İyilik et kele, duyursun seni ele.
İyiliğe iyilik olsaydı, kara öküze bıçak çalmazlardı
İyilikten maraz doğar.
Bu sözlere nasıl doğru denebilir ki? Bizler hiçbir kimseye iyilik yapmayacak mıyız? İyilik yapmak, yardımlaşmak tarihte mi kaldı? Galiba!. Müslümanlık nerde! Bizden geçmiş insanlık bile.../Adem aldatmaksa maksat, aldanan yok, nafile! / Kaç hakiki Müslüman gördümse, hep makberdedir; / Müslümanlık, bilmem amma, galiba göklerdedir; ne güzel söz değil mi?
O atasözleri, bir çok ilim sahibinin onayından geçerek günümüze kadar gelmiştir. Onun için bütün atalarımıza suizan etmek yanlış olur. Bu sözler, iyiliğin mutlaka zararlı olduğunu göstermiyor. Bazı kötü kimselere iyilik edince onlardan bazı uygunsuz hareketlerin, zararların gelebileceğini gösteriyor.
En hafif ve leziz kuş etinin bile bazı hastalara dokunması gibidir. Bu anlamda hadis-i şerifler hatta Ayet-i Kerime bile vardır. Hazret-i Ali, “Kötü kimse, kendisine iyilik yapılınca katılaşır, iyilik edene bir zarar verebilir” buyurmaktadır. Yine Allah dostu bir zat, “Kötüye iyilik edince, ahmağa acıyınca, onlardan gelecek kötülükten sakının!” buyuruyor.
Demek ki birine iyilik ettiğimiz zaman, ondan kötülük gelirse, o kimsenin kötü biri olduğu anlaşılıyor. Mesela bayramlaşmaya gelen bir şeker hastasına, onun hastalığını bilmeden baklava verirseniz, onun şeker hastalığı daha artar. Kabahat baklavada ve baklava ikram edende değildir. Hastalığı yükselirse o baklavayı yemeyecek. Kötü kimse de iyiliğe tepki olarak kötülük yapıyorsa, kabahat iyilikte değildir. Kötü kimseler, mürüvvetsizdir, kadirşinas değildir, nankördür. Belki de kırılacaksınız ama alçaktır.
Demek ki nankör insanlara yapılan her türlü iyilikten, iyilik yapan insana zarar gelebileceğini bilmek gerekir.
Bu ve buna benzer hadiselerle hayatımızda yaşayan pek çok kimse mutlaka karşılaşmıştır. Mesela;
Bir kişi, çoluk çocuğum açtır, bana bir iş yok mu diyor. Acıyıp ona bulaşık yıkama işi veriliyor. Severek kabul ediyor. Çünkü gerçekten açtır ve çoluk çocuğu muhtaçtır. Aradan birkaç ay geçip yerini sağlamlaştırdıktan sonra da, durumunu sorduklarında, “Geldiğimde kırk tabak yıkatıyorlardı, şimdi yüz tabak yıkatıyorlar, ben de birkaçını kırıyorum” diye işinden şikayet ediyor, nankörlüğünü gizleyemiyor. Ondan sonra da aldığı ücretin hayrını ve bereketini bulamıyor.
Yine adam işsizdir. Yalvarıp yakarması üzerine işe alınır, yıllarca kendisine ücret verilir. Kriz sebebiyle işten çıkarılınca, hemen tazminat davası açar. İşverenin ödeyip ödeyemeyeceğine bakmaksızın. Kim bilir krizden kurtulunca belki aynı kişiyi işe geri alacaktır, amma geleceğe yatırım yapmaz işçiler. Sadece günü kurtarmak içindir yaptıkları.
Bir kişi ressamdır, gelir, bana iş verin der, acıyıp iş verilir. Bu ressama ücretle bir resim yap denir, resmi yapar, parasını alır. Zamanla başka bir yerde ücreti daha fazla bir iş bulur, başka işverene gider. Ücretle yaptığı o önceki resmi yeniden çoğalttığınız zaman, yasaların açık maddelerinden faydalanarak tekrar ücret için iş yerini mahkemeye verir. Sen işsizken sana iş verilmiş veya verilmemiş hiç umurunda değil. Peki ya bu nankörlük değil de nedir?
Yine adam yazardır. Ücretle gazeteye yazısını yazar. Karşılığında parasını alır. Sonra da o yazıları, kitap haline getirip satar. Sen o yazıların daha önce ücretini almamış mıydın? İlgili gazeteden izin almadıkça o yazıları kitap haline getirmen bir haksızlık değil mi?
Kişi işsiz ve mesleksizdir. Onu acıyıp işe alırlar. O da zamanla bir meslek edinir. Adama ihtiyacınız olduğu zamanda, yani onu iyi yetiştirdikten sonra, daha fazla ücret veriyor diye gider başka işe girer. Eski işverenini yüz üstü bırakır.
Adam resmi kurumları ve bankaları hiç tanımaz ve bilmez. Nasıl girilir, nasıl çıkılır onu dahi bilmez veya utanır. Siz ona yardım edersiniz, siz olduktan sonra bankada o kişinin işi hiç geri kalmaz. Hatta kurum amiri sizin adınızı duyunca, yani işin içinde siz de var iseniz, ona kefil iseniz ne kader ve ne istiyorsanız hemen verilir. Amma durumunuz düzeldi, elinize bir miktar para geçti, artık size … bey diyorlar. O zaman size kefil ve yardım eden kişiyi nerede olursa olsun hiç tanımazsınız, adam yerine koymazsınız. Soruyorum size, bu alçaklık değil de nedir?
Bun ve bunun gibi hal ve tavırlar kadirşinaslık değildir. Demek ki yukarıdaki atasözleri böyle kimseler için söylenmiş sözlerdir. Büyüklerimiz bilmese söyler miydi?
Bizim aynı atalarımız iyi kimseler için de iyi sözler söylemişlerdir.
İyilik et, denize at, balık bilmezse Halik bilir.
İyilikten kötülük gelmez. İyilik eden iyilik bulur. Dememişler mi?
Sizlere tavsiyem, hiçbir zaman kimse için kötülük düşünmeyin, Hatta sizlere kötülük yapanlar içinde yine kötülük düşünmeyin. İyilikten maraz doğmaz dostlar, bunu iyi bilin…