Yaşanmış bir hayat hikayesi;
Yaşı 70’leri gösteriyordu. Orta boylu ve zayıf caydı. Giyiminden orta halli olduğu anlaşılıyordu. Gülümseyerek odama girdi, bir demet çiçek uzatarak;
“Geçmiş olsun, nasılsınız?” dedi.
Çiçeği memnuniyetle aldım elinden, ama bu zarif adamı tanıyamadım…
Makine Mühendisi olarak çalışıyordum, firmalarda görev yapmıştım, acaba oralardan mı?
Hayır, hiç tanıdık değildi.
Tanımadığıma utandım, mahcup oldum.
Aklımı kurcalıyordum;
“Kimdi bu adam?..”
Kısa bir zaman aralığında beynimin tüm kıvrımlarını yokladım, yok tanımıyordum…
Yağ bezesi ameliyatı olacaktım. Aileme bile haber vermeden Devlet Hastanesine yatmıştım. Burada olduğumdan kimsenin haberi de yoktu. İki gün kafamı dinlerim diye de özel oda istemiştim.
Peki kimdi bu adam?…
Sağlığınız nasıl, şikayetleriniz geçti mi sorularını iyiyim, teşekkür ederim diye cevaplıyordum. Ameliyatım iyi geçti, doktorumdan memnunum dedim.
Ama ziyaretçimin kim olduğu konusunda hiçbir fikrim yoktu hala !.. “Ameliyatta hafızamı mı yitirdim acaba?” diye düşündüm bir ara.
Adam kibar, samimi, sıcak ve içten konuşurken;
“Ameliyat hali işte, sanırım anestezi bende hafıza kaybı yaptı, çok üzgünüm dostum, seni hatırlayamadım, düşünüyorum düşünüyorum ama bir türlü çıkartamıyorum!”
“Kendinizi yormayın efendim; biz zaten tanışmıyoruz ki!..”
Ohh üstümden koca bir yük kalkmıştı. Peki, o zaman diye söze başlamıştım ki ziyaretçim sözüne devam etti;
“Evet, tanışmıyoruz… Ziyaretimin sebebini anlatayım efendim.” dedi;
“Tokat’ın köyünde yaşıyorduk. Küçük bir çocuktum, hasta olmuştum. Tokat’ta bir süre hastanede kaldım, ‘kötü bir hastalığa yakalanmışım’. Ankara’ya sevk etti doktorlar. Hastaneye geldik. Kalabalık bir koğuşa yatırıldım. Yoksul insanlardık, bir gün sonra annem, babam memlekete döndü.”
Bunları anlatırken yutkundu birkaç kez, belli ki geçmişi yaşamaya başlamıştı.
İsterseniz anlatmayın diyebildim ama kulak asmadı;
“Günlerce yattım o kalabalık koğuşta, adeta tek başıma. Ziyaret günleri herkesin yakınları geliyordu. Gelenler öpüyor, kokluyor, sarılıyor, çocuklarını seviyorlar, başlarını okşuyorlardı… Oyuncak getiren bile vardı. Ailem çok uzaklardaydı, Ankara’da da kimimiz kimsemiz yoktu. Günlerce gelenim gidenim olmadı, yapayalnız kalmıştım çocuk başıma. Saçlarımı okşayanım olmadı… Sevenim, öpenim olmadı. Ziyaret günü hiç gelmesin istiyordum. Bu günleri sevmiyordum… O gün geldiğinde yorganın altına girip hüngür hüngür ağlardım hep!…” dedi.
Gözleri yaşarmıştı.
Dökülen boncuk boncuk yaşlarımı gizlemeye çalışıyordum. Lafa girmek istedim, bırakmadı;
“İşte o günlerde küçücük yüreğimle bir karar vermiştim; iyileşip bu hastaneden çıkarsam, ziyaret günleri bir hastaneye gidecek, yalnız gördüğüm bir hastayı ziyaret edecektim… Uzun yıllardır gücüm yettiğince her hafta çiçeğimi alır hastaneye gelir, yalnız gördüğüm kişiyi ziyaret ederim.”
Donmuş kalmıştım, doğruldum adama sarıldım.
Ve “hala böyle altın kalpli varmış” diye ne çok mutlu olmuştum, unutamam.
Ameliyatını dinlenmek için bir fırsata dönüştürmek isteyen dostumuz çok etkilenmişti.
Bu yaşanmışlığı sohbetlerimde anlatırken, yazarken mutlaka gözümden iki damla yaş gelir, mutlaka burnumun direği sızlar. Belki de sizler de aynı hissiyata kapılmışsınızdır kim bilir.
Bu yazım sadece Çocuk Bakım ve Huzur Evlerinde ilgiye, sevgiye, sıcak bir merhabaya muhtaç insanların varlığını düşünen insanlar için değil, yalnız yaşayan kimsesi olmayan, huzur evlerine gidecek durumu ve aklı o tarafa meyletmeyen nice yaşlı ve kimsesizler için ve “iyi bir şey yapmak isteyen” insanlara gitsin istiyorum.
Hele de kendi öz annesi ve babası varken onları yalnızlığa iten evlatlar ve en yakın akrabalar için, yakın uzak komşular için ve de yakını da olmayıp hep en arkalarda kalan kimsesizler için istiyorum.
Organizasyona gerek yok. Öyle kameralar ve gazetecilerin önlerinde olduğu bir organize hiç değil.
Yapılan iyilik Allah için yapılmalı, verilen Allah için verilmeli. Hasta ziyaretine, yaşlı ve kimsesizlere, yetim ve öksüzlere ve daha nice ziyaretlere kameralarla gitmek ne kadar sağlıklı bir düşünce siz karar verin.
Seksen yaşlarının üzerinde veya sağlığı yerinde olmayan ve de gücü kuvveti de bulunmayan kişilere, gel sana gıda vereyim değip şehirden kişinin köyüne kadar görmeyip de kendisine yük ettiğimiz o gıdanın sevabı ne kadardır hiç düşündük mü?
Utanarak sakınarak o gıdayı sırtına yüklenip sanki bir çocuk gibi imene imene yokuş yukarı götürmelerini hiç düşündük mü.
Şöyle bir empati yapalım, aynı durumda kendimiz olsak ne düşünürüz. Aynı kişi bizim en yakınımız olsa ne düşünürüz.
Zenginler, yaptığınız ve yapacağınız her türlü yardımları kimseni rencide etmeden, kimseyi küçük düşürmeden, kimseye alay konusu yaptırmadan yapmalısınız.
Reklam amacı olursa işte o zaman çok fena. Bir de gittiğiniz yere devletin imkanları ile gidip boy boy resimler çektirip sosyal medyada paylaşmak, hiç düşündük mü o kişiler bu olaydan acaba zevk alıyorlar mı?
Acaba hiç düşündük mü; bu kişiler bu durumdan ne kadar utanıyorlar. Yanlarımıza birden çok kişiler de alırız o zaman daha güzel medyatik oluyor. Kimseyi eleştirmiyorum. Yapılan iyilikle çok gizli olmalı ki değer kazansın.
Sağ elin verdiğini sol elin bizzat hmeyeceği bir şekilde olmalı.
Filanca, falanca kişiye şu kadar yardım etmiş, falan yerdeki camiye şu kadar yardım etmiş desinler diye değil.
İyi kalpli insanlar da varmış şu bozuk düzende desinler yeter ki.
Bir de cenazelere katılıyoruz, bir bölük askerle, taziyeye gidiyoruz yine bir manga askerle, yanımızda foto muhabiri her gittiğimiz yerde resim ve video, oh ne güzel bir iş. Cenazenin ön safında namaz kılmanın sevap derecesini bir bilseniz, en arkaya geçersiniz. Ve de boy boy resim çektirip sosyal medyada paylaşmazsınız.
Sosyal medyada paylaşılmayan cenaze haşa yarı yolda mı kalıyor. Cenneti mi garanti ediyor yoksa. Hiç fakir ve gariban birinin cenazesinde görmediğim yetkili ve etkili kişiler, orta halli ve üzeri kişilerin cenazelerinde boy boy kameraya poz veriyor.
Arkadaş sizlerin hiç kendi özel veya resmi işiniz yok mu. Sadece istediğiniz düğüne gidersiniz, her cenazede boy gösterirsiniz, gariban ve fakir cenazeleri hariç.
Bu ziyaret ve katılımlar da Allah’ın rızası mı, vatandaşın rızası mı, yoksa bazılarının rızası mı gözetiliyor anlayamadık.
Cenazelerimiz bile kapitalist topluma ayak uydurdu. Kimsesizlerin cenazesini kaldırmaya yardımcı olun, kimsesiz hastaları ziyaret edin, fakirin düğününe katılın, reklamı o zaman görün siz. Resimle fotoğrafla bu reklam artık tutmuyor. Herkes bu reklam işine meyillendi çünkü. Sizi kişiler söylesin, sizin reklamınızı kişiler yapsın. Tabii reklama ihtiyacınız varsa….
Bu günlük de bu kadar.
Sürçü lisan ettik ise affola..