"Kaç lira" dedi, dağ çileği?"
Çarşamba pazarında ürün satan köylü kadının tepesine dikilmiş iyi giyimli, bakımlı görünümlü bir beyefendi. Kendini beğenmiş tavırlı gür sesiyle: üç kere yineledi sorusunu.
Kaç lira dağ çileği?
"200 lira" diye cevap vermişti oysa beyefendinin her soruşuna da köylü kadın.
"200 liraya dağ çileği mi olur indir indir" dedi beyefendi.
Utangaç titrek sesiyle cevap verdi kadın "Yayladan topluyorum, zaten hava yağmurlu gidiyor, iki üç gün güneş oldu bunları da zor topladım, belim, dizlerim çok ağrıyor. İki yetim kız çocuğuna bakıyorum. Heves ediyorlar bayramlıklarını almak zorundayım kilosunu 150’den vereyim." dedi.
O sırada beyefendiye telefon geldi. Uzun uzun satın aldığı villanın güzelliğinden, restorasyonuna harcadığı milyon dolardan bahsetti. Karşısındakine mangal partisine davet etti. Ben biraz ötede işimi gücümü bırakıp onları takip ettim. İnsanlara üstten bakanlara, küçümseyenlere tahammül edemiyorum elimde değil.
Köylü kadının önünde 2 kilogram dağ çileğinden başka ürünü yok. Tabiri caizse sığıntı gibi pazarcının yanına gelmiş. Belli ki 2 kilo dağ çileğinin parasına çok ihtiyacı vardı. "100 liradan ver 2 kilosunu da alayım" dedi adam gür sesiyle. "Vallaha kurtarmaz abim, çok zahmetli toplaması, zaten bulunmuyor da. Torunlarımın ihtiyacı olmasa gelmezdim taa yayladan buralara. Araba da tutuyor iki gün kendime gelemiyorum. Kızlar bayramlık istiyor, arkadaşları almış." dedi kadın. Çıkardı cebinden 100 lira uzattı "kurtarır kurtarır 1 kilo ver hele sen" dedi adam.
Selam vererek yanaştım tezgaha. Tezgah dediğime bakmayın toprağın üstüne bağdaş kurup oturmuş kadın. Önünde iki şeffaf plastik kapta birer kilo dağ çileği var. Kaç senedir böylesi mis gibi kokan dağ çileği görmemiştim. "Kaç kilo var elinizde?" diye sordum kadına. "Birerden 2 kilo var kızım" dedi. 1000 lira çıkardım verdim kadına. "Hepsini alıyorum" dedim. "Bu çok fazla kilosu 200 lira" dedi. "Torunlarınıza alacağınız bayramlıklar benden olsun" ablacığım dedim. Şaşırıp kalmıştı şık giyimli beyefendi. Bütün paramı kadına verdim. "Helali hoş olsun, bir ihtiyacınız olduğunda kızlara beni aratın" deyip telefon numaramı verip, poşetleri elime alarak çıktım pazardan. Eve geldim üst üste telefonum çaldı. Ankara’dan çok sevdiğim bürokrat arkadaşım "Dağ çileğinden reçeli çok seviyorum, yıllardır yemedim. Çocukluğumdaki mis gibi kokusu burnumda. Bulursan bana reçel yapabilir misin?" dedi arkadaşım.
İkinci telefon İstanbul dan çok sevdiğim bir dostum. "Zekatımdan bir miktarını gönderiyorum, benim için iki yetim çocuk giydirir misin?"
Allah’ım sen ne kadar büyüksün.
Şimdi bana en çok sevdiğin meyve ne diye sorsalar dağ çileği derim, bir gün nasip olur da memleketimde yetişen dağ çileği reçelini marka haline getirip gelirini kimsesiz çocukların eğitimine destek olmak olacak..