Savaşlarda kaybeden kazanan taraflar olur muhakkak. Ancak en kaybedenler kimlerdir diye soracak olursanız, ben kesinlikle çocuklar derim…
Ve bazı çocuklar bu kaybeden halleriyle ömür boyu yaşamaya mahkûm olurlar. Bir gelecek planlaması, kaliteli okullar, mutlu bir aile ortamı artık o çocuklar için hayal bile olamaz. Onlar savaşların gerçek mağdurları yetim çocuklardır!
Yaklaşık 10 sene oldu, uluslararası şer odaklarının planladığı Suriye iç savaşı başlayalı. Bu süre zarfında milyonlarca insan, evlerinden yurtlarından kaçmak zorunda kaldılar. Binlerce insan bu savaşta can verdi. Binlercesi sakat kaldı. Koca koca şehirler tarumar oldu. Ve binlerce çocuk yetim veya öksüz kaldı. Bu çocukların önemli bir kısmının çeşitli amaçlarla o uluslararası şebekelerin uzantıları tarafından kaçırıldığı iddialarını da not olarak buraya ekleyelim…
Bugün geldiğimiz noktada bir çatışmasızlık ortamı var gibi gözükse de savaşın sebep olduğu kötü şartlar maalesef devam etmekte. Sınırı aşıp Türkiye’ye veya Avrupa ülkelerine kaçabilenlerin her şeye rağmen şanslı sayıldığını söyleyebiliriz. Tabi ki, ne kadar şanslı oldukları tartışılır. Zordur el yurdunda sığıntı gibi yaşamak bunu görebiliyoruz. Kaçmaya çalışırken dramatik şekilde hayatlarını kaybedenlerin görüntüleri ise artık haber olarak bile hayatımızda yer almıyor. Ya geride kalanlar? Onların da yaşamları devam ediyor, eğer buna yaşam denirse!
Evet kıymetli okurlarım, bu meseleye neresinden bakacak olursak olalım, üzerinde saatlerce konuşabilir, ciltler dolusu kitaplar yazabiliriz. Ama kimimiz bu konuyu yeterince önemsemiyor, farklı gerekçelerle suçlayıcı tavırlar içerisine de girebiliyoruz. Ancak şunu da belirtmeliyim ki, necip milletimiz her zaman mazluma kucak açtığı gibi Suriyeli mazlum kardeşlerimize de en güzel şekilde kucak açmıştır. Milletçe aldığımız dualar ahıret azığı olarak yanımızda olacaktır. Vay bu azıktan olması gibi faydalanamayacak olanlara…
Geçtiğimiz Ramazan ayının son günlerinde Suriyeli kardeşlerimize yönelik özellikle eğitim faaliyetleri yürüten Siraç Derneği gönüllüsü olarak dernek başkanı Salih Zeki Kaplan ve dernek yöneticisi Bayırbucak Türkmenlerinden olan Abdulkadir Şehirli ağabeylerle beraber İdlib ziyaretimiz oldu. Siraç Derneği, hayırseverlerin yardımlarıyla daha önce orada briket evlerden oluşan bir köy inşa etmiş. Belli periyotlarla genel yardım çalışmaları yapmış ve yapmaya devam ediyor. Allah hayır sahiplerinden razı olsun.
Bendeniz böyle bir davet aldığımda hiç tereddüt etmeden kabul ettim ve gerekli izinlerimiz alındıktan sonra yola revan olduk. Hatay Reyhanlı İdlib’e yapılacak yardımların bir lojistik merkezi konumunda. İdlib ve civarında faaliyeti olan birçok STK’mızın Reyhanlı’da depoları mevcut. STK görevlileri genelde gündüz yardım faaliyetlerini yürütüp akşam belli saatten sonra Reyhanlı’ya geri dönüyorlar. Biz de yardım faaliyetlerimizi bölgede geniş faaliyetleri bulunan Deniz Feneri Derneği ile işbirliği halinde sürdürdük. 5 gün boyunca sınıra yakın veya uzak birçok kampta ve veya düzensiz yerleşim yerinde yardım dağıtımı gerçekleştirdik. Konuyla alakalı ne anlatırsak anlatalım görmeden anlayamayacağımız bir ortam söz konusu. Rabbim yardımcıları olsun.
Aslında her günümüz farklı hikayelerle dolu idi ama sizlere bir yetimhanedeki birkaç hatıramı anlatıp yazımı sonlandırmak istiyorum. Tembellik etmezsem ilerleyen zamanlarda inşaAllah bu ziyaretle alakalı birkaç tane daha yazı kaleme almak isterim.
Bizlere İdlib’in Reyhanlı sınırına yakın bölgesinde düzensiz şekilde gelişip büyümüş olan Sermede isimli yerleşim yerindeki faaliyetlerimizde bize mihmandarlık eden kardeşimiz, bir bölgeden geçerken yerel bir derneğin hem kızlar hem de erkekler için ayrı ayrı binalarda hizmet veren yetimhanesinden bahsetti. Biz de ziyaret etmek istediğimizi söyledik ve yetimhanenin kapısını çaldık. Burası dini ilimlerin okutulduğu bir medrese aynı zamanda. Yaşı müsait çocuklar dışarıda bulunan okullara gidiyorlarmış. Ortalama 100’er kişilik medresedeki çocuklar için neler yapabiliriz diye heyet olarak aramızda istişarede, medresenin bazı acil ihtiyaçlarını karşılama ve çocuklara da kendi özel isteklerini alabilmeleri için bayram harçlığı dağıtma kararı aldık. Bu arada çocuklara yanımızdaki oyuncaklardan da hediyeler takdim ettik. 0 ila 16 yaş aralığında her yaştan çocuğun olduğu yetimhanedeki çocukların birçoğu annesinin babasının kim olduğunu bile bilmiyor. Zira çoğu çocuk anne babasını savaşta kaybetmiş, kimi yıkıntılar arasından çıkarılarak bu yetimhaneye teslim edilmiş. Ne kadar acı bir durum. Ağlamayı bilmeyen ben de dahil bu acı tablo karşısında göz yaşlarımızı tutamadık.
Erkek yetimhanesinde harçlıkları, çikolata gibi ikramları ve oyuncakları dağıtıp ayrılmayı planladığımız sırada bir çocuğun oyuncaklarla beraber dağıttığımız balonu ısrarla bana doğru uzattığını gördüm. Abdulkadir ağabeye bu çocuk ne diyor diye sorduğumda çocuğun pembe balon değil, başka renk balon istediğini söyledi. Hata bizde, o kargaşada bu önemli ayrıntıya dikkat edememiştik. O, 3-4 yaşındaki çocuğun tavrı o kadar hoşuma gitti ki anlatamam. Bu aslında, o çocuğun hayattan kopmadığının, kısacası umudun bir göstergesi. Sizce de öyle değil mi?
Yine erkek yetimhanesindeki küçük çocuklardan bir tanesi de kendisine verdiğimiz parayı uzatıp bir şeyler anlatmaya çalışıyordu. Az sonra o minik kardeşimizin de derdi anlaşıldı. Bize, ‘paranızı alın bana top verin’ diyordu. Elimizde fazla top olmadığı için 5-6 tane bırakmıştık zaten beraber oynayacaklar diye. Bu diyalogdan sonra o minik kardeşimize pozitif ayrımcılık yapmaktan başka çaremiz kalmamıştı.
Bizim çocuklarımızın yüzüne bile bakmadığı küçücük oyuncaklarla, minik çikolatalarla bile dünyanın en mutlu insanı olan o kardeşlerimizi asla unutmayalım. Bu arada onların bizlere gerçekten ihtiyacı var…
Yetimhane ziyaretimiz sırasında acayip bir sıcak vardı. Çocuklardan bir tanesi önden tamamen fermuarlı bir Norveç usulü kalın bir kazak giymişti. Şakayla karışık bu sıcakta neden bunu giydin çıkar kazağını dedim ve fermuarı biraz indirdiğinde altına hiçbir şey giymediğini gördüm. Ah be çocuk ah. Yaz sıcağında giyecek bir tişörtü bile yoktu. Ya da oğlum bugün hava sıcak kazak giyilmez diyecek bir annesi! Ben o sıcakta üzerine 5-10 liraya bile alınabilen bir tişörtü olmayan o yetim çocuğu hiç unutamıyorum. Rabbim onun bahtını açık eylesin...
Kızlar yetimhanesinde de bayram harçlığı dağıtımı yaptık. Orada da çok gözlem yapma şansım oldu. Fakirlik, garibanlık insan için çok zor ama kadınlar için daha da zor gerçekten. Küçük çocuklar neyse ama belli yaşın üzerindeki genç hanımların muhtaç durumda olması gerçekten trajik. Ama şunu da belirtmeden geçmeyeyim ki; o genç hanım kardeşlerimizin tesettürlerine olması gerektiği gibi riayet ettiklerini gördüm ve gıpta ettim doğrusu.
Dağıtım sırasında hocalar bazı minik kardeşlerimizle ilgili kısa kısa bilgi veriyordu. Kimisi sokağa terk edilmiş, kimisinin ailesi vefat etmiş, kimisi yolda bulunmuş ve ailesiyle ilgili hiçbir bilgi yok. En son yanımıza kundakta bir bebek getirdiler ve bu bebek de yol kenarına terk edilmiş şekilde bulundu diye söylediler. O an, bizim için kelimelerin kifayetsiz kaldığı bir andı…
Mazlumları unutmayalım, onlara kucak açalım. Hele garip kalmış, daha hayatının başında iken yetimlik imtihanıyla baş başa olan yavruları hiç unutmayalım, vesselam…