Erdoğan DEMİR
Köşe Yazarı
Erdoğan DEMİR
 

SİZ HALA SİFTAH ETMEDİNİZ Mİ YOKSA DOYMAYI MI BEKLİYORSUNUZ

Biz öyle bir milletiz ki, sadece kendimizi düşünmeyiz. Aile fertlerini, yakın çevremizi, komşularımızı ve akrabalarımızı da koruyup kollamak mecburiyetindeyiz. Kapitalist sistemin hep ‘ENE’ kavramını kendimize düstur edinmiş ve o amaçla çalışıp duruyoruz. Tabii bunun sonucu olarak da bir türlü kendimizi düzeltemiyoruz. Hep benim olsun. En zengin ben olayım. Komşum ne yaparsa yapsın düşüncesindeyiz hep. Marketlerde şöyle bir gezinin, en ucuzu onlardadır hep. Herkes kendisiyle övünür ve kendi malının en çok satılmasını ister. Komşum aç kalmış, susuz kalmış hiç umurunda bile değil. Bırakın yakın çevreyi, bin kilometre öteden gelip büyük marketler kurarlar, tüm paralar bana aksın diye.  Yerli ticaretçiler de iyi reklam yapamamanın derdindedirler hep. Reklam kapitalist sistemin en önemli olmazsa olmazlarındandır. Çok basit bir olay anlatalım. Yazarın birisi kitap yazmış, ismi ‘Çirkin Kadınlara Öğütler’. Kitap hiç satılmamış. Kitabı piyasadan toplatırlar. Sadece dış kapağını değiştirirler ve ismini ‘Nasıl Güzel Olabilirim’ koymuşlar ve piyasaya sürmüşler. Birkaç ay sonra kontrol etmişler kitap birkaç tane satılmış. Tekrar toplatılmış ve kitabın hiç içeriğine dokunulmadan sadece dış kapağını değiştirmişler ismini ise ‘Güzel Kadınlara Öğütler’  yazmışlar ve piyasaya sürmüşler. Ne olmuş biliyor musunuz? Kitap kapış kapış, tükenmiş. Bizim tarihimiz böyle değil di. Bizim atalarımız bu şekilde ticaret yapmıyorlardı. İşte size geçmişden birkaç örnek: Fatih Sultan Mehmed Han bir gün yiyecek maddelerinin kalitesini ve narh durumunu kontrol etmek gayesiyle kıyafet değiştirip çarşıya çıktı. Bir dükkana girip selam verdik ten sonra;  “yarım batman yağ, yarım batman peynir ve yarım batman bal veresiz!” dedi. Dükkan sahibi yarım batman yağı tartıp parasını hesap ettikten sonra; “Ağam, sair isteklerinizi de karşı komşudan alasız. Zira onun malı hem daha yeğdir, hem de siftah etmedi” dedi. Padişah ikinci dükkana varıp oradan da yarım batman peynir alınca, bu dükkan sahibi de; “Allah’a şükürler olsun siftahımı ettim. Hem de çocuklarımın nafakasını çıkardım. Bundan sonrası kârdır. Diğer isteklerinizi de komşumdan alasız. O daha siftah etmedi” deyince Fatih Sultan Mehmed Han; bu milletteki ahlâkî istikamet yok mu, ona dünyaları fethettirir. Milletin ahlâk-ı sâfiyetine halel getirenleri Allah kahretsin” dedi. Dostlar  iki adam o sabah bütün çarşıyı dolaştılar ama hiçbir dükkândan ikinci bir şey alamadılar. O iki adamdan biri kıyafetlerini değiştirerek çarşıya çıkan padişah Fatih Sultan Mehmet, diğeri de onun yardımcısıdır. Fatih Sultan Mehmet esnafın doğruluk ve dürüstlüğüne hayran kalmış ve onların bu doğruluk ve dürüstlüğünün kaynağını merak etmiştir.  Denir ki, Sultanım biz Âhi’yiz. Âhilik kardeşlik demektir. Âhilik bize doğruluk ve güzel ahlâk öğütler. Fatih Sultan Mehmet o gün hayranlıkla çarşıdan ayrılır. İşte kardeşlik ruhu, işte benim atam ve dedelerimin ticaret ahlakı. Yine bir gün  sultan İbrâhim Han tebdîl-i kıyafet ile İstanbul’da dolaşıyordu. Halkın ekmek almak için fırın önünde kuyruk olduğunu görünce, saraya döner dönmez sadrâzama; “Sen ki lalamsın, İstanbul’da tebdîl-i kıyafet gezerken fırın önünde ekmek almak için bekleyenler gördüm. Tebea-i şâhânemden hiç birisinin ekmek almak için bir dakika dahi beklemesine rızâ-yı şahanem yoktur. Bir hoşça mukayyed olasın… Ve illâ başın keserim” diye yazdı. Bizim dedelerimiz fırının önünde ekmek almak için sırada bekletenlere kızıyorlardı, şimdi ise değil ekmek almayı, tüm marketlerin kasası para ödemek için sıraya giren insanlarla dolu. Peki ya diğer küçük bakkallar ne yapacak. Onlar aç mı yatacak. Günü siftah etmeden kapatan esnafımız var bizim. Siz hala siftah edemediniz mi. Siftah edemezsiniz. On müşterisi olan yüz müşteri olmasını ister. Elli müşterisi olan on kat daha fazla olmasını ister. Gerçi kim istemez ki(!). Ondört kişilik araca yirmi kişi alırız, geridekileri düşünmeden. Yirmi kişilik otobüse otuz kişi almak için elimizden ne gelirse yaparız belediye ve emniyet yetkilileriyle. Hep daha fazla kazanmak daha fazla mal mülk sahibi olmak için. Hizmet için kimse yoktur şu dünyamızda. Üç yıllık halifeliği döneminde hazineden kendisine verilen hakkını biriktirip ölümüne yakın kendisinden sonraki gelecek olan Hz.Ömer’e hazineye devretmesi için veren Hz.Ebu Bekirlere muhtacız biz.  Avrupa bu hale gelmek için günde onaltı saat çalıştı. Bu hale gelince de günde sekiz saatten fazla çalışmayı yasakladı tüm dünyada. İnsan hakkı dedi, vs. kalkınmakta olan ülkeler de ise sekiz saatten fazla çalışmak yasak. Neden, Avrupa öyle söyledi diye…. Bırakın çalışmayı, tüketin, devamlı tüketin, siz marketlere gidin sıraya girin bari……
Ekleme Tarihi: 25 Ocak 2018 - Perşembe

SİZ HALA SİFTAH ETMEDİNİZ Mİ YOKSA DOYMAYI MI BEKLİYORSUNUZ

Biz öyle bir milletiz ki, sadece kendimizi düşünmeyiz. Aile fertlerini, yakın çevremizi, komşularımızı ve akrabalarımızı da koruyup kollamak mecburiyetindeyiz.

Kapitalist sistemin hep ‘ENE’ kavramını kendimize düstur edinmiş ve o amaçla çalışıp duruyoruz.

Tabii bunun sonucu olarak da bir türlü kendimizi düzeltemiyoruz. Hep benim olsun. En zengin ben olayım. Komşum ne yaparsa yapsın düşüncesindeyiz hep.

Marketlerde şöyle bir gezinin, en ucuzu onlardadır hep. Herkes kendisiyle övünür ve kendi malının en çok satılmasını ister.

Komşum aç kalmış, susuz kalmış hiç umurunda bile değil.

Bırakın yakın çevreyi, bin kilometre öteden gelip büyük marketler kurarlar, tüm paralar bana aksın diye.

 Yerli ticaretçiler de iyi reklam yapamamanın derdindedirler hep. Reklam kapitalist sistemin en önemli olmazsa olmazlarındandır.

Çok basit bir olay anlatalım.

Yazarın birisi kitap yazmış, ismi ‘Çirkin Kadınlara Öğütler’.

Kitap hiç satılmamış. Kitabı piyasadan toplatırlar. Sadece dış kapağını değiştirirler ve ismini ‘Nasıl Güzel Olabilirim’ koymuşlar ve piyasaya sürmüşler. Birkaç ay sonra kontrol etmişler kitap birkaç tane satılmış.

Tekrar toplatılmış ve kitabın hiç içeriğine dokunulmadan sadece dış kapağını değiştirmişler ismini ise ‘Güzel Kadınlara Öğütler’  yazmışlar ve piyasaya sürmüşler.

Ne olmuş biliyor musunuz? Kitap kapış kapış, tükenmiş.

Bizim tarihimiz böyle değil di. Bizim atalarımız bu şekilde ticaret yapmıyorlardı. İşte size geçmişden birkaç örnek:

Fatih Sultan Mehmed Han bir gün yiyecek maddelerinin kalitesini ve narh durumunu kontrol etmek gayesiyle kıyafet değiştirip çarşıya çıktı.

Bir dükkana girip selam verdik ten sonra;

 “yarım batman yağ, yarım batman peynir ve yarım batman bal veresiz!” dedi.

Dükkan sahibi yarım batman yağı tartıp parasını hesap ettikten sonra;

“Ağam, sair isteklerinizi de karşı komşudan alasız. Zira onun malı hem daha yeğdir, hem de siftah etmedi” dedi.

Padişah ikinci dükkana varıp oradan da yarım batman peynir alınca, bu dükkan sahibi de;

“Allah’a şükürler olsun siftahımı ettim. Hem de çocuklarımın nafakasını çıkardım. Bundan sonrası kârdır. Diğer isteklerinizi de komşumdan alasız. O daha siftah etmedi” deyince Fatih Sultan Mehmed Han; bu milletteki ahlâkî istikamet yok mu, ona dünyaları fethettirir. Milletin ahlâk-ı sâfiyetine halel getirenleri Allah kahretsin” dedi.

Dostlar  iki adam o sabah bütün çarşıyı dolaştılar ama hiçbir dükkândan ikinci bir şey alamadılar.

O iki adamdan biri kıyafetlerini değiştirerek çarşıya çıkan padişah Fatih Sultan Mehmet, diğeri de onun yardımcısıdır.

Fatih Sultan Mehmet esnafın doğruluk ve dürüstlüğüne hayran kalmış ve onların bu doğruluk ve dürüstlüğünün kaynağını merak etmiştir.

 Denir ki, Sultanım biz Âhi’yiz. Âhilik kardeşlik demektir. Âhilik bize doğruluk ve güzel ahlâk öğütler. Fatih Sultan Mehmet o gün hayranlıkla çarşıdan ayrılır.

İşte kardeşlik ruhu, işte benim atam ve dedelerimin ticaret ahlakı.

Yine bir gün  sultan İbrâhim Han tebdîl-i kıyafet ile İstanbul’da dolaşıyordu. Halkın ekmek almak için fırın önünde kuyruk olduğunu görünce, saraya döner dönmez sadrâzama;

“Sen ki lalamsın, İstanbul’da tebdîl-i kıyafet gezerken fırın önünde ekmek almak için bekleyenler gördüm. Tebea-i şâhânemden hiç birisinin ekmek almak için bir dakika dahi beklemesine rızâ-yı şahanem yoktur. Bir hoşça mukayyed olasın… Ve illâ başın keserim” diye yazdı.

Bizim dedelerimiz fırının önünde ekmek almak için sırada bekletenlere kızıyorlardı, şimdi ise değil ekmek almayı, tüm marketlerin kasası para ödemek için sıraya giren insanlarla dolu.

Peki ya diğer küçük bakkallar ne yapacak. Onlar aç mı yatacak.

Günü siftah etmeden kapatan esnafımız var bizim.

Siz hala siftah edemediniz mi. Siftah edemezsiniz. On müşterisi olan yüz müşteri olmasını ister. Elli müşterisi olan on kat daha fazla olmasını ister. Gerçi kim istemez ki(!).

Ondört kişilik araca yirmi kişi alırız, geridekileri düşünmeden. Yirmi kişilik otobüse otuz kişi almak için elimizden ne gelirse yaparız belediye ve emniyet yetkilileriyle.

Hep daha fazla kazanmak daha fazla mal mülk sahibi olmak için.

Hizmet için kimse yoktur şu dünyamızda. Üç yıllık halifeliği döneminde hazineden kendisine verilen hakkını biriktirip ölümüne yakın kendisinden sonraki gelecek olan Hz.Ömer’e hazineye devretmesi için veren Hz.Ebu Bekirlere muhtacız biz. 

Avrupa bu hale gelmek için günde onaltı saat çalıştı. Bu hale gelince de günde sekiz saatten fazla çalışmayı yasakladı tüm dünyada. İnsan hakkı dedi, vs. kalkınmakta olan ülkeler de ise sekiz saatten fazla çalışmak yasak. Neden, Avrupa öyle söyledi diye….

Bırakın çalışmayı, tüketin, devamlı tüketin, siz marketlere gidin sıraya girin bari……

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve orducu.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.