Erdoğan DEMİR
Köşe Yazarı
Erdoğan DEMİR
 

VASİYETİNİZİ YAZAMAZSINIZ

Bir arkadaşı doktora sorar: - En çok hangi hastalık sizi korkutur?  - Kalp sektesi.  - Niçin?  - Çabuk götürür de, ücretimizi alamayız. Kalp sektesinde hatta vasiyetinizi bile yazamazsınız. Vasiyetinizi yazmadan öbür tarafa tek yönlü bilet ile gider bir daha dönüşünüz olmaz.  Yine bir mecliste sağlık hakkında konuşulurken ortaya şöyle bir soru atılıyor: -insan bir hastalığa yakalandığı zaman doktor gelinceye kadar ne yapmalıdır? Orada bulunan zarif bir adam: -Vasiyetnamesini yazmalıdır. Diyor. Şu biz insanların hatalı tutum ve davranışları yüzünden insan sağlığı o kadar hafife alınıyor ki bilemezsiniz. Hani bir sokakta yangın olur, hemen itfaiyeye haber verilir. Sokakların darlığı ve bir de hatalı araç par etmekten itfaiye yangın yerine ulaşana kadar ne var ne yok kül olup gidiyor. Tabii bu arada suçu hemen itfaiyeye atarız. Çünkü o anda savunmasızdırlar. Aynı durum sağlık için de geçerlidir. Hasta için Acil 112 ye telefon edersiniz. Adresi verirsiniz, verilen yere gidilir bakılır ki hasta falan yok, şaka yapılmış. Veya doğru ama dar sokaklardan ve yanlış araç park yüzünden sağlık personelleri hastaya ulaşmada bayağı zaman harcıyorlar. Sağlık için bir saniyenin bile önemi vardır, bunu hepimiz biliyoruz, amma hayat bir başkasının olunca ona saygı göstermiyoruz, maalesef. Yine bir hekimi gece yarısı bir hastaya çağırırlar. Hekim hemen evinden çıkıyor. Fakat geceleri yanında taşımayı adet haline getirdiği tabancasını evde unuttuğunu hatırlıyor. Yarı yoldan dönüp silahını yanına alıyor. Dolayısıyla biraz gecikiyor. Hasta: -Niçin geç kaldın? Diye soruyor. Hekim: -Tabancayı almayı unutmuştum. Yolda aklıma geldi. Geri döndüm. Onun için biraz geciktim. Diyor. Bunun üzerine hasta: -Demek ki, siz ilaçla öldüremediğiniz hastaları tabancayla öldürüyorsunuz öyle mi? Diyor. Hiçbir doktorumuz hastasını bu fıkradaki gibi yapmaz, ama devamlı böyle ağır hastalarla haşır neşir olduklarından belki hasta sahipleri gibi tedirgin olmaz, soğukkanlı olurlar. Soğukkanlı olması da gerekir. Bir doktor epeyce uzak bir yere çağrılıyor. Kadın hasta: -Sizi bu kadar uzak bir yere çağırıp canınızı sıktım. Diyor. Doktor şu cevabı veriyor: -Önemli değil hanımefendi. Bu semtte ağır bir hastam daha var. Bir taşla iki kuş öldürmüş olurum. Bir acemi hekimin eline düşüp bir türlü iyileşemeyen hastaya hekim: -Nasıl, dün verdiğim hapı yuttun mu? Diye sorar. Hasta: -Ben zaten senin eline düştüğüm gün hapı yuttum. Diyerek taşı gediğine koyuyor.  Kollarımın ağrısından dolayı on sene kadar önce bir doktora gittim. Muayeneden sonra bana; -Miden ağrıyor mu, yani mide rahatsızlığın var mı? Diye sordu. Ben de: -Doktor bey ben nezle grip harici hiç doktora gitmedim. Doktora gitmediğim o dönemlerde kullandığımız sağlık karnesindeki kullanılan koçanlardan da belliydi. Tabi bana iki hap verdi, iki gün kullandım, baktım midem ağrımaya başladı, ilaçları kestim bir daha doktora gitmedim, benim ağrılar da pek azı yine geçmedi, duruyor. Onlarla arkadaş oldum.  Benim rahatsızlığım hani şu Neyzen Tevfik’in  sözlerine ne kadar uydu: Bu konuda en etkili sözü en yetkili şairimiz söylüyor. Neyzen Tevfik şöyle diyor: Bir hazaket zedeyim midemi tıp tepti benim / Kırk katır tepse yıkılmazdı şu aciz bedenim. / Kapladı her yanımı sancı, elem, ağrı, bere. / Bir mezar oldu cihan, sanki etibba haşere. Sağlıkçı ve doktor kardeşlerimi bu sözlerden tenzih ederim. Hani biz insanlar en çok bildiğimiz üç şey var. Bunlar: Diyanet, Siyaset ve Tababet. Her neremiz ağrısa hemen alır herkesin bildiği Aspirin vs diğer hapları içeriz. Tabi ondan sonra da vücut alışkanlık yapıyor, doktorun verdiği ilaçların bir an önce tesirini göremiyoruz.. Vasiyetimizi yazmaya daha çok zamanımız olacak İnşallah ….
Ekleme Tarihi: 31 Mart 2015 - Salı

VASİYETİNİZİ YAZAMAZSINIZ

Bir arkadaşı doktora sorar:

- En çok hangi hastalık sizi korkutur?

 - Kalp sektesi.

 - Niçin?

 - Çabuk götürür de, ücretimizi alamayız.

Kalp sektesinde hatta vasiyetinizi bile yazamazsınız. Vasiyetinizi yazmadan öbür tarafa tek yönlü bilet ile gider bir daha dönüşünüz olmaz. 

Yine bir mecliste sağlık hakkında konuşulurken ortaya şöyle bir soru atılıyor:

-insan bir hastalığa yakalandığı zaman doktor gelinceye kadar ne yapmalıdır? Orada bulunan zarif bir adam:

-Vasiyetnamesini yazmalıdır. Diyor.

Şu biz insanların hatalı tutum ve davranışları yüzünden insan sağlığı o kadar hafife alınıyor ki bilemezsiniz. Hani bir sokakta yangın olur, hemen itfaiyeye haber verilir. Sokakların darlığı ve bir de hatalı araç par etmekten itfaiye yangın yerine ulaşana kadar ne var ne yok kül olup gidiyor. Tabii bu arada suçu hemen itfaiyeye atarız. Çünkü o anda savunmasızdırlar.

Aynı durum sağlık için de geçerlidir. Hasta için Acil 112 ye telefon edersiniz. Adresi verirsiniz, verilen yere gidilir bakılır ki hasta falan yok, şaka yapılmış. Veya doğru ama dar sokaklardan ve yanlış araç park yüzünden sağlık personelleri hastaya ulaşmada bayağı zaman harcıyorlar.

Sağlık için bir saniyenin bile önemi vardır, bunu hepimiz biliyoruz, amma hayat bir başkasının olunca ona saygı göstermiyoruz, maalesef.

Yine bir hekimi gece yarısı bir hastaya çağırırlar. Hekim hemen evinden çıkıyor. Fakat geceleri yanında taşımayı adet haline getirdiği tabancasını evde unuttuğunu hatırlıyor.

Yarı yoldan dönüp silahını yanına alıyor. Dolayısıyla biraz gecikiyor. Hasta:

-Niçin geç kaldın? Diye soruyor. Hekim:

-Tabancayı almayı unutmuştum. Yolda aklıma geldi. Geri döndüm. Onun için biraz geciktim. Diyor. Bunun üzerine hasta:

-Demek ki, siz ilaçla öldüremediğiniz hastaları tabancayla öldürüyorsunuz öyle mi? Diyor.

Hiçbir doktorumuz hastasını bu fıkradaki gibi yapmaz, ama devamlı böyle ağır hastalarla haşır neşir olduklarından belki hasta sahipleri gibi tedirgin olmaz, soğukkanlı olurlar. Soğukkanlı olması da gerekir.

Bir doktor epeyce uzak bir yere çağrılıyor. Kadın hasta:

-Sizi bu kadar uzak bir yere çağırıp canınızı sıktım. Diyor. Doktor şu cevabı veriyor:

-Önemli değil hanımefendi. Bu semtte ağır bir hastam daha var. Bir taşla iki kuş öldürmüş olurum.

Bir acemi hekimin eline düşüp bir türlü iyileşemeyen hastaya hekim:

-Nasıl, dün verdiğim hapı yuttun mu? Diye sorar. Hasta:

-Ben zaten senin eline düştüğüm gün hapı yuttum. Diyerek taşı gediğine koyuyor. 

Kollarımın ağrısından dolayı on sene kadar önce bir doktora gittim. Muayeneden sonra bana;

-Miden ağrıyor mu, yani mide rahatsızlığın var mı? Diye sordu. Ben de:

-Doktor bey ben nezle grip harici hiç doktora gitmedim. Doktora gitmediğim o dönemlerde kullandığımız sağlık karnesindeki kullanılan koçanlardan da belliydi.

Tabi bana iki hap verdi, iki gün kullandım, baktım midem ağrımaya başladı, ilaçları kestim bir daha doktora gitmedim, benim ağrılar da pek azı yine geçmedi, duruyor. Onlarla arkadaş oldum.  Benim rahatsızlığım hani şu Neyzen Tevfik’in  sözlerine ne kadar uydu:

Bu konuda en etkili sözü en yetkili şairimiz söylüyor. Neyzen Tevfik şöyle diyor:

Bir hazaket zedeyim midemi tıp tepti benim / Kırk katır tepse yıkılmazdı şu aciz bedenim. / Kapladı her yanımı sancı, elem, ağrı, bere. / Bir mezar oldu cihan, sanki etibba haşere.

Sağlıkçı ve doktor kardeşlerimi bu sözlerden tenzih ederim. Hani biz insanlar en çok bildiğimiz üç şey var. Bunlar: Diyanet, Siyaset ve Tababet. Her neremiz ağrısa hemen alır herkesin bildiği Aspirin vs diğer hapları içeriz. Tabi ondan sonra da vücut alışkanlık yapıyor, doktorun verdiği ilaçların bir an önce tesirini göremiyoruz..

Vasiyetimizi yazmaya daha çok zamanımız olacak İnşallah ….

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve orducu.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.