Nuri KAHRAMAN
Köşe Yazarı
Nuri KAHRAMAN
 

YENİ ANKARA, ESKİ ORDU!...

Kardeşimizin ansızın gelişen sağlık problemleri bağlamında 1 haftadır başkentteyiz. Daha önce senede bir-kaç kez gidip-geliyorken, sağlık imkânlarının taşraya da yansımasıyla berâber son yıllardır Ankara’ya yolumuz düşmemişti. Her yer olduğu gibi burası da günden güne büyüyor, gelişiyor, daha bir güzelleşiyor. Yapılan her işte son teknik ve tarzların yenilik, farklılık ve kalitesi kendini gösteriyor. Ayrıca, kentin yüzü gülüyor; her taraf pırıl pırıl. Yeni köprüler, geçitler, bulvarlar, kentler, siteler… Hepsi birbirinden güzel binâlar, restorasyonlar, yollar, parklar, fidanlıklar. Külliye’yi uzaktan da olsa görmek nasip oldu. Ankara’nın hâkim bir yerinde, uzakta, tepede, başkente ayrı bir ufuk ve hava katmış. Ülkenin övüncü bir eser meydana gelmiş. Aradan yükselen, milletimizin asâlet, vakar ve de ruh kökünü yansıtan mütevâzı minâreler de güzelliği taçlandırmış. Dikkâtimi çeken, aynı minvâlde bir eser de, Ulus’ta, Opera’nın hemen yanında, bizim eski Vakıflar Yurdumuzun bulunduğu yere yakın, sanırım İtfâiye Meydanı denen yere yapılan mütevâzı, abartılmamış, 2. Kocatepe diyebileceğimiz tarzda yapılan câmi idi. Çok sevindim. Çünkü, rahmetli Osman Yüksel SERDENGEÇTİ’nin kitap adı da yaptığı şekliyle Ankara bir MÂBETSİZ ŞEHİR! Ve de, özellikle öyle kurgulanmış olmalı ki, Serdengeçti bunu vurgulamak için kitabına böyle bir ad koymuş. Sâdece Ankara mı? Onun taşrası da böyle kılınmak için uğraşılmış. Aynı ruh diğer vilâyetlere de yansıtılmaya, yöneticiler bu konseptten atanmaya ya da sözümüz ona seçilmeye çalışılmış. Ordu kentimiz de maalesef bu havadan fazlasıyla nasîbini alanlardan. Plânlayanlar öyle plânlamış. Hadi şimdi değiştir bakalım! Allâh aşkına, bana parkıyla, bahçesiyle, avlusuyla, çınarıyla, şadırvanıyla, kütüphânesi, çay ocağıyla şöyle ferah-fahûr bir câmi gösteriniz lütfen! Gösteremezsiniz, çünkü yok! Ordu’da, iktidar ve de belediyelerin değişmiş olmasına rağmen maalesef, bu meyânda özel bir himmet ve gayret yok. Çünkü öyle bir dünyâ ve de niyet yok. Ama, burada var olduğu gözüküyor. Onu söylemeye çalışıyoruz. Melih Gölçek, kaşarlı katmerlilerce bunun için devamlı sûrette göz önüne alınıyor. Onların hakkından da o geliyor. Yapacağım dediğini yapıyor. İşte, yukarda verdiğimiz câmi örneğinde olduğu gibi. Gelgelelim siz burada olsanız, böyle Ankara’nın göbeğinde yer açılıp câmi yapılacağını düşünebilir miydiniz? Aslâ; çünkü biz Orduluyuz! Bizim böyle bir dünyâmız yok! Allâh bize ne kadar mekân, ne kadar makam, ne kadar mevkî, ne kadar imkân verirse versin, bizim böyle bir dünyâmız olamaz! Bizim solumuz da, sağımız da budur. Ama biz ısrarla yazacağız. Elimizden gelen bu. Derdimizi burada dökeceğiz. Tâki, Ordu’da da böyle bir irâde ortaya konuluncaya, yeni Ordu, eski yürüyüşlere uygun adım gitmekten vaz geçip, niyet ettim câmili şehre deyinceye kadar! Bunların da bizim sorumluluğumuz olduğunu düşünüyoruz. Bakınız, daha sabah Ankara’ya inişimizde Büyükşehirin bültenleri karşıladı bizi toplu yerlerde. Orada, anlattıklarımızdan başka olarak, uzaklarda genişçe bir yerde kurulan 500 binlik bir Yeni Kent’ten söz ediliyor 1. Sayfada. Ortaya kocaman bir câmi oturtulmuş. Câmi merkezli bir kent plânlanmış yâni. Bundan daha önce de söz etmiştik. Bir yandan şehir kurulurken, diğer yandan câmi yükselmiş fotoğrafta görüldüğü kadarıyla. Minâreleri bir görünüz. Böyle bir proje Ordu için neden olmasın? Hem, bize göre bu behemehâl olmalı. Tabiî Ordu, şehir gibi bir şehir olacaksa! Burada artık yep yeni bir yönetim ve arkasında devletin ve de hükümetin olduğu 20'de 20'lik bir irâde varsa. Bu meyanda ve de her şeyden önce, Anadolu şehri olmak gibi bir niyeti varsa! Neyse, bu konuyu daha çok yazcağız. Câmilerin önemi konusunu, yine burada yaşadığımız olumlular yanında olumsuz örneklerden de yola çıkarak anlatmaya devam edeceğiz. Bu bizim aslî dertlerimizden biri. Hafîfe aldığımıza, gündemimizde yer vermediğimize bakmayın; genel problemlerin kaynağındaki özel sebeplerden en başta geleni bu. Ankara’da diğer gördüğümüz bir şey de, eski şehirlerarası OTOGAR’ın yerine BELEDİYE BİNÂSI'nın yapılması oldu. Çok önceleri var mıydı, bizim mi yeni dikkâtimizi çekti bilmiyoruz. Ama, bu binâ da güzel olmuş. Mâlum, tren istasyonunun hemen yanı burası. Sözünü ettiğimiz câmiin minâre ve kubbesi de gözüküyor buradan. Kim ne derse desin, câmiler şehirlere ayrı bir güzellik, özellik, güven ve de bizdenlik katıyor. Gittiğimiz hastânelerde de bu anlamda gelişmeler görüyoruz. Eskiden hep düşünürdüm; özellikle hastânelerde insanların ibâdetlerini kolayca yapmalarına yardımcı olacak şeyler neden yapılmaz ki diye?! Batı da olduğu söylenirdi. Bu günlere çok şükür. Her nereye gitsek, cumâ dâhil namaz kılınan mescidler var. Atanmış görevliler var. Sevgili okurlar. Yol uzun, hayat kısa. Hastâneler ibretlerle dolu. Bizim de sonumuz oraya varacak. Özellikle, bu pencereden bakınca, yazılacak, paylaşılacak çok şeyler var. Hattâ, ne kadar yazsak az, lâkin, ömür gibi sayfalar ve köşeler de sınırlı. Dolayısıyla bu günlük de bu kadar. Gelecek defâ, kaldığımız yerden, dertleşmeye, söyleşmeye devam edeceğiz inşâllâh derken, duâlardan unutulmamayı umarak, Ankara’dan hepinize sevgiler, saygılar, sonsuz mutluluk dileklerimizi sunuyor, sıhhat, âfiyet ve selâmetle kalın inşâllâh diyoruz ves’selâm…
Ekleme Tarihi: 26 Mart 2016 - Cumartesi

YENİ ANKARA, ESKİ ORDU!...

Kardeşimizin ansızın gelişen sağlık problemleri bağlamında 1 haftadır başkentteyiz. Daha önce senede bir-kaç kez gidip-geliyorken, sağlık imkânlarının taşraya da yansımasıyla berâber son yıllardır Ankara’ya yolumuz düşmemişti. Her yer olduğu gibi burası da günden güne büyüyor, gelişiyor, daha bir güzelleşiyor. Yapılan her işte son teknik ve tarzların yenilik, farklılık ve kalitesi kendini gösteriyor. Ayrıca, kentin yüzü gülüyor; her taraf pırıl pırıl.

Yeni köprüler, geçitler, bulvarlar, kentler, siteler… Hepsi birbirinden güzel binâlar, restorasyonlar, yollar, parklar, fidanlıklar. Külliye’yi uzaktan da olsa görmek nasip oldu. Ankara’nın hâkim bir yerinde, uzakta, tepede, başkente ayrı bir ufuk ve hava katmış. Ülkenin övüncü bir eser meydana gelmiş. Aradan yükselen, milletimizin asâlet, vakar ve de ruh kökünü yansıtan mütevâzı minâreler de güzelliği taçlandırmış.

Dikkâtimi çeken, aynı minvâlde bir eser de, Ulus’ta, Opera’nın hemen yanında, bizim eski Vakıflar Yurdumuzun bulunduğu yere yakın, sanırım İtfâiye Meydanı denen yere yapılan mütevâzı, abartılmamış, 2. Kocatepe diyebileceğimiz tarzda yapılan câmi idi. Çok sevindim. Çünkü, rahmetli Osman Yüksel SERDENGEÇTİ’nin kitap adı da yaptığı şekliyle Ankara bir MÂBETSİZ ŞEHİR! Ve de, özellikle öyle kurgulanmış olmalı ki, Serdengeçti bunu vurgulamak için kitabına böyle bir ad koymuş.

Sâdece Ankara mı? Onun taşrası da böyle kılınmak için uğraşılmış. Aynı ruh diğer vilâyetlere de yansıtılmaya, yöneticiler bu konseptten atanmaya ya da sözümüz ona seçilmeye çalışılmış. Ordu kentimiz de maalesef bu havadan fazlasıyla nasîbini alanlardan. Plânlayanlar öyle plânlamış. Hadi şimdi değiştir bakalım! Allâh aşkına, bana parkıyla, bahçesiyle, avlusuyla, çınarıyla, şadırvanıyla, kütüphânesi, çay ocağıyla şöyle ferah-fahûr bir câmi gösteriniz lütfen!

Gösteremezsiniz, çünkü yok! Ordu’da, iktidar ve de belediyelerin değişmiş olmasına rağmen maalesef, bu meyânda özel bir himmet ve gayret yok. Çünkü öyle bir dünyâ ve de niyet yok. Ama, burada var olduğu gözüküyor. Onu söylemeye çalışıyoruz. Melih Gölçek, kaşarlı katmerlilerce bunun için devamlı sûrette göz önüne alınıyor. Onların hakkından da o geliyor. Yapacağım dediğini yapıyor. İşte, yukarda verdiğimiz câmi örneğinde olduğu gibi.

Gelgelelim siz burada olsanız, böyle Ankara’nın göbeğinde yer açılıp câmi yapılacağını düşünebilir miydiniz? Aslâ; çünkü biz Orduluyuz! Bizim böyle bir dünyâmız yok! Allâh bize ne kadar mekân, ne kadar makam, ne kadar mevkî, ne kadar imkân verirse versin, bizim böyle bir dünyâmız olamaz! Bizim solumuz da, sağımız da budur.

Ama biz ısrarla yazacağız. Elimizden gelen bu. Derdimizi burada dökeceğiz. Tâki, Ordu’da da böyle bir irâde ortaya konuluncaya, yeni Ordu, eski yürüyüşlere uygun adım gitmekten vaz geçip, niyet ettim câmili şehre deyinceye kadar! Bunların da bizim sorumluluğumuz olduğunu düşünüyoruz.

Bakınız, daha sabah Ankara’ya inişimizde Büyükşehirin bültenleri karşıladı bizi toplu yerlerde. Orada, anlattıklarımızdan başka olarak, uzaklarda genişçe bir yerde kurulan 500 binlik bir Yeni Kent’ten söz ediliyor 1. Sayfada. Ortaya kocaman bir câmi oturtulmuş. Câmi merkezli bir kent plânlanmış yâni. Bundan daha önce de söz etmiştik. Bir yandan şehir kurulurken, diğer yandan câmi yükselmiş fotoğrafta görüldüğü kadarıyla. Minâreleri bir görünüz. Böyle bir proje Ordu için neden olmasın? Hem, bize göre bu behemehâl olmalı. Tabiî Ordu, şehir gibi bir şehir olacaksa! Burada artık yep yeni bir yönetim ve arkasında devletin ve de hükümetin olduğu 20'de 20'lik bir irâde varsa. Bu meyanda ve de her şeyden önce, Anadolu şehri olmak gibi bir niyeti varsa!

Neyse, bu konuyu daha çok yazcağız. Câmilerin önemi konusunu, yine burada yaşadığımız olumlular yanında olumsuz örneklerden de yola çıkarak anlatmaya devam edeceğiz. Bu bizim aslî dertlerimizden biri. Hafîfe aldığımıza, gündemimizde yer vermediğimize bakmayın; genel problemlerin kaynağındaki özel sebeplerden en başta geleni bu.

Ankara’da diğer gördüğümüz bir şey de, eski şehirlerarası OTOGAR’ın yerine BELEDİYE BİNÂSI'nın yapılması oldu. Çok önceleri var mıydı, bizim mi yeni dikkâtimizi çekti bilmiyoruz. Ama, bu binâ da güzel olmuş. Mâlum, tren istasyonunun hemen yanı burası. Sözünü ettiğimiz câmiin minâre ve kubbesi de gözüküyor buradan. Kim ne derse desin, câmiler şehirlere ayrı bir güzellik, özellik, güven ve de bizdenlik katıyor.

Gittiğimiz hastânelerde de bu anlamda gelişmeler görüyoruz. Eskiden hep düşünürdüm; özellikle hastânelerde insanların ibâdetlerini kolayca yapmalarına yardımcı olacak şeyler neden yapılmaz ki diye?! Batı da olduğu söylenirdi. Bu günlere çok şükür. Her nereye gitsek, cumâ dâhil namaz kılınan mescidler var. Atanmış görevliler var.

Sevgili okurlar. Yol uzun, hayat kısa. Hastâneler ibretlerle dolu. Bizim de sonumuz oraya varacak. Özellikle, bu pencereden bakınca, yazılacak, paylaşılacak çok şeyler var. Hattâ, ne kadar yazsak az, lâkin, ömür gibi sayfalar ve köşeler de sınırlı.

Dolayısıyla bu günlük de bu kadar. Gelecek defâ, kaldığımız yerden, dertleşmeye, söyleşmeye devam edeceğiz inşâllâh derken, duâlardan unutulmamayı umarak, Ankara’dan hepinize sevgiler, saygılar, sonsuz mutluluk dileklerimizi sunuyor, sıhhat, âfiyet ve selâmetle kalın inşâllâh diyoruz ves’selâm…

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve orducu.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.