Nuri KAHRAMAN
Köşe Yazarı
Nuri KAHRAMAN
 

ELBETTE HAKKIDIR...

Elbette hakkıdır. Şu an, Cumhurbaşkanımız dâhil, ülkemizi yönetenlerin kâhir ekseriyeti ve de ileri gelen tüm kurumlardaki cümle etkili ve yetkililerin büyük çoğunluğu Necip Fâzıl mektebinden yetişmiştir. Gerçi o ne hocadır, ne öğretmen, ne de öğretim üyesi ama, bunların hepsini câmî bir sıfatı vardır onun; Üstad.  Hem de o, tüm Türkiye’nin üstâdıdır. Hakkıdır dediğimiz de, Mayıs ayının son haftasının, onun için anmaya tahsis edilmesi. Bu meyanda ülke çapında sayısız programlar yapılıyor olması şu günlerde. Aziz milletimiz, onun ümit gençliği ve Büyük Türkiye Dâvâmız adına kendisini, minnet ve şükranla anmayı bir borç bildiğimiz Necip Fâzıl, ilâhî tevâfuka bakınız ki, böyle bir Mayıs ayında doğar, ve de yine böyle bir mayıs ayında ebediyete intikâl eder. Mâlum, bu ay gençlik ayıdır, fetih ayıdır, bahar ayıdır. Dolayısıyla, tüm bunları içerisinde barındıran bu mevsim maddesiyle, mânâsıyla canlanma, yenilenme,  bereket ve diriliş mevsimidir.                                                                 GENÇLİK, FETİH, N.F.K... Nitekim, Necip Fâzıl da hayâtı, kişiliği, eserleri ve misyonuyla tüm bu kavramları bünyesinde barındıran, aksiyoner kişiliğiyle milletin uyanmasına, yeniden dirilişine, memlekette bahar havalarının esmesine katkıda bulunmuş, öncü bir kahraman, muâsır bir rehber, sembol bir şahsiyettir. İlk eserlerini şiir türünde veren ve özellikle, 24 yaşındayken yayımladığı ikinci şiir kitabı Kaldırımlar ile ünlenen Necip Fazıl, 30 yaşına kadar sadece şair olarak tanınmıştır. Daha sonra verdiği roman, hikâye, fıkra, tiyatro gibi çeşitli türden eserler, Büyük Doğu Dergisi ve fikrî mücâdelelerle berâber ayrıca bir yazar, düşünür ve hatip olarak tanınmıştır. Dolayısıyla, onun hayât hikâyesini, kronolojilerle sınırlamak, mukavvâ ciltlere hapsetmek mümkün değildir. Çünkü, dâvâsı yolunda onu zaptetmek te mümkün olmamıştır esâsen. Mukaddes dâvâsı söz konusu olduğunda kabına da sığmamıştır o. Yapay çizgilerden, hâin kelepçelerden, zâlim prangalardan hep taşmıştır. 40 yıllık mücadele hayatının son 30 yılındaki şeker hastalığı, diğer yandan zindanlara, baskılara ve engellemelere aldırmadan İslam davası için gösterdiği fedakarlıklar destanlık boyuttadır. Bir milleti “tarihinden, dilinden, medeniyetinden” bütünüyle koparmak için her türlü devlet baskısının yoğunlaştığı dönemler, özellikle 1930’lu, 40’lı, “Allah” demenin bile yasak olduğu yıllar düşünülürse, Üstâd’ın nasıl bir mücadele verdiğini daha iyi anlamış oluruz. Niye böyle yapıyordu? Çünkü, onun derdi vardı. Derdi olanın da çilesi de olacaktı elbette. İşte bunun için o, bu yolda candan geçmişti. Tüm varlığını milletinin varlık dâvâsına ve onun muhteşem istikbâline adamıştı. O’na; “Yaram var, havanlar dövemez merhemYüküm var, pazarlar bulamaz dirhem Ne çıkar bir yola düşmemiş gölgem Yollar ki Allaha çıkar bendedir…” dedirten işte bu adanmışlıktır. SAFAHAT'TAN ÇİLE'YE... Bundan dolayı, Çile adlı şiir kitabı onun baş yapıtı niteliğindedir. Millî Gençliğin Safahat’la berâber kitaplığını ve hâfızasını süsleyen eserlerin önde gelenlerindendir. Hiçbir zaman tâzeliğini kaybetmeyen ve etmeyecek olan kitaplar arasında yerini almıştır. Mehmet Âkif merhumun Safahat’ı istiklâl savaşı yıllarının, Necip Fâzıl’ın Çile isimli şiir kitabı da, sözde bağımsızlık sonrası kültür emperyâlizmi ve her türlü yabancı dayatma ve prangalardan kurtuluş süreçlerinin, fikir çilelerinin bayrak duygu, düşünce ve söylemlerinin kitaplarıdır.             N.F.Kısakürek, kıyâmete kadar gelecek gençlere, kalıcı mesajlarını verdiği Gençliğe Hitabe’nin sonunda şöyle seslenmiştir onlara: “Genç adam! Bundan böyle senden beklediğim manevî babanın tabutunu musalla taşına, Anadolu kıtası büyüklüğündeki dâva taşını da gediğine koymandır! Surda bir gedik açtık; mukaddes mi mukaddes! Ey kahbe rüzgâr, artık ne yandan esersen es!...” Bu gençler elbette, onun, “Mânevî mîrasçım!” dediği gençlerdir. İşte onlar bu gün açtıkları gedikten, yeni fetihlere kapılar aralamaya devam etmektedirler. Üstad, bu gençlere güvenmekte haklıydı. Nitekim o, ünlü vasiyetinde de, "Eserimi Türk fikir gençliğine ithaf ediyorum”diyerek, emânetini, çok güvendiği bu gençlerimize şöyle diyerek tevdî ve teslim etmişti: Son gün olmasın dostum, çelengim, top arabam;Alıp beni götürsün tam dört inanmış adam!" Ve de ebediyete, askerî dönem ve darbelerin baskısına rağmen aynen şiirdeki hâliyle Fâtih’ten ta Eyüp Mezarlığı’na, inanmış adam gibi adam olan gençlerin omuzlarında, onbinlerin katılımıyla gitmiştir. Nereden nereye geldiğimizi, bugün ve yarın neler yapmamız gerektiğini öğrenme, kulluk, millet, ümmet ve Anadolu insanı olma bilinci noktasında onun eserleri her zaman okunma durumunda olmalıdır. Buna onun değil, bizim ve özellikle gençlerimizin ihtiyâcı var. Şu gençlik, bahar ve fetih ayında özellikle gençlerimizin dikkâtini bu noktaya çekiyoruz. Bu günlere gelmemizde onun etkisinin çok olduğu hatırdan çıkarılmamalıdır. Rûhu şâd, mekânı cennet olsun. Allahın rahmeti, bereketi, selâmı onun ve cümle geçmişlerimizin, hepimizin üzerine olsun sevgili gençler, değerli dostlar ves’selâm...
Ekleme Tarihi: 01 Haziran 2016 - Çarşamba

ELBETTE HAKKIDIR...

Elbette hakkıdır. Şu an, Cumhurbaşkanımız dâhil, ülkemizi yönetenlerin kâhir ekseriyeti ve de ileri gelen tüm kurumlardaki cümle etkili ve yetkililerin büyük çoğunluğu Necip Fâzıl mektebinden yetişmiştir.

Gerçi o ne hocadır, ne öğretmen, ne de öğretim üyesi ama, bunların hepsini câmî bir sıfatı vardır onun; Üstad.  Hem de o, tüm Türkiye’nin üstâdıdır.

Hakkıdır dediğimiz de, Mayıs ayının son haftasının, onun için anmaya tahsis edilmesi. Bu meyanda ülke çapında sayısız programlar yapılıyor olması şu günlerde.

Aziz milletimiz, onun ümit gençliği ve Büyük Türkiye Dâvâmız adına kendisini, minnet ve şükranla anmayı bir borç bildiğimiz Necip Fâzıl, ilâhî tevâfuka bakınız ki, böyle bir Mayıs ayında doğar, ve de yine böyle bir mayıs ayında ebediyete intikâl eder.

Mâlum, bu ay gençlik ayıdır, fetih ayıdır, bahar ayıdır. Dolayısıyla, tüm bunları içerisinde barındıran bu mevsim maddesiyle, mânâsıyla canlanma, yenilenme,  bereket ve diriliş mevsimidir.

                                                                GENÇLİK, FETİH, N.F.K...

Nitekim, Necip Fâzıl da hayâtı, kişiliği, eserleri ve misyonuyla tüm bu kavramları bünyesinde barındıran, aksiyoner kişiliğiyle milletin uyanmasına, yeniden dirilişine, memlekette bahar havalarının esmesine katkıda bulunmuş, öncü bir kahraman, muâsır bir rehber, sembol bir şahsiyettir.

İlk eserlerini şiir türünde veren ve özellikle, 24 yaşındayken yayımladığı ikinci şiir kitabı Kaldırımlar ile ünlenen Necip Fazıl, 30 yaşına kadar sadece şair olarak tanınmıştır. Daha sonra verdiği roman, hikâye, fıkra, tiyatro gibi çeşitli türden eserler, Büyük Doğu Dergisi ve fikrî mücâdelelerle berâber ayrıca bir yazar, düşünür ve hatip olarak tanınmıştır.

Dolayısıyla, onun hayât hikâyesini, kronolojilerle sınırlamak, mukavvâ ciltlere hapsetmek mümkün değildir. Çünkü, dâvâsı yolunda onu zaptetmek te mümkün olmamıştır esâsen. Mukaddes dâvâsı söz konusu olduğunda kabına da sığmamıştır o. Yapay çizgilerden, hâin kelepçelerden, zâlim prangalardan hep taşmıştır.

40 yıllık mücadele hayatının son 30 yılındaki şeker hastalığı, diğer yandan zindanlara, baskılara ve engellemelere aldırmadan İslam davası için gösterdiği fedakarlıklar destanlık boyuttadır.

Bir milleti “tarihinden, dilinden, medeniyetinden” bütünüyle koparmak için her türlü devlet baskısının yoğunlaştığı dönemler, özellikle 1930’lu, 40’lı, “Allah” demenin bile yasak olduğu yıllar düşünülürse, Üstâd’ın nasıl bir mücadele verdiğini daha iyi anlamış oluruz.

Niye böyle yapıyordu? Çünkü, onun derdi vardı. Derdi olanın da çilesi de olacaktı elbette. İşte bunun için o, bu yolda candan geçmişti. Tüm varlığını milletinin varlık dâvâsına ve onun muhteşem istikbâline adamıştı.

O’na; “Yaram var, havanlar dövemez merhem
Yüküm var, pazarlar bulamaz dirhem 

Ne çıkar bir yola düşmemiş gölgem 
Yollar ki Allaha çıkar bendedir…” 
dedirten işte bu adanmışlıktır.

SAFAHAT'TAN ÇİLE'YE...

Bundan dolayı, Çile adlı şiir kitabı onun baş yapıtı niteliğindedir. Millî Gençliğin Safahat’la berâber kitaplığını ve hâfızasını süsleyen eserlerin önde gelenlerindendir. Hiçbir zaman tâzeliğini kaybetmeyen ve etmeyecek olan kitaplar arasında yerini almıştır.

Mehmet Âkif merhumun Safahat’ı istiklâl savaşı yıllarının, Necip Fâzıl’ın Çile isimli şiir kitabı da, sözde bağımsızlık sonrası kültür emperyâlizmi ve her türlü yabancı dayatma ve prangalardan kurtuluş süreçlerinin, fikir çilelerinin bayrak duygu, düşünce ve söylemlerinin kitaplarıdır.

            N.F.Kısakürek, kıyâmete kadar gelecek gençlere, kalıcı mesajlarını verdiği Gençliğe Hitabe’nin sonunda şöyle seslenmiştir onlara:

“Genç adam! Bundan böyle senden beklediğim manevî babanın tabutunu musalla taşına, Anadolu kıtası büyüklüğündeki dâva taşını da gediğine koymandır!

Surda bir gedik açtık; mukaddes mi mukaddes!

Ey kahbe rüzgâr, artık ne yandan esersen es!...”

Bu gençler elbette, onun, “Mânevî mîrasçım!” dediği gençlerdir. İşte onlar bu gün açtıkları gedikten, yeni fetihlere kapılar aralamaya devam etmektedirler. Üstad, bu gençlere güvenmekte haklıydı.

Nitekim o, ünlü vasiyetinde de, "Eserimi Türk fikir gençliğine ithaf ediyorum”diyerek, emânetini, çok güvendiği bu gençlerimize şöyle diyerek tevdî ve teslim etmişti:

Son gün olmasın dostum, çelengim, top arabam;
Alıp beni götürsün tam dört inanmış adam!"

Ve de ebediyete, askerî dönem ve darbelerin baskısına rağmen aynen şiirdeki hâliyle Fâtih’ten ta Eyüp Mezarlığı’na, inanmış adam gibi adam olan gençlerin omuzlarında, onbinlerin katılımıyla gitmiştir.

Nereden nereye geldiğimizi, bugün ve yarın neler yapmamız gerektiğini öğrenme, kulluk, millet, ümmet ve Anadolu insanı olma bilinci noktasında onun eserleri her zaman okunma durumunda olmalıdır. Buna onun değil, bizim ve özellikle gençlerimizin ihtiyâcı var. Şu gençlik, bahar ve fetih ayında özellikle gençlerimizin dikkâtini bu noktaya çekiyoruz.

Bu günlere gelmemizde onun etkisinin çok olduğu hatırdan çıkarılmamalıdır. Rûhu şâd, mekânı cennet olsun. Allahın rahmeti, bereketi, selâmı onun ve cümle geçmişlerimizin, hepimizin üzerine olsun sevgili gençler, değerli dostlar ves’selâm...

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve orducu.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.