Hey gidi günler, ne günlerdi o eski günler. İki kişi bir araya gelseler hemen eski güzel günleri yad etmeye başlarlar. Geçmişinden ders almayan geleceğinden emin olamaz. Tabi bunların içinde bir de kendisini o kadar ön plana çıkaranlar var ki onlara hiç mi hiç tahammul edemezsiniz. Bunların yanında hepsi de tahammülsüzlük sınırlarında olmayıp, bir de gerçekten özlediğimiz günler de var. Bunlardan bir kaçını irdeleyelim.
Hani eskiden yerde ekmek görüldüğünde yerden alınır, öpülür yüksek bir yere konulurdu, oradan kuşlar alsın yesin diye hesap yapılıyordu. Şimdi ise ekmeği görmesine rağmen üstüne basıp geçen bir nesil türettik.
Eskilerde Kurban Bayramlarında kurban etinin büyük bir kısmı fukaraya dağıtılır, misafirlere ikram edilirdi. Şimdi az bir bölümünü fukaraya dağıtan etin yüzde doksanını derin dondurucu dediğimiz dolaplara depolayan, sucuk yapan Müslüman bir nesil türedi. Hani o kestiğimiz kurbanın dağıttığımız kısmı bizimdi. Hani Allah Rasulü evde kalan bizim değil, dağıttığımız kurban etleri bizim demiyor muydu?
Eskiden hacca veya umreye bir kez gidilirdi, imkânı olanlar birkaç fazlasıyla giderdi. Şimdi “paranın gözü kör olsun”15- 25 kez gidip harcırahları ceplerine indiren gözünü dünya hırsı büyümüş, ben yine gönderilmedim diye üzülüp başkasında suç arayan, dünya sevici benciller türedi. Allah affetsin.
Eskiden yetimler görülüp gözetilip onlara sahip çıkılırdı. Yetimlerin âhından insanlar çok çekinirdi, korkardı. Şimdi ise adım başı fütursuzca, pervasızca yetim hakkı yiyen, hiç de vicdanı sızlamayan kan emici keneler türedi.
Yemeğe “Besmele” ile başlanır, yemeğin sonunda Yüce Allah’a verdiği nimetlerden ötürü şükredilirdi. Şimdi ise bırakınız bu müstesna cümleleri söylemeyi, Besmelenin ve hamdelenin ne olduğunu, ne anlama geldiğini bilmeyen maalesef bir nesil türettik.
Eskilerde câmi sayısı çok değildi, camiler dolar taşardı. Şimdi nüfusun arttığı halde cami sayısı da arttı, fakat, camileri öyle süsleyip püsledik fakat camileri artan nüfusumuza oranla doldurmadığımız bir nesil türettik.
Haksızlık, yolsuzluk, zulüm, işkence ve daha nice şeyleri kendi etrafından birileri de yapsa başkaları da yapsa herkes tepki gösterirdi, o tepki gösterilen şahıs veya şahıslar kınanırdı. Peki şimdi kendi etrafının haricinden biri bu pislikleri yaptığında hemen tepki veren, ama pisliği yapan kendi etrafından olunca da süt dökmüş kedi gibi sessizleri oynayan ikiyüzlü bir nesil türettik.
Eskiden Kur’an’a ve Hz Peygamber’e ve de milli değerlere inanılmaz derecede saygı duyulur, bir şahıs onlara dil uzatmayı aklından bile geçiremezdi. Şimdi bu değerlerle alay eden, onlara kasıtlı veya kasıtsız hürmetsizlik yapanları terfi ettiren onlara ikbal veren bir nesil türettik.
Eskiden “Ben mesihim”, “Ben Mehdiyim” , “Ben Allah’ın yeryüzündeki gölgesiyim” gibi cümleler milyonda bir duyulurdu. Şimdi tavşan üremesi gibi elini sallasan mehdi mesihe değecek tarzda “Mesih ve Mehdi” üreten bir nesil türettik. Akademik bir kariyer alan kişiler çıkıp kendi görüşü doğrultusunda , ehli sünnet itikadı dışında ahkam kesiyorlar.
Bir kamu görevlisi şaş kaza rüşvet alsa o şahıs toplum tarafından çok kınanır, dışlanır idare tarafından cezalandırılır, sürgün edilir bazen de işten el çektirilirdi. Şimdi rüşvet almayıp dürüst yaşamaya çalışanlara salak, aptal gözüyle bakan bir toplum (bunu bizzat ben on beş sene önce yaşadım), rüşvetçiyi alkışlayan, ahlaklı insana “Vay keriz vay” diyen bir topluluk türettik.
Daha dün denecek zamanda adam gibi gazeteciler, işinin erbabı şahıslar yorum yapardı. Şimdi benim gibi Türkçeyi doğru kullanamayan, dalâlete delâlet diyen, herhalde (her halukarda) kelimesini, zannetmek anlamında kullanan, halka kendini yine benim gibi gazeteci ya da entelektüel münevver, aydın olarak lanse eden cahil kişiler türedi ve biz türettik. Adam dine ve dindarlara küfür mü ediyor, oturuyoruz karşısına sonuna kadar küfür sözleri dinliyoruz.
Birbirimizle karşılaştığımızda “Nasılsınız Efendim”, “Hayırlı Akşamlar Eferdim” derdik. Şimdi “How are yousunuz gençler?” “Haydi bye bye” anne babasına “Babişko, anişko” diyen, milli ve dini değerlerini horlayan, kültürel olarak hızla değişen, bizlerden kopan bir nesil türettik ve yetiştirmeye de devam ediyoruz.
Eskiden tarlalarda yetiştirdiğimiz domatesler kıpkırmızı idi ve mis gibi kokardı, lezzet deposuydu. Şimdi ise biz yetiştiremiyoruz amma, yetiştirilen domatesler lastik gibi, tadı da yok. Demem o ki domatesi de domatesçisi de bozuk bir nesil türedi.
Eskiden tanrı misafirleri vardı, komşumuzun kapısını hiç haber vermeden çalabiliyorduk, bereket dağıtılıyordu. Şimdi misafirden aslandan kaçar gibi kaçan çalınan kapıyı açmayan, müsaitsen falanca akşam sizlere geleceğiz dendiğinde, müsait değilim, ben müsait olunca haber veririm deyip, bir türlü müsait olamayan, çorbasını komşusuyla bile paylaşmayan bir nesil yetişti.
Peki ne oldu bize, biz ne zaman bir araya geleciğiz. Bizler ne zaman birbirimizin dertlerini dinleyeceğiz.
Selam verirken bile aklına rüşvet gelen bu toplumdan acaba kurtulabilecek miyiz?
Hey gidi dostlar bizler ne idik, şimdi ne olduk.
Menfaatimiz var ise selam veriyoruz, menfaatimiz yoksa bizden bir şeyler ister diye karşımızdaki arkadaşlarımızdan kaçıyoruz.