Tabiatı seven insan, onunla kol kola yaşayabilen insan doğanın güzelliğini anlayabilir. Çoğunlukla kendimize zaman ayırmayı unutuyoruz. Zaman zaman kalabalıklar içinde yalnız kalmak isteriz, kimseyle konuşmadan yada sadece kendimizle konuşarak içimizde yaşamaya, dinlenmeye ihtiyaç duyarız. Bunun için de bulunmaz bir nimettir köy.
Hızlandırılmış kısa metrajlı film gibi ne zaman başladı, ne zaman bitti anlayamadan geçiyor ömür. Oysa daha dün gelmişim gibi güneşin doğuşu, gökyüzündeki bulutların muhteşemliği, bahçemdeki çiçeklere konan kuşların şarkılarını, rüzgarla birlikte dans eden yaprakları güzel bir günün sabahında bahçeye çıkıp rengarenk mis gibi kokan çiçeklerin arasında, ağacın altında içilen köpüklü bir sabah kahvesini unutmak pek mümkün olmayacak.
Vakit gitme vakti. Aslında sonbahar biraz da hüzündür. Sevgiliye istemeden edilen veda gibidir. Vedalar zordur da aynı zamanda. Veda edemediğin her şey hep seninle kalbinin bir yerinde yaşamaya devam eder. Şimdi artık içe dönme, sakinleşme zamanıdır. Tüm dünya dinginleşir ağaçlar eteğindeki taşları dökercesine etrafa savurur sararmış yapraklarını. Tepelere yağan bembeyaz karın soğuğunu iyice hissetmeye başladık. Kuzine sobanın sıcaklığı odamızı üzerinde fokur fokur kaynayan demlikteki çay içimizi ısıtıyor. Vakit gitme vakti. Yine yol göründü gurbete. Hoşçakal köyüm. Tabiat da her şey bir değişimdir. Her değişimin altında bir sonsuzluk yatar.