Erdoğan DEMİR
Köşe Yazarı
Erdoğan DEMİR
 

KATRANI ERİTSEN OLMAZ Kİ ŞEKER

            “Devletin şefkatli yüzünü göstermesini bekliyorum” Bu söz kime ait biliyor musunuz. Evli olup, 14 yaşındaki kızı kaçırıp cinsel istismarda bulunan bir şahısa ait.             Hayatında ar, namus, Ahlak, Helal, Haram, kavramlarını hiç duymamış bir kişiye ait olabilir bu söz ancak. Sen küçük çocuğu istismar et, sonra da devletten şefkat bekle. Şefkat kimden beklenir dostlar; büyüklerden değil mi? Büyükler küçüklere şefkat gösterir, küçükler büyüklere saygı gösterir. Sen kendinden onlarca yaş küçük bir çocuğa şefkat gösterme, her türlü istismarı yap, bir de başkasından şefkat bekle. Bu ne densizliktir. Bu ne men”em düşüncedir. Bu ne topluma saygısızlıktır.  Bu tip insanlara cezayı aslında toplum vermeli. Yani topluma danışılmalı ne ceza verelim diye. Hadım etmekmiş bu ne demek oluyor. İlaç kullandırılacakmış enjektörle, bana biraz az geliyor. Alışmış kudurmuştan beterdir derler ya, ya göz ve sözle yapılan istismara ne yapacaksınız. İlla nefis yönünü düşünürsek beyin durumu yine aynı düşünceyi devam ettirecek veya başkalarını kullanacaktır. Yani başkalarına yaptıracak onlardan belki de zevk alacaktır. Bu tip kişileri toplumdan tamamen soyutlamak gerekir.  Hiçbir zaman alıştığını bırakamaz. Vakti zamanında bir hükümdar, vezirlerine şöyle bir emir vermiş: - Tebaamdan bana Hızır Aleyhisselâm'ı bulup getirecek bir kul var mıdır, araştırılsın! .. O günden tezi yok memleketin dört bir yanına tellâllar çıkartılmış. Ancak kimsenin bu işe cesaret ettiği yok! Meğer, devlet elinin erişmediği uzaklarda bir yerde pek yoksul bir ihtiyar yaşarmış. Adamcağız uzun uzun düşündükten sonra 'Eğer bazı şartlar öne sürerek bu işe talip olursam ahir-i ömrümde birkaç zaman olsun bolluk ve refah yüzü görürüm. Hükümdarın, tebaası olarak bizi arayıp sorduğu mu var? Hem ola ki talih yaver gider,' deyip sarayın yolunu tutmuş. Hükümdar, ihtiyara kırk gün süre tanıyıp her türlü isteğinin yerine getirilmesini ferman buyurmuş. İhtiyar o kırk gün kendisi gibi ne kadar fakir fukara varsa doyurmuş, yardımda bulunmuş. Kırkıncı gün sarayın adamları kapıya dayanmışlar ve; 'Buyur efendi, gidiyoruz! ' demişler. Zavallı ihtiyar, sayılı günün çok çabuk geçtiğini bilerek emre rıza göstermiş. Yolda yanlarına bir fakir derviş takılmış. - Ben de sizinle geleyim ve sarayı bir kez olsun göreyim, demiş.  İhtiyar buna da rıza gösterip huzura varmışlar. Hükümdar ihtiyara bakmış; o hükümdara bakmış. Ortada ne Hızır var, ne mazeret. Adamcık durumu anlatacakken hükümdar ateş püskürür vaziyette en büyük vezirine sormuş: -Efendi, söyle, bu densize ne ceza verelim? -Hünkârım, bu adamı kırk katırın kuyruğuna bağlayıp sürütelim. - Aslına huuu... Nesline huuu! .. diye bir ses duyulmuş ihtiyarın yanına takılıp gelen fakir dervişten. Sultan sesini çıkarmamış ve ortanca vezirine sormuş: - Söyle bre bu herife ne yapalım? - Bu herifi keşkek edip leşini köpeklere yedirelim. - Aslına huuu... Nesline huuu! .. demiş yine fakir. Padişah ona sert sert bakmış. Sonra aynı suali küçük vezire sormuş. Cevap: - Yüce sultanım. Bu zavallı ihtiyar zaten ömrünün sonuna yaklaşmış. Yoksulluk ve devletin ilgisizliği yüzünden bir yalana tevessül etmiş. Kaldı ki aldığı her kuruşu fakir fukaraya dağıtmış. Affetmek büyüklük alâmetidir. Büyüklüğünüzü gösterip bağışlayıveriniz. -Aslına huuu... Nesline huuu! .. demiş yine derviş. Padişah öfkeyle sesin geldiği yana dönerek kükremiş: - Bre sen kim olasın ve niçin hep aynı şeyi söyleyip durmaktasın? Padişah huzurunda edep böyle mi olur? Derviş hükümdarı saygıyla selamlamış ve söze başlamış:  - Haşmetlü hünkârım! Senin büyük vezirinin babası katırcı idi, onun için ihtiyarı katırlara sürütmek istedi. Ortanca vezirinin babası keşkek dükkânı işletirdi. Etin artığını da köpeklere atardı. O da babasının yaptığını uygun gördü bu ihtiyara. Şu küçük vezirine gelince. O asil bir vezir ailesinden gelmektedir ve vicdanı bu ihtiyara devlet himayesiyle mücazat etmesini gerektiriyor. Babasından da öyle görmüştü zira. Hepsinin sözleri, asıllarını ve fiillerini göstermekte. Ben de o sebepten 'Aslına huuu; nesline huuu! ' diyorum. Padişahın merakı artmış. Hayretler içinde, bu fakirin bütün bunları nereden bildiğini merak ederek sormuş: - Peki, derviş sen kimsin? - Ya sen, bugün kimi bekliyordun hünkârım? Sonra da önce küçük veziri, ardından kendini işaret ederek, - İşte vezir; işte Hızır! ... deyip ortadan kayboluvermiş. Bizce bu sözün manası 'Aslını da Allah'a havale ettim, neslini de! ' olmalıdır. Böyle bir temenni iyiler için dua; kötüler için beddua makamında olacaktır. Katranı eritsen olmaz ki şeker, cinsini sevdiğim cinsine çeker. Biz toplumu nasıl yetiştirdik veya onlara ne vermiş isek vermiş olduğumuz şeyleri alırız veya vermiş olduğumuz güzel veya çirkin hasletlerini alırız.  Elma ağıcından armut topladığınız olmamıştır. Erik ağacından da kiraz yediğiniz olmamıştır. Özünüzde kötülük varsa veya özünüz muhalefet etmek ise iyilik beklemek veya destek beklemek çok zordur. Kişinin yaşantısı, inancı ve kültürü hiçbir zaman bizlere benzemiyor veya bizler gibi değilse, o kişiyi kendimize temsilci olarak benimsememiz hiç de doğru olmasa gerek. Nasılsanız öyle yönetilirsiniz söze ne kadar da doğru. Çünkü hiçbir zaman bizlerden olmaz, asli hu nesli hu. Olur. 
Ekleme Tarihi: 02 Nisan 2018 - Pazartesi

KATRANI ERİTSEN OLMAZ Kİ ŞEKER

            “Devletin şefkatli yüzünü göstermesini bekliyorum”

Bu söz kime ait biliyor musunuz. Evli olup, 14 yaşındaki kızı kaçırıp cinsel istismarda bulunan bir şahısa ait.

            Hayatında ar, namus, Ahlak, Helal, Haram, kavramlarını hiç duymamış bir kişiye ait olabilir bu söz ancak.

Sen küçük çocuğu istismar et, sonra da devletten şefkat bekle.

Şefkat kimden beklenir dostlar; büyüklerden değil mi? Büyükler küçüklere şefkat gösterir, küçükler büyüklere saygı gösterir.

Sen kendinden onlarca yaş küçük bir çocuğa şefkat gösterme, her türlü istismarı yap, bir de başkasından şefkat bekle. Bu ne densizliktir. Bu ne men”em düşüncedir. Bu ne topluma saygısızlıktır.

 Bu tip insanlara cezayı aslında toplum vermeli. Yani topluma danışılmalı ne ceza verelim diye. Hadım etmekmiş bu ne demek oluyor. İlaç kullandırılacakmış enjektörle, bana biraz az geliyor.

Alışmış kudurmuştan beterdir derler ya, ya göz ve sözle yapılan istismara ne yapacaksınız. İlla nefis yönünü düşünürsek beyin durumu yine aynı düşünceyi devam ettirecek veya başkalarını kullanacaktır. Yani başkalarına yaptıracak onlardan belki de zevk alacaktır. Bu tip kişileri toplumdan tamamen soyutlamak gerekir.  Hiçbir zaman alıştığını bırakamaz.

Vakti zamanında bir hükümdar, vezirlerine şöyle bir emir vermiş:

- Tebaamdan bana Hızır Aleyhisselâm'ı bulup getirecek bir kul var mıdır, araştırılsın! ..

O günden tezi yok memleketin dört bir yanına tellâllar çıkartılmış. Ancak kimsenin bu işe cesaret ettiği yok! Meğer, devlet elinin erişmediği uzaklarda bir yerde pek yoksul bir ihtiyar yaşarmış.

Adamcağız uzun uzun düşündükten sonra 'Eğer bazı şartlar öne sürerek bu işe talip olursam ahir-i ömrümde birkaç zaman olsun bolluk ve refah yüzü görürüm. Hükümdarın, tebaası olarak bizi arayıp sorduğu mu var? Hem ola ki talih yaver gider,' deyip sarayın yolunu tutmuş.

Hükümdar, ihtiyara kırk gün süre tanıyıp her türlü isteğinin yerine getirilmesini ferman buyurmuş. İhtiyar o kırk gün kendisi gibi ne kadar fakir fukara varsa doyurmuş, yardımda bulunmuş. Kırkıncı gün sarayın adamları kapıya dayanmışlar ve;

'Buyur efendi, gidiyoruz! ' demişler. Zavallı ihtiyar, sayılı günün çok çabuk geçtiğini bilerek emre rıza göstermiş. Yolda yanlarına bir fakir derviş takılmış.

- Ben de sizinle geleyim ve sarayı bir kez olsun göreyim, demiş.

 İhtiyar buna da rıza gösterip huzura varmışlar.

Hükümdar ihtiyara bakmış; o hükümdara bakmış. Ortada ne Hızır var, ne mazeret. Adamcık durumu anlatacakken hükümdar ateş püskürür vaziyette en büyük vezirine sormuş:

-Efendi, söyle, bu densize ne ceza verelim?

-Hünkârım, bu adamı kırk katırın kuyruğuna bağlayıp sürütelim.

- Aslına huuu... Nesline huuu! .. diye bir ses duyulmuş ihtiyarın yanına takılıp gelen fakir dervişten. Sultan sesini çıkarmamış ve ortanca vezirine sormuş:

- Söyle bre bu herife ne yapalım?

- Bu herifi keşkek edip leşini köpeklere yedirelim.

- Aslına huuu... Nesline huuu! .. demiş yine fakir. Padişah ona sert sert bakmış. Sonra aynı suali küçük vezire sormuş. Cevap:

- Yüce sultanım. Bu zavallı ihtiyar zaten ömrünün sonuna yaklaşmış. Yoksulluk ve devletin ilgisizliği yüzünden bir yalana tevessül etmiş. Kaldı ki aldığı her kuruşu fakir fukaraya dağıtmış. Affetmek büyüklük alâmetidir. Büyüklüğünüzü gösterip bağışlayıveriniz.

-Aslına huuu... Nesline huuu! ..

demiş yine derviş. Padişah öfkeyle sesin geldiği yana dönerek kükremiş:

- Bre sen kim olasın ve niçin hep aynı şeyi söyleyip durmaktasın? Padişah huzurunda edep böyle mi olur?

Derviş hükümdarı saygıyla selamlamış ve söze başlamış:

 - Haşmetlü hünkârım! Senin büyük vezirinin babası katırcı idi, onun için ihtiyarı katırlara sürütmek istedi. Ortanca vezirinin babası keşkek dükkânı işletirdi. Etin artığını da köpeklere atardı. O da babasının yaptığını uygun gördü bu ihtiyara. Şu küçük vezirine gelince. O asil bir vezir ailesinden gelmektedir ve vicdanı bu ihtiyara devlet himayesiyle mücazat etmesini gerektiriyor. Babasından da öyle görmüştü zira. Hepsinin sözleri, asıllarını ve fiillerini göstermekte. Ben de o sebepten 'Aslına huuu; nesline huuu! ' diyorum.

Padişahın merakı artmış. Hayretler içinde, bu fakirin bütün bunları nereden bildiğini merak ederek sormuş:

- Peki, derviş sen kimsin?

- Ya sen, bugün kimi bekliyordun hünkârım?

Sonra da önce küçük veziri, ardından kendini işaret ederek,

- İşte vezir; işte Hızır! ... deyip ortadan kayboluvermiş.

Bizce bu sözün manası 'Aslını da Allah'a havale ettim, neslini de! ' olmalıdır. Böyle bir temenni iyiler için dua; kötüler için beddua makamında olacaktır.

Katranı eritsen olmaz ki şeker, cinsini sevdiğim cinsine çeker.

Biz toplumu nasıl yetiştirdik veya onlara ne vermiş isek vermiş olduğumuz şeyleri alırız veya vermiş olduğumuz güzel veya çirkin hasletlerini alırız.

 Elma ağıcından armut topladığınız olmamıştır. Erik ağacından da kiraz yediğiniz olmamıştır. Özünüzde kötülük varsa veya özünüz muhalefet etmek ise iyilik beklemek veya destek beklemek çok zordur.

Kişinin yaşantısı, inancı ve kültürü hiçbir zaman bizlere benzemiyor veya bizler gibi değilse, o kişiyi kendimize temsilci olarak benimsememiz hiç de doğru olmasa gerek.

Nasılsanız öyle yönetilirsiniz söze ne kadar da doğru.

Çünkü hiçbir zaman bizlerden olmaz, asli hu nesli hu. Olur. 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve orducu.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.