Mâlum, konu çok, gündem ganî. Her gün, her gün; yeni durumlar yaşıyor, gelişmelere şâhit oluyoruz. Yetişmek mümkün değil hattâ. Hangisine, nereden başlasak derken, bu defâ olaylardan öte biraz farklı bir paylaşım olsun diye düşünme noktasına geldik.
Hem, bizimki gibi sıradan cümlelerle değil de, yürekten damıtılmış, söz gibi sözler, özlü cümleler arasında dolaşma durumu hâsıl oldu sonuçta. İyi de oldu aslına bakarsanız.
Çünkü, bunlara, sözden öte, inciler demek daha doğru. Zâten, çoğu yerde böyle başlıklar altında yer almaktadırlar. Söz deryâsının incileri niteliğinde kıymetli sözler bunlar çünkü. Bakalım sizler ne diyecek, nasıl değerlendireceksiniz?
HANGİSİNE EVET, ya da HAYIR?...
Hz. Ali Efendimiz, “Doğru sözü, nereden gelirse gelsin alınız; söyleyene değil, söylenen söze bakınız.” buyurmuştur. Dolayısıyla, kendimizce sadre şifâ mâhiyetinde sözlerle karşınızda olmaya çalışacağız. İnşâllâh, beğeneceğinizi umuyoruz.
İlk söz, bizce en çarpıcı ve uyarıcı olanlardan. Hepimizin, özellikle bulunduğu grup, fırka, parti, mezhep, makam, mevkî ya da görev bağlamında kendini farklı konumda değerlendirenlerin, diğer yandan, gayrıyı hafifseyenlerin her gün, her yerde hatırlaması gereken bir söz. Mâlum, gurur, kibir şeytanın özelliği olan ve insana yakışmayan özellikler. Aşağıdaki söz, bunun en sinsilerinden, her an ayağımıza dolaşması muhtemel birine dikkâtimizi çekiyor:
“İSYANDA OLANLARIN MAHÇUP HÂLİ, BENİM İÇİN,
İBÂDETTE OLANLARIN MAĞRUR HÂLİNDEN DAHA SEVİMLİDİR.” (Yahya Vâiz)
Kim ne derse desin; bugünün insanı düne göre çok daha refah içerisinde ve rahat. Eski çileler yok. Sâdece, imkânların beslediği hayâllere göre şekillendirilmeye çalışılan hayat ve bunun getirdiği yarış hâlinin savurduğu kısmî yaralamalara yol açan şarampol durumları var.
BEDBAHT KİM, BAHTİYAR NEREDE?
Dolayısıyla, bu rehâvet hâli, bizi bekleyen kaçınılmaz gerçekler karşısında bizi lâkayt hâle getiriyor. Bu hep böyle gidecek sanıyoruz. Şimdi biz, karanlığı bile bilmiyoruz. Her taraf ışık. Cep telefonları bile fener görevi yapıyor aynı zamanda . Karanlığın korkunçluğunu bilmeyen, mezarı da elektrikli hayâl ediyor olmalı. Elbette öyle değil ama, bir şekilde öyle gibi yaşıyoruz. Gevşek davranıyoruz. Eve gelen misâfir için bir şeyler hazırlarken, dâvetsiz gelecek misâfir hiç gündemimizde olmaya biliyor. Bakalım şu söz, bu noktada bizi uyarıcı olabilecek mi?
“ALLAH’A İTAAT ETMEK, FAKAT REDDEDİLMEKTEN KORKMAK BAHTİYARLIK ALÂMETİ; ALLAH’A ÂSÎ OLMAK, AMA O’NUN KATINDA MAKBUL OLMAYI UMMAK BEDBAHTLIK ALAMETİDİR.” (Ebû Osman Nisaburi)
Tabiî, bu arada, daha doğrusu bu noktada, Kur’an’ın “DOĞRULARLA BERÂBER OLUNUZ!” âyetinin çağrısı önem kazanıyor. Kendine iyi bir çevre seçmek, her anlamda doğrunun peşinde olmak, SIRÂT-I MÜSTAKÎM yürüyüşümüzü kolaylaştıracaktır mutlakâ.
Bu gelen söz de, bir bölümüyle buna dikkâtimizi çekmenin yanında, âlimlerle dost olmanın, onların sözlerine değer vermenin, iyilerle düşüp kalkmanın güzelliği yanında, yöneticilerle ilişkilerin de ciddiyetine atıfta bulunmaktadır:
İNSANDAN BERİ, EŞYÂDAN ÖTE!...
“AKILLI OLAN ÜÇ KİMSEYİ HAFİFE ALMAZ; ALİMLERİ, HÜKÜMDARLARI, DOSTLARI. ALİMLERİ HAFİFE ALANIN ÂHİRETİ GİDER, SULTANLARI HAFİFE ALANIN DÜNYASI GİDER, DOSTLARINA MÜRÜVVETİ OLMAYANIN DOSTLUĞU GİDER.” (Abdullah b. Mübarek)
Son sözümüz de Cemil MERİÇ Üstad’dan olsun. Adı gibi güzel, soyadı gibi akıcı ve anlamlı bir söz bu da. İşte buyurun:
“İNSANLAR SEVİLMEK İÇİN YARATILDILAR; EŞYÂLAR KULLANILMAK İÇİN. DÜNYÂDAKİ KAOSUN SEBEBİ, EŞYÂNIN ÇOK SEVİLİP İNSANLARIN İSE KULLANILMASIDIR.” Cemil MERİÇ
Şimdi, insanların durumu kullanılmadan da öteye geçti. Eşyânın yine hiç olmazsa bir değeri var raflarda da olsa. Dünyânın, yaratık bazında egemenleri için, insanın o kadar da değeri yok artık. Sâdece, üzerinde öldürme, yok etme, daha doğrusu canavarlık zevkini tattığı bir obje; o kadar!
Rabbimiz, böylelerinin merhametsiz tasallutundan, içimizdeki beyinsizlerin ihânetinin tevlîd ettiği elîm manzaralardan tüm insanlığı kurtarsın inşâllâh. Bu minvâl üzere bizlere de akıl-fikir, dirlik-düzenlik, birlik-berâberlik nasîp eylesin inşâllâh diyor, hepinize sevgiler, saygılar sunuyoruz ves’selâm…