olsa geri dönmüyor, sizler de gitti sanıyorsunuz. Osman b. Ebi’l-As da şöyle demektedir: “Allah Resulü (sav) bana ezan okuması karşılığında ücret taleb etmeyen bir müezzin tutmayı tavsiye etti.Bu hadis dört Sünen’de benzer lafızlarla rivayet edilmektedir. Müzzinin bile ücret alamayacağı çıkar bu hadisten. Para ile namaz kıldırmak bile dinen ne kadar makbul fetvasını Diyanetten okuyun…. Ezcümle, mutlak olarak ücret karşılığı Kur’an-ı Kerîm okutmak, bu hususta mukavele yapmanın caiz olmadığı yazılıdır fetva kitaplarında. Resmi ya da gayr-i resmi oluşumlar altında çeşitli toplantılarda Kur’an-ı Kerîm okuyup karşılığında ücret talep etmek de acaba helal midir? Kur’an tilaveti ibadet olduğundan alınan para namaz kılmak karşılığında talep edilen ücretten farksızdır. Din görevlileri kardeşlerime bir diyeceğim yoktur. Onlar görevlendirilmiş memurlardır. Ayrıca bu tür oluşum ve ameliyeler belli çevrelerin eğitim, medya ve sinema yoluyla İslam’a karşı yürüttüğü toplumsal nefret ve tahkir kampanyasının en önemli malzemesidir. İnsanların dinden nefret etmelerinde rol almanın vebali ise elbette büyüktür. Ücret karşılığında kuran okumak, mevlüt okumak, İslam dışı çevrelerin eline verilmiş bir kozdur. Onun için çok dikkatli olunması gerekir. Tabii ihtiyaçlar dışındaki bütün vaktini tedrisata ayıran Kur’an muallimlerinin ailelerinin nafakasını karşılayacak ölçüde “hibe” kapsamında ücret almalarında bir beis olmayacağı fetvası vardır. Bu durumun içtimai bir nefrete dönüşmesinin önüne geçebilmek için de “vakıf” gibi hayır kuruluşlarının ücret meselesini ayarlayıp muallimlere takdim etmeleri maslahata daha uygun olacaktır. Kişinin bizzat kendisinin ücreti eline alması hiç de hoş karşılanmayacaktır toplumumuzda. Hele bazı medya kuruluşları var ki, sakın ha onlara en küçük bir açık vermeyin. İslamın simgesi ne sarıktır, ne sakaldır ne de siyah çarşaftır. İslamın simgesi adalet, doğruluk ve ilimdir. Ayı bir elime güneşi de bir elime koysanız bu davadan vaz geçmem diyen peygamber varisleri, sizlerin görevleriniz sadece Allahın emrini yerine getirmek, insanlara anlatmaktır. Belki de bana arkadaşlarım gücenecek amma, bu toplumumuzun maalesef hastalığı. Bu düşüncede olmayan kardeşlerimi tebrik ediyorum. Hatta aldığı maaşının karşılığını bile yerine getiremediğini düşünen kardeşlerimiz var. Ama sistem onları biraz tembelleştirdi son yirmi yıldır, amma şu son zamanlarda biraz uyanış görüyorum. Yalnız, soruyorum siz din görevlisi kardeşime; Dün akşam kaç sahife kitap okudun. Veya ; Şu son bir ay içinde kaç kitap karıştırdınız. Kaç kişiye alkolü bıraktırabildiniz. Benim hiç sözüm geçmiyor bu kişilere de. Kaç kişi olumlu cevap verebilecek. Tüm din görevlisi arkadaşlarımdan özür diliyorum. Ben bazen kitap okuyamadığım akşamları veya haftayı hiç yaşamamış gibi hissediyorum da, acaba olması gereken dostlar da aynı fikirde mi diye düşünüyorum. Kimseyi suçlamıyorum, şu sistemi bir düzeltebilirseniz siz büyükler, o zaman istediğimiz gibi olabileceğiz amma, biraz zor gibi. Din tacirliği yapmayalım, sadece görevimizi hak ettiği şekilde yapalım yeter. Bu günlük de bu kadar. Sürçü lisan ettik ise affola. 
Ekleme Tarihi: 12 Aralık 2019 - Perşembe

DİN TACİRLİĞİ YAPMAYALIM

Londra'daki camii'ye yeni bir imam gönderilmiş. Adam şehre gitmek için hep aynı otobüse biniyor ve çoğu zaman da aynı şoföre rastlıyormuş.
Bir gün, bilet alırken şoför yanlışlıkla 20 kuruş fazla vermiş. İmam yanlışlığı oturup da parasını sayınca fark etmiş. Kendi kendine "20 kuruşu geri versem mi şoföre?" diye düşünüyormuş. Ama içinden bir ses diyormuş ki "çok gülünç bir para ve şoförün umurunda değil. Otobüs şirketi çok para kazanıyor zaten... Sadece 20 kuruş onlara bir şey yapmaz." Bu parayı saklayabilirim diye düşünmüş, Allahtan gelen bir hediye gibi...
İneceği durağa gelince, imam kalkmış ve fikrini değiştirmiş, inmeden önce şoförün yanına gitmiş, 20 kuruşu geri vermiş ve demiş ki: "Paranın üstünü fazla verdiniz."
Şöför gülümsemiş ve demiş ki : "Siz caminin yeni imamısınız değil mi? Aslında uzun zamandır sizi caminizde ziyaret etmek istiyordum, islamı öğrenmek için. Bu yüzden bilerek size fazla para verdim. Nasıl tepki vereceğinizi  görmek istedim."
İnerken imam artık bacaklarını hmiyormuş, yere yığılacakmış neredeyse, bir direğe tutunmuş ve kendine gelmeye çalışmış. Gözlerinden yaşlar dökülerek demiş ki:

"Allahım az daha İslamı 20 kuruşa satıyordum!. .."
Unutmayalım  ki siz din görevlisi kardeşlerim, belki de müslüman olmayan insanlar için dinimizi tanıtan kişilerdensiniz, bu yüzden hareketlerinize ve konuşmalarınıza dikkat edin. Maalesef insanlar sizinle birlikte dinimizi de yargılayacaklardır! 

Maalasef seneler önce bir müftünün keçisi çalındığında medyanın “Müftü keçi çaldı.” Diye manşet atmasını çok iyi hatırlıyorum. Bu ön yargı hala da devam etmektedir.

Ubade b. Samit şöyle demektedir: “Medine’ye bir muhacir geldiğinde Allah Resulü onu, Kur’an-ı Kerim öğretmemiz için bizden birine gönderirdi. Bunlar içinden bana yönlendirdiği bir kişiye Kur’an-ı Kerim öğretmekteydim. Bir gün evime gittim. Ders okuttuğum o kişi, üzerinde hakkım olduğunu düşündü de bana -ondan daha güzelini görmediğim- bir yay hediye etti. Ben de Allah Resulü (sav)’ne gidip o hediyeyle ilgili görüşünü sordum.

Efendimiz:

‘O, omuzların arasına astığın kor parçasıdır.’ buyurdu.

Ya bizim zamane bazı din görevlileri.

İmam Hatip lisesini bitirdiğim yıllarda köylerde mevlüt okutmak bir adetti santi. Mevlüt okuyarduk, bizlere para veriyorlardı. Ben para almıyordum. Olmaz, Kur”an para ile satılmaz diyordum. Benden birkaç yaşbüyük imamlık yapan arkadaşlar bana:

Sen aptal mısın. Niçin almıyorsun. Ben ses patlatıyorum burada. Diye beni tenkit ediyorlardı.

Genelde şu anda camilerde mevlüt okutma işi biraz azaldı, azalmasına da şimdi de evlerde okutmaya başladılar. Bir cenazeleri olunca halkımızın, gün sayıp elli ikinci gecesine kadar mevlüt okuttukları oluyor. Ve ölüye karşı tüm görevlerini yaptıklarını zannediyorlar.

Başkasının okuduğu kuranın yüz sevabının belki de bir tanesi okutana ulaşmaz. Sağlığınızda kendiniz okuyun, veya cenaze sahipleri kendiniz bildiğiniz dua ve sureleri okursanız yüz sevabın hepsi de sizlerindir.

Bir de son zamanlarda alternatif dediğimiz düğün törenleri var. Ne okunuyor? Kur”an, İlahi, kaside ve semazen gösterileri moda oldu. Çok güzel amma, Düğünlerde kur”an okunması bana biraz yanlış gibi geliyor. Kısa bir aşır okursunuz, herkesin sesini susturursunuz, biter. Uzun süre kur”an okunması, ne kadar sevaptır siz düşünün. Bir tarafta kuran okunyor, dier tarafta dinliyen yok, kendi aralarında sohbet, dedi kodu.

Semazen gösterilerine ne dersiniz. Çok iyi. Ama iki kişilik bir semazenci yarım saat için bin  ile binbeşyüz lira arasına para alıyorlar. Niçin?

Dini musiki adı altında ve konferans adı altında, televizyon  Programları yapmak adına ne kadar para dönüyor bir bilseniz.

Bunlar din tacirliği delil de nedir. Allah rızası için yapanları ve ücret belirlemeden okuyanlara buradan teşükkür ediyorum. Onlara bir sözüm yok yalınız, düğün ve televizyonlarda para karşılığı program yapan imam kardeşlerimize ne demeli.

Allah Resulü (sav) şöyle buyurmuştur: “Kim Kur’an okur da onun vesilesiyle insanların mallarını yerse, kıyamet günü yüzü etten soyulmuş bir kemik halinde gelir.

Efendimiz (sav) şöyle buyurmuştur: “Kur’an okuyunuz! Allah’tan taleplerinizi onun bereketiyle isteyiniz. Zira sizden sonra öyle bir toplum gelecek ki, bunlar Kur’an okuyacaklar, onun vasıtasıyla insanlardan dileneceklerdir.

Bir zamanlar medyaya bile çıktığını iyi hatırlıyorum, arefe günü mezarlıklarda okunmuş yasın, bir horozluk, iki horozluk, kişinin durumuna göre bir kuzuya da çıktığı yazılıp çiziliyordu.

Taze yasın, bayat yasın, oku oku gönder gitsin, nasıl olsa geri dönmüyor, sizler de gitti sanıyorsunuz.

Osman b. Ebi’l-As da şöyle demektedir: “Allah Resulü (sav) bana ezan okuması karşılığında ücret taleb etmeyen bir müezzin tutmayı tavsiye etti.Bu hadis dört Sünen’de benzer lafızlarla rivayet edilmektedir. Müzzinin bile ücret alamayacağı çıkar bu hadisten. Para ile namaz kıldırmak bile dinen ne kadar makbul fetvasını Diyanetten okuyun….

Ezcümle, mutlak olarak ücret karşılığı Kur’an-ı Kerîm okutmak, bu hususta mukavele yapmanın caiz olmadığı yazılıdır fetva kitaplarında. Resmi ya da gayr-i resmi oluşumlar altında çeşitli toplantılarda Kur’an-ı Kerîm okuyup karşılığında ücret talep etmek de acaba helal midir?

Kur’an tilaveti ibadet olduğundan alınan para namaz kılmak karşılığında talep edilen ücretten farksızdır. Din görevlileri kardeşlerime bir diyeceğim yoktur. Onlar görevlendirilmiş memurlardır.

Ayrıca bu tür oluşum ve ameliyeler belli çevrelerin eğitim, medya ve sinema yoluyla İslam’a karşı yürüttüğü toplumsal nefret ve tahkir kampanyasının en önemli malzemesidir. İnsanların dinden nefret etmelerinde rol almanın vebali ise elbette büyüktür.

Ücret karşılığında kuran okumak, mevlüt okumak, İslam dışı çevrelerin eline verilmiş bir kozdur. Onun için çok dikkatli olunması gerekir.

Tabii ihtiyaçlar dışındaki bütün vaktini tedrisata ayıran Kur’an muallimlerinin ailelerinin nafakasını karşılayacak ölçüde “hibe” kapsamında ücret almalarında bir beis olmayacağı fetvası vardır. Bu durumun içtimai bir nefrete dönüşmesinin önüne geçebilmek için de “vakıf” gibi hayır kuruluşlarının ücret meselesini ayarlayıp muallimlere takdim etmeleri maslahata daha uygun olacaktır.

Kişinin bizzat kendisinin ücreti eline alması hiç de hoş karşılanmayacaktır toplumumuzda. Hele bazı medya kuruluşları var ki, sakın ha onlara en küçük bir açık vermeyin.

İslamın simgesi ne sarıktır, ne sakaldır ne de siyah çarşaftır.

İslamın simgesi adalet, doğruluk ve ilimdir.

Ayı bir elime güneşi de bir elime koysanız bu davadan vaz geçmem diyen peygamber varisleri, sizlerin görevleriniz sadece Allahın emrini yerine getirmek, insanlara anlatmaktır.

Belki de bana arkadaşlarım gücenecek amma, bu toplumumuzun maalesef hastalığı. Bu düşüncede olmayan kardeşlerimi tebrik ediyorum.

Hatta aldığı maaşının karşılığını bile yerine getiremediğini düşünen kardeşlerimiz var. Ama sistem onları biraz tembelleştirdi son yirmi yıldır, amma şu son zamanlarda biraz uyanış görüyorum.

Yalnız, soruyorum siz din görevlisi kardeşime;

Dün akşam kaç sahife kitap okudun. Veya ;

Şu son bir ay içinde kaç kitap karıştırdınız.

Kaç kişiye alkolü bıraktırabildiniz. Benim hiç sözüm geçmiyor bu kişilere de. Kaç kişi olumlu cevap verebilecek.

Tüm din görevlisi arkadaşlarımdan özür diliyorum. Ben bazen kitap okuyamadığım akşamları veya haftayı hiç yaşamamış gibi hissediyorum da, acaba olması gereken dostlar da aynı fikirde mi diye düşünüyorum.

Kimseyi suçlamıyorum, şu sistemi bir düzeltebilirseniz siz büyükler, o zaman istediğimiz gibi olabileceğiz amma, biraz zor gibi.

Din tacirliği yapmayalım, sadece görevimizi hak ettiği şekilde yapalım yeter.

Bu günlük de bu kadar.

Sürçü lisan ettik ise affola. 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve orducu.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.