Evet sevgili dostlar; Recep Tayyip Erdoğan, alışılmadığı şekliyle, tabandan gelip, aramızda, içimizde yürüyerek siyâsete geçerek yükseldiği için ona hep bir partili gözüyle bakıldığından, tüm milleti temsil makâmında değerlendiremiyor bâzıları. Hele hele, dünyâ lideri denilince de, nasıl olabilirmiş gibisinden bakılıyor. Biraz da, iktidar-muhâlefet çekişmeleri meseleyi buraya getiriyor. Ama, çok şükür, son olayın bir hayrı da, tüm kesimleri partisi tabanıyla Külliye zemîninde, Cumhurbaşkanımızın etrafında kenetlemesiydi.
Öteden beri, bir bakıma, “KAPIDAN KALKAN TOSUNCUK!” durumları söz konusuydu sanki. Nitekim, Recep Tayyip Erdoğan inancı, hayât tarzı, açık tavrı, doğal tepkileri ve refleksleriyle tamâmen bizden biri. Daha çocukluğundan, mahalle günlerinden bu yana bizim takımda yer alıyor. Bizim kulüpte oynuyor! Her gittiği yerde halkın içinde, aramızda. Gidemediği yerler bile kendisini aralarında hissediyorlar. Taksi duraklarında, çay ocaklarında, iftar sofralarında.
Şimdi bu bizim çocuk Cumhurbaşkanı olmuş! Gerçekten mi? Milleti arkasına aldı ya, bir de dünyâya, tüm şer odaklarına salvo çekmez mi? Hem de essahtan. Şaka değil, blöf değil. Hakîkâtin ta kendisi!
Nitekim, bizim millet, düyâdaki haksızlıkları, zulümleri, yürekleri yakan, ciğerleri parçalayan manzaraları içine sindiremeyen, adâlet, merhamet ve yardımlaşma duygusu zengin bir millet. Recep Tayyip Erdoğan Türkiyesi dünyânın bu manzarası karşısında “ONE MUNİTE!” dedi. “DÜNYÂ BEŞTEN BÜYÜK!” dedi. Ben kül yutmam. Artık yeter dedi.
Küffâra gelince, onlar da bunun üzerine baktılar ki iş ciddî, pabuç pahalı; Türkiye eski Türkiye değil, önceden beri yatırım yapıp hazırladığı gizli-açık bütün oyun, tuzak ve hîlelerini sergilemek için düğmeye bastı. En son, eli silâhlı, yaptıkları yanında şeytanın bile kendisini yetersiz hissedeceği bir militanıyla mihraba kadar gittiği yerden suikasta yeltendi. Ne kadar sinsi, âdî ve de ciddî olduğunu göstermiş oldu.
Daha doğrusu, gözü yaşlı, salya-sümük duygulu, insancıl, hoşgörülü, diyalogcu, dünyânın en âciz ve de nâçiz kulu rolünde, hoca efendi kılığında bir hâini mihraba kadar sokup oradan, cemaat üzerinden halkın, daha da ötesi ümmetin kâlbine ve de güzel bahtına kurşun sıkmaya kalktı.
İşte bu kalkışma tam da budur. Darbe değildir. İç savaş ve de sonrası işgâl girişimidir. Başarılı olsalardı, Türkiye’nin bu günkü hâlini tasavvur etmek mümkün olabilir miydi? Biz mâsumuz havasına girenlerin bu tevekkeli, mağdur ve de mağrur millete ne zilletler, ne perişanlıklar, ne diz çöktürmeler yaşatabileceklerini hayâl edebiliyor musunuz?
Aman Yâ Rabbî!? Düşman ne kadar da sistemli çalışıp, proje geliştiriyor. Öylesine de sinsi ve de sabırla uyguluyor. Şükürler olsun ki, “Mü’minin ferâsetinden korkunuz!” buyuran Hz. Peygâmber (SAV)in, âgâh, uyanık, has ümmetleri var.
İşte Recep Tayyip Erdoğan bunların başını çekiyor. Allâh (CC) başımzdan eksik etmesin. Tespiti, teşhisi ve kararlığıyla yaranın üzerine gidip cerahati patlattı. Şimdi herkes kokuyu duydu, gerçeği gördü; pislikten kurtulmak için seferber. Burnu koku almayanlar, gözleriyle de görmüş oldu. Artık bundan sonra özür, bahâne yok. Hâlâ görmeyenler kusura bakmasınlar. Körlüğün böylesine düpedüz inkâr ve de ihânet denir.
Sevgili dostlar. Recep Tayyip Erdoğan gibi insanlar kolay ve de her zaman yetişmez. Böyleleri her şeyden önce Allâh’ın bir lûtfudur. Kıymetleri takdir edilmelidir. Bakınız, dünyâda bile lider sıkıntısı var. Eli-yüzü, sözü-özü düzgün adam nerede? Ara ki bulasın; ama yok!
Muhâlefetin sıkıntısı da bu; dünyânın da! Hattâ, Ak Parti’de bile, ya da ondan sonra zirveyi dolduracak nitelikte bir kişi gelmiyor aklımıza. Daha zekîler, çok okumuşlar, çok gezmişler çıkabilir ama, böyle damardan gelen lider ve siyâsetçi ayrı bir şey!
Tıpkı, Recep Tayyip örneğinde olduğu gibi. Dolayısıyla, Onu yetiştiren biraz da şartlardır. Kişi ya da millet olarak, yaşadığı zaman dilimi, geçirdiği süreçlerdir. Nasıl değerlendirirseniz değerlendiriniz, o, kendisinin; “Kader kader deme, kaderin üstünde bir kader vardır!” dizeleriyle vurguladığı gibi, kaderin üstündeki kaderin bu mazlum coğrafyaya, artık çektiği yeter deme sadedinde bahşettiği bir kahramandır.
Artık tüm ülke ve kardeş coğrafyalar ümitlerini Allâh’ın iziniyle onun liderliğine bağlamışlardır. Dün Balkan gezisinden dönen tanıdıklar anlatıyor. Bosna’da bir câmi avlusunda, giyim-kuşamdan Türk ve Müslüman olduklarını anladıkları hanım kardeşlerine sarılıp ağlamaya başlamışlar. Türkiye olmasa biz ne yaparız. Türkiye bize çok el tutuyor. Üç gecedir sabahlara kadar duâ ediyoruz deyip sarılıp ağlaşmışlar. Mesele bu.
Bilmem sizler ne dersiniz! Ne dersek diyelim, bizler büyük milletiz ve de diyeceğimizi bir şekilde der, tüm dünyâyı hayrete düşürürüz. İyi ki böyleyiz sevgili dostlar. Mevlâ yâr ve yardımcımız, Ümmet-i Muhammed de duâcımızdır. Bize düşen de bunu bilmek, her adımını ona göre atıp, ahlâkı, gayreti ve misyonuyla gardını almaktır. Cümleye, hayırlı, üstün başarılar ve de sonsuz mutluluklar diliyoruz. En son; hâsılı kelâm; kalın sağlıcakla ves’selâm…