Hadi kariyer neyse de, çok zengin olan adam çok zekidir bizim ülkemizde. İlim, irfan, kültür… Bunların hepsi yalanmış sanki. Toplumda, “Sanatçıyım (Sanatkarım)” dendiğinde, “Kaç para kazanıyorsun?” sorusu ilk gelen sorudur.
Her ne kadar, parasız olmadığını bilsen de, bu sorunun saçmalığını ve soruyu soran kişilerin yanılgısını fark ettiğiniz anda, evin, arabanın, kariyerin ve de paranın ne kadar yalan olduğunu anlıyorsunuz.
İyi güzel diyorsun arkadaşım da, para olmadan ne yapabilirsin, nereye gideceksin ki?
Sorusu aklınızda belirmeye başlamıştır. Benim de sürekli aklımdadır zaten. İsyanım, paraya değil aslında. Toplumun her şeyi para ile ilişkilendirmesine.
Hatta en önemlisi, hayat bu kadar güzelken, rüzgar bu kadar güzel esip, güneş kıpkırmızı hali ile bizi bizden alırken, bugünün dünden farklı olmamasına isyankarım. Bugün, dünden farklı değilse, yarın için hayal kurmaya değer mi dostlar? Değer.
Neden biliyor musun ? Çünkü her şey küçücük bir kıvılcımla başlar. İnsan nereden başlayacağını bilemez. Bir ışık bekler bazen. İşte ben size o ışığı vermek istiyorum.
Dün ile bu günü birbirine eşit olan ziyandadır.
Çiftçi, dün bir ocak dibi temizlemişse, bu gün iki ocak dibi temizlemesi gerekir.
Dün on ocak temizlemişsen,bu gün on bir ocak temizlemen gerek. Yoksa ziyandasın.
Temizlenecek bahçe kalmadı ise, fidan dik, bir şeyler üret, bir şeyler yap.
O da mı yok, kitap oku, nafile ibadet yap….
Oturup da sadece televizyon izleyip, dedi kodu üretmekle beyin hücrelerini öldürme.
Türkiye gibi cennet vatanda yaşıyoruz. Bu vatanı bize atalarımız ve dedelerimiz şehit kanlarıyla emanet etti.
Vatan, eğer uğrunda ölen varsa vatandır. Diyoruz ya. İşte tam da bizim vatanımız bu işte.
Bastığın yerleri toprak diyerek geçme, kim bilir bu toprakta nice şehitlerin kanı vardır. Ne kadar zaman geçse de, ne kadar asırlar geçse de kimse o şehidin kan izlerini silemez bu topraklardan.
Eğer bu ruh varsa tabii..
Çoğu seyyahlar ülke ülke gezerler ve anlatırlar gezdikleri yerlerin güzelliklerini.
Ya bizim memleketimizin güzelliklerini ne kadar biliyoruz.
En başında ilk sırayı alan şu Çanakkale…
Bursa, İznik, Edirne, Konya, Urfa Diyarbakır ve diğerleri… kalanları sizler tamamlayın.
Mahatma Gandhi’nin “Dünyada görmek istediğin değişim ol !” sözü tam da yerinde bir söz. Biliyorum. Kaç kişinin yaşamına dokunacak bilmiyorum.
Asla dünyayı ve ülkemizi gezmekten korkmayın. Bu ülkede yaşamış insanların, başka ülkelere gitmekten korkmaları kadar anlamsız bir şey yok. Sözüm, özellikle çekingenlere.
40 yıl boyunca ödeyeceğiniz kredilerin altına girmeyin. Mahveder sizi. Bunun yerine hobi edinin. Kursa gidin. Yeni bir dil öğrenin. Kitap okuyun. İleride Ege’de veya Akdeniz’de bir köye taşınmayı düşünen nice insanlar var.
Hep yaşamın güzelliklerini düşün. Bir de niçin yaratıldığınızı.
Var olanı şu dünya zevki için harcarsanız, diğer zevklerden mahrum kalırsınız.
Kendiniz için harcadığınızın size hiçbir faydası yoktur. Başkalarına yaptığınız yardım ve iyiliklerin size faydası olacaktır.
Bir anlık zevk için harcadığınız o zevkle gider. Gözünüzü açtığınızda sadece hayalmiş gibi geçer gözünüzün önünden.
Kim ne zaman öleceğini, kim ne kadar yaşayacağını bilemez şu dünyada.
Bir de tecrübe edinin. Her ne olursa olsun, merak ettiğiniz işleri öğrenin. Peşinden gidin. 21. y.y’ın en değerli kelimesi “Tecrübe”.
Refah kavramını para ile ölçmeyi veya odaklamayı bırakın.
Şu dünyadaki en büyük refah; eğitim ve kültürdür. Öğrendiğimiz, geliştirdiğimiz her bir yetkinlik, bizim en büyük zenginliğimiz olacaktır.
Son model arabalara sahip insanlara değil, Birden fazla dil bilen insanlara hayran olun. Genç yaşta sadece insanlık için mücadele etmeye çalışan, hiçbir zararlı madde bağımlısı olmayan, insanlık için çalışmak için mücadele veren gençlere hayran olun. Sadece insanlığın mutluluğu için çalışan insanlara hayran olun.
Şu kıyafet modası bizlerin başına bir bela sanki. Kıyafete para harcamak en büyük israftır. Son moda bilmem ne marka eşyalar da. Hepsi, gelecek yıl eskiyecek veya modası geçecek…
Bunun yerine otobüs veya uçak bileti alın. Türkiye”de görmediğiniz nice doğa harikası ve insanlık tarihi olan yerler var. Eğer Türkiye size az geliyorsa, mesela, Filipinler’de hiç günbatımı anına tanık oldunuz mu?
I phone 7’ye ödeyeceğimiz para ile, Türkiye”de kaç il gezeriz hiç düşündünüz mü.
Gez dünyayı gör Konya”yı demişler ya. Bir gidin orası neresi. Yaylalara ev yaptırıp senede sadece belki bir ay bile kalmadığınız evlere o kadar harcıyoruz da, o güzelim tarihimizi niçin görmek istemiyoruz.
Farz olan ibadet hacdan bahsetmiyorum. O zenginlere mahsus bir ibadet.
Bu güzeller güzeli yerlere gidin, geri gelince sizler bizlere anlatın bizler de anlattığınızı kaleme alalım. Okuyan mı bilir gezen mi? Demişler ya işte….
Bir işten sıkıldıkça iş değiştirin. İş değiştirin derken, görev yerinizi de katabilirsiniz. Sabah küfrederek gittiğimiz iş, bizleri geriye götürür. Kariyer olarak olmasa bile, hayat olarak eskitir. Ruhumuz yaşlanır. Nefesimiz daralır. Kendimizi öldürmeyelim.
Arkadaş çevremizi değiştirelim. Tanışabildiğimiz kadar yeni insanla tanışalım. Mevcut arkadaşlarımızı da unutmayalım.
Hep çevremizden yakınıyoruz, çevrenizden yakınıp durmayalım. Mesela,sosyal sorumluluk projelerine gidelim. Dernek veya vakıf gibi etkinliklere kaydolalım. Öğreneceğimiz ve duyacağımız bir kelime, tanışacağımız bir insan, öğreneceğimiz tek bir hece, yarın uyanmak için en büyük heyecanımız olacak.
Benim gibi, sabah uyanınca işe gitmemek için dua etmek yerine, bir şeyler öğrendikçe doğan güneşe gülerek uyanacaksınız.
Şunu iyi bilelim ki, bu tavsiyeleri yerine getirip de bir şeyler gören ve öğrenen olarak eski kimliğinize yabancı olacaksanız işte o zaman kişilik değiştirmiş olursunuz.
Ve en önemlisi de zaman geçtikçe, bir makam veya mevkie gelince o eski sen olabilirsen ne mutlu sana.
Günümüz insanları maalesef ben o eski ben değilim diyebiliyor. Demezse de kendi tutum ve davranışlarıyla aynısını söylüyor.
Nice arkadaş ve dostlar var ki, makamla, parayla şöhretle tanışıp her imkana sahip olunca adeta tanınmaz hale gelebiliyor. Öz eleştiriyi bile kabul etmiyor. Hemen sırt çevirebiliyor.
Bu kişiler asıl olması gereken idealleriyle yola çıktıkları halde amaca ulaşmak için yolda bulduklarını yola çıktıklarına değişen ve amacına ulaşmak için her yolu mubah gören insanlar…
İnsanlar arasında, Hele bir de makamıyla övünüp ve makamıyla konuşmak var ya, bu ise kişinin nasıl da yozlaştığını gösterir.
Makama gelen kişi hemen kendisine lüks bir araba alır veya kiralar. Lüks olmazsa olmaz. Falancanın lüks arabası var benim mamamım onunkinden ne eksiği var ki, bende niye olmasın.
Falan makam sahibinin özel şoförü var, özel koruması var benim neden olmasın, gibi…
Eğer devletin malı deniz, düşüncesiyle orada oturuyorsanız, Allah o makamda sizleri utandırır da siz farkına bile varamazsınız.
Düşük maaşlı bir işçi veya memur işine toplu taşımayla veya kendi aracıyla gelirken, o kurumun amiri makamını kullanarak devletin tüm imkanlarıyla kendisine lüks bir araç edinir, halkın toplu taşımasına hiç binmiyor ve halkın ızdırabını bilmiyorsa, bu o devlete-millete hakarettir. Vay be bizim Yönetici lüks arabayla gelmiş…..
Kusura bakmayın, onlara kimse hesap da sormuyor ya… Ama Allah var. O sorar mutlaka.
Girin halkın arasına. Devlet Başkanı değilsiniz. Bu halk sizleri seviyor. Sizler de sevildiğinizi belli edin bu halka.
Dünyadaki gelişmiş bir çok ülkedeki lüks araba ve özel koruma sayısı, Türkiye’dekinden çok daha azdır. Neden biliyor musun ?
Biz kendimiz için değil, yan mahalledeki çocuktan daha iyi olmak için yaşarız. Yaşatılırız. Kendi isteğimizle olmasa da.
Dostlar bu; senin, benim, bizim hepimizin hayatı. Kimseye hesap vermeden, tek Allaha vereceğimiz hesabı düşünelim.
Kimseye sırtımızdan geçinmeye izin vermeyelim.
Başkalarının özgürlüklerini kısıtlamadığımız müddetçe, istediğimizi yapmakta özgürüz.